BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
MUTLULUK NASIL ELDE EDİLİR?
Hayat, İlahî bir
nimet ve büyük bir sermayedir; onun değeri maddî hiçbir
şeyle ölçülemez.
Yaşam, bir yolculuğa
benzer; çocukluk, gençlik ve ihtiyarlık aşamalarını
katederek sonsuza doğru sürüp
gitmektedir. Kur’an-ı Kerim de
bu konuda şöyle buyurmaktadır:
"Allah, sizi bir
zaaftan
yarattı; sonra bu zaafın ardından bir kuvvet kıldı; sonra da
bu kuvvetin ardından bir zaaf ve yaşlılık verdi."
(Rum / 54)
Ancak herkesin bütün
bu aşamalardan geçmesi bir zorunluluk değildir; gülün
yaprağına konamadan yuvarlanıp düşen bir şebnem veya açmadan
solan bir gonca misali bu aşamalardan geçmeyenler de vardır.
Fakat hayatın kısa
olması, fazla önem taşımaz; uzunluğu değer ölçüsü
olamayacağı gibi. İnsanın değer ve şahsiyeti, yapmış olduğu
güzel işler ve hizmetlere bağlıdır.
MUTLULUĞA DOĞRU İLK
ADIM
Mutluluğa ulaşmakta
ilk adım, mutluluk ve bedbahtlığın kendimizden
kaynaklandığını öncelikle bilmektir. Hz.
Ali (a.s) şöyle buyurmaktadır:
"Ey insan!
Mutluluk ve bedbahtlığın kaynağı, senin kendinsin; onu yerde
veya gökte arama."
Bu konuda
Bokrat da şöyle diyor: "Bizim
mutluluk ve muvaffakiyetimiz, dış etkenlere bağlı değildir;
kendimize bağlıdır. Kendimizi mutlu ve bedbaht edecek olan
yine kendimiziz."
MUTLULUĞA DOĞRU
İKİNCİ ADIM
Mutluluğun ikinci
adımı da, kendi gerçek değerimizi anlayıp vücudumuzdaki asıl
cevherin değerini bilmemiz, Allah
Teala’nın tüm yetenek ve kemalleri vücudumuzda
bıraktığını idrak etmemizdir. İrademizle, bu kıymetli
cevherden yararlanabiliriz.
Evrenin küçük bir
varlığı olduğumuzu sanmayalım. Çünkü insan olarak bu evrenin
en yüksek zirvesinde yer alma kabiliyetini kendimizde
taşıdığımız için bütün varlıklardan daha üstün bir özelliğe
sahip bulunmaktayız. Hz. Ali
(a.s); "Mülk ve melekut
âlemi, o azametine rağmen insan vücudunda özetlenmiştir."
diye buyurmaktadır.
MUTLULUĞA DOĞRU
ÜÇÜNCÜ ADIM
Mutluluğun üçüncü
adımı da vazifeyi yapmaktır. Vazifeyi yapmak mutluluk
getirir, insana moral ve sevinç verir. Vazifeyi yapmakla
mutluluk birbiriyle içiçedir,
birbirlerinden ayrılmazlar.
Vazifeyi
yaptığınızda kendinizde bir gurur ve sevinç hissetmiyor
musunuz? Aslında biz mutlu olmakla mükellefiz. Vazifeyi
yapmak da, mutluluk ve tatlı bir yaşantıyı beraberinde
getirmektedir. Kur’an-ı Kerim de
buna şöyle değinmektedir:
"Erkek olsun,
kadın olsun, bir mümin olarak kim salih
bir amelde bulunursa, hiç şüphesiz biz onu güzel bir hayatla
yaşatırız ve onların karşılığını yaptıklarının en güzeliyle
muhakkak veririz."
(Nahl / 97)
Yâni, iman ve
salih amel sayesinde mutluluğa
kavuşulur ve güzel bir hayata sahip olunur.
VAZİFEYİ YAPMA
YOLUNDA FİKİR VE DÜŞÜNCENİN ÖNEMİ
Vazifenin teşhisi
için ilk önce kendi fikir ve düşüncemize dayanmalı ve insanı
diğer varlıklardan ayıran düşünme ve tefekküre
başvurmalıyız. Resulullah
(s.a.a) buyurmuştur ki:
"Hakikati
arama ve vazifeyi yapma yolunda bir an düşünmek, yetmiş yıl
ibadetten daha üstündür."
En güzel ve en
değerli düşünce, Hz. Ali’nin
buyurduğu gibi üç şey hakkında olan düşüncedir:
"Nereden geldim, yaratanım kimdir ve nereye gitmekteyim?"
Bu düşünceyle insanın tevhid
inancı kâmil olur.
"Bu âleme ne
için geldim? Yaratılışımdan hedef nedir? Vazifem nedir?
Mutluluk ve saadet yolu hangisidir?"
Bu düşünce de, insanları mutluluk yoluna
kılavuzlamak için peygamberlerin
gelmelerinin gerekliliğini ortaya koymaktadır.
"Sonum ne
olacak?"
Bu düşüncenin neticesi de, meâd
ve kıyamet gününe inanmaktır.
Bu üç düşünce, yâni
"Nereden geldim, neredeyim ve nereye gidiyorum?" düşüncesi,
insanın bu âlemde bazı vazifelerinin olduğu ve o vazifeleri
yapmakla da mutluluğa kavuşacağı sonucunu doğurmaktadır.
MUTLULUĞUN
DÜŞMANLARI
Mutluluğun düşmanı
sayılan iki önemli etken vardır. Bu iki etkeni
Kur’an-ı Kerim "gevşeklik" ve
"üzüntü" olarak tanıtıyor:
"Gevşemeyin,
üzülmeyin; eğer (gerçekten) iman etmişseniz, en üstün olan
sizlersiniz."
(Âl-i İmran / 139)
Bu iki etken,
insanın mutlu olmasına engel olur; insan bunları kendisinden
uzaklaştırmak zorundadır. İmanlı kişiler, daima tembellik,
üzüntü ve kedere karşı mücadele verirler.
Hz.
Ali (a.s) buyuruyor ki:
"Tembellik ve
üzüntüden sakının. Çünkü bu iki etken, sizi dünya ve
ahiret payından alıkoyar."
Bu iki etken var
olduğu müddetçe insan dünya ve ahiret
işlerinde başarılı olamaz. Öyleyse güçlü bir irade ve
azimle, bu yıkıcı iki etkene karşı mücadele vermeli,
bunların ruhumuzu bozmasına ve bizi yok etmesine müsaade
etmemeliyiz.
Şunu bilmeliyiz ki,
hayatımız bir kumaş gibi çeşitli renklerden örülmüştür,
içerisinde beyaz rengin yanı sıra siyah renkler de
mevcuttur. Hayatın tatlı yönü olduğu gibi acı yönü de
vardır. Gece ve gündüzün birbirini takip etmesinden ibret
almalıyız. Dünyanın hiçbir şeyi ebedi olarak kalıcı
değildir; sevinç ve üzüntüsü, kötülük ve güzelliği bir
zincir halkaları gibi birbirine bağlı olup
ard arda gelmektedir. Âleme
hakim olan nizam ve düzeni iyi bilmeli, onu bir gerçek
olarak kabul etmeli ve yersiz beklentileri kendimizden
uzaklaştırmalıyız. Bu âlemdeki nizamın, değişmeyecek İlahî
bir sünnet olduğunu bilmemiz gerekir. Bu konuda Allah
Teala buyuruyor ki:
"Elbette zorlukla
beraber kolaylık vardır. Gerçekten zorlukla beraber kolaylık
vardır."
(İnşirah / 5)
Öyleyse üzüntü
vaktinde bile kendimizi kaybetmemeliyiz; çünkü üzüntü
sevincin mukaddimesidir. Zorluk anında kendimizi mutlu
bilmeliyiz; zira zorluk mutluluğun alametidir. Sıkıntılarda,
musibetlerde tahammül göstermeli ve sabırlı olmalıyız,
Allah’ı anmakla kalbimize huzur vermeliyiz; çünkü kalpler
Allah’ı anmakla huzur bulur:
"Bilin ki,
kalpler yalnızca Allah’ı anmakla mutmain olur."
(Ra’d / 28)
Allah, rahmetini,
musibet vakti Allah’a sığınan ve sabırlı olanlara indirir:
"Kendilerine bir
musibet isabet ettiğinde; "Biz Allah’ın (kullarıy)ız
ve şüphesiz O’na döneceğiz." diyerek sabır gösterenleri
müjdele!"
(Bakara / 156)
BÜYÜK TEHLİKE
Her şeyden daha
fazla insanın bedbahtlığına sebep olan ve hayatımızı zehir
eden şey, normal olarak her gün karşılaştığımız küçük
olaylardır. Biz o küçük olaylara gereğinden fazla önem
vererek hayalimizde onları güçlendirip büyütmeye
çalışıyoruz. Bir ipek böceği gibi, gam ve üzüntüden dolayı
kendi etrafımıza sayısız ağlar dokuyor, nihayet kendi
dokuduğumuz o ağların arasında kalıp can veriyoruz. Bundan
daha kötüsü henüz olay vuku bulmadan boş endişe ve kaygılara
kapılarak uyku ve yemeği bile kendimize haram ediyoruz.
Oysaki Allah Teala, en iyi yaşam
yolunu seçebilmemiz için hayal gücünü vermiştir bize.
MUTLULUĞUN SIRRI
Mutluluğun
sırrı; her şeyi kendimiz için zorlaştırmamak, hayatı olduğu
gibi kabul etmek, küçük şeyleri büyütmemek, evham ve
hayalleri hakikat kabul etmemek, gam ve üzüntülere
yenilmemek, Allah’ın sonsuz nimetlerinden iyi yararlanmak,
güzelliklerden lezzet almak, kötülükleri ise görmezlikten
gelmektir. İşte böyle bir durumda, varlık nimetinden daha
değerli bir bağışın olmadığına ve dünyanın mutluluk yurdu
olduğunu itiraf ederiz.
GÜZELLİKLERİ GÖRMEK
Hz.
İsa (a.s) havarileriyle birlikte bir geçitten geçerken, bir
köpek leşini gördüler. Havariler; "Ne de kötü kokuyor!"
dediler. Bunun üzerine Hz. İsa
(a.s); "Neden onun beyaz dişlerine bakmıyorsunuz? Allah ne
de güzel yaratmıştır!" buyurdu. Binaenaleyh, her şeyin iyi
yönüne bakmalıyız; sadece eksiklikleri görmemeliyiz.
OLAYLAR KARŞISINDA
OLGUN OLMAK
Olaylar karşısında
olgun olmak ve sarsılmamak, çok güzel bir sıfattır. Olaylara
ıstırap ve kararsızlıkla bakan kimseler, sorunları
çözecekleri yerde kat kat
büyütürler. Bu nedenle sıkıntı ve zorluklarda kendimizi
kaybetmemeli, ruhumuzun solgun ve bitkin olmasını
önlemeliyiz. Daha sıkıntı ve zorluklar başlamadan önce
ruhumuzu sıkıntı ve zorluklar ufuğundan
öteye yükseltmeye çalışmalı, şefkatli Allah’ın kullarını
karşılaştırdığı her şeyin hayırdan başka bir şey olmadığına
yakin ederek Allah’ın rızasına
razı olmalıyız. Bu durumda yakınmak yerine şükür bile
edebiliriz. Kendimizi, sağlığı için gerekli olan acı ilaçlar
veren şefkatli ve uzman bir doktora karşı hiçbir rahatsızlık
duymayan hasta yerine bırakmalıyız.
AZİM VE İRADE
Büyüklerden biri
şöyle diyordu: "Ey zavallı insan! Niçin kendine
gelmiyorsun?! Mutluluk ve bedbahtlığın göklere ve yıldızlara
bağlı değildir! Onları suçlama! Sadece bir yıldız senin
kaderinde etkilidir; o da azim ve iradendir! Çalış azimli ve
iradeli ol! Tüm iyilik ve kötülükler kendinden
kaynaklanmakta ve kendine dönmektedir! Sen vazifeni yap;
artık hiçbir şeyden korkma!"
İyilik ve kötülüğün,
rahatlık ve üzüntünün birbiriyle aynı doğrultuda hareket
eden iki paralel çizgi gibi olduğunu bilmemiz gerekir.
Kötülük görmeyen, iyilikten lezzet alamaz; üzüntü çekmeyen,
rahatlığın kadrini bilemez; yazın yakıcı sıcağında susuzluk
çekmeyen, suyun kıymetini anlayamaz. Binaenaleyh, sabır ve
vakarı kendimize ülkü edinirsek, sıkıntı ve belalar da
mutluluk kadar değerli olur. Çünkü sıkıntı ve zorluk,
ilerlemek için merdiven ve atlama tahtasıdır.
YERSİZ BEKLENTİ
Neden gerçekçi
olamıyoruz?! Neden zamandan yersiz beklentimiz var?! Dünyada
gam ve üzüntünün elinden rahat olan kim vardır?!
Zamanın iki kadehi
vardır; biri tatlı, diğeri acı. Bütün insanlar bu iki
kadehden içmekteler. Biz ise,
nasibimiz olan acı suyun yanlışlıkla başkasının boğazına
dökülmesini istiyoruz! Oysaki Allah
Teala, yaratılış nizamını, insanları imtihan etmek,
onların varlık cevherlerini olgunlaştırmak için böyle
yaratmıştır. Nitekim altın ve gümüş ateşe atılmadıkça halis
olmaz. İnsan da sıkıntı ve zorluklarla karşılaşmadıkça, onun
özündeki kemal ve istidatları çiçeklenmez.
Hz.
Ali (a.s) şöyle buyuruyor:
"Hallerin
değişmesinde (olayların vuku bulmasında)
kişilerin cevherleri (kişilikleri) tanınmış olur."
Allah
Teala da semavî kitabında bu
İlahî sünnete şöyle değinmiştir:
"Andolsun
ki sizi bir parça korku, açlık ve mallardan, canlardan ve
ürünlerden biraz eksiltmekle imtihan edeceğiz."
(Bakara / 155)
Evet; insanın ruhuna
değer veren, onu güçlendiren, onun istidat ve
kabilyetlerini kuvveden fiile
ulaştıran, zorluk ve sıkıntılardır.
Dikkat edecek
olursak, bütün olaylar ve zorlukların, bizim terakki, kemal
ve mutluluğumuza sebep olduğunu ve sürekli İlahî bağış ve
bereketlerden yararlandığımızı görürüz.
MUTLULUK
SEBEPLERİNİN ÖZETİ
Şunu bilmeliyiz ki:
Mutluluk ve
bedbahtlık kendi elimizdedir.
Varlığımızın değeri,
yer ve gökten, mülk ve melekut
âleminden daha fazladır.
Mutluluğa mani olan
en önemli etken, içten kaynaklanan gam, üzüntü ve
gevşekliktir.
Zamanın zorluk,
hadise ve sıkıntıları, vücut meyvemizi olgunlaştırmak ve
bizi kemala erdirmek içindir.
Allah
Teala, bu varlık dünyasını bizim
yararlanmamız ve bizi de kendisi için yaratmıştır.
Huzurlu bir kalple
daima Allah’ı anmak, nimetleri karşısında şükredici olmak,
azim ve iradeyle dinî, ahlakî ve içtimaî sorumluluklarımızı
yerine getirmek ve mutluluk içerisinde yaşayabilmek için bu
dünyanın her şeyine sevgi, muhabbet, hoşgörü ile bakmalıyız.