Bismillahirrahmanirrahim
KİBİR VE BÜYÜKLÜK TASLAMAK
"Kibir ve büyüklük taslamak"
büyük günahlar listesinde yer alan en önemi günahlardan
birisidir. Biz bu konuyu aşağıdaki başlıklar altında ele
almaya çalışacağız:
1- Kibir'in anlamı ve büyük
günah oluşu,
2-
Kibirin kısımları,
3-
Kibirin alametleri,
4-
Kibirin kökleri,
5-
Kibirin doğurduğu sonuçlar,
6- Kibir hastalığının düşünce
bazında tedavisi,
7- Kibir hastalığının amel
bazında tedavisi,
8- Kibirli değil mütevazı
olmak gerekir,
9- Tevazu ve alçak gönüllüğün
alametleri,
10- Mütevazı olmanın fazilet
ve sonuçları.
1- KİBİRİN ANLAMI VE BÜYÜK
GÜNAH OLUŞU
Kibir insanın kendisinden
başkasından üstün görmesi veya başkalarına üstünlük taslaması
demektir. İnsanın içinde bulunan bu hisse kibir ve bunu
pratiğe dökülmesi ve amelen insanın başkalarına çeşitli
vesilelerle üstünlük taslamasına tekebbür (Kibirlenme) denir.
Kibirin
kendini beğenmişlik ve gururla farkı şudur ki kendini beğenmek
sadece insanın kendisi ile alakalı olan bir şeydir. Başka
birisi söz konusu olmasa dahi kendini beğenip bununla
gururlanmıyor. Ancak kibir kendini beğenmenin yanı sıra
başkasından da kendini büyük ve üstün görmek veya öyle
taslamaktır.
Kibir ve kibirlenme insanoğlunun
sahibi olabileceği en kötü ve korkunç sıfatlardan birisidir.
Zira kibir ancak Allah-u Teala'ya yakışan bir sıfatlardan
birisidir ve başka hiçbir varlığa böyle bir şey yakışmaz;
çünkü diğer varlıkların hepsi her neye sahipler ise hepsini
Allah-u Teala'dan almışlardır.
Kendileri ise muhtaç naçiz ve
aciz bir yaratıktan ibarettir.
Bu sıfatın kötülüğü ve büyük bir
günah oluşu bir çok ayet ve hadislerden anlamak mümkündür; ki
burada birkaç örnek vermekle yetineceğiz:
Zumer
suresi ayet 60 da şöyle buyuruyor:
"...Büyüklenen,
kibirlenenler için cehennemde bir yer mi yok?!"
Yine aynı surenin 72.
ayetinde şöyle buyuruyor:
"İçinde
ebedi kalıcılar olarak cehennemin kapılarından içeri girin.
Büyüklük taslayanların yeri ne de kötüdür!"
Mu'min suresinde ise şöyle
buyurmaktadır:
"..İşte
Allah her mütekebbir zorbanın kalbini böyle damgalar."
Yani mütekebbir olan kimsenin
Allah'ın lütuf ve inayetinden mahrum kalır ve ne olduğu her
kez tarafından anlaşılıp tanınır.
Kibirin
ne kadar kötü iğrenç olduğunu anlamak için onun Şeytan'ın
sıfatlarından olduğunu ve Şeytan'ın Allah'ın dergahından
kovulup ve ebediyen lanetlenmesine vesile olduğunu bilmemiz
yeterlidir. Kur'an-ı Kerim bu
konuda şöyle buyurmaktadır: "Ve Meleklere:
"Adem'e
secde edin dedik de iblisten başka (Hepsi) secde ettiler; o
ise dayattı ve kafirlerden oldu."
(Bakara,
34)
Resulullah
(s.a.a)'den nakledilen bir hadiste şöyle buyuruyor:
"Kalbinde
bir hardal tanesi kadar kibir olan bir kimse, cennete giremez.
Kim büyüklenir ve yol yürürken tekebbür ederse, Allah
kendisine gazaplandığı halde onun
huzuruna varır (mahşur olur)."
(Mirac-üs
Saade, s.201)
Hz. Emir-ül
Mu'minin Ali (a.s) ise şöyle
buyuruyor:
"Kibirden
kaçın zira o günahların en büyüğü ve kınanmaya en layık
kusurdur. Kibir İblis'in (Şeytan'ın) ziynetidir."
(Mizan-ül
Hikme, c.8, s.298)
Birisi İmam Sadık (a.s)'a
"İlhad
(hak yolundan sapmanın) en aşağı derecesi nedir?" diye
sorulunca, İmam (a.s) şöyle buyurdu:
"İlhadın
en aşağı derecesi kibirdir."
(el-Kafi,
c. ,s.)
Yine şöyle buyurmaktadır:
"Mütekebbir
insanlar kıyamet gününde ufak karıncalar halinde
harş edilecekler ve Allah-u Teala
mahlukatın hesabını bitirinceye kadar insanlar onların
üzerinde yürüyeceklerdir."
(el-Kafi, c. ,s.)
Hz. Ali (a.s)'dan şöyle
rivayet edilmiştir:
"Kibirden
kaçın; zira kibir azgınlığın başı ve Rahman'a isyandır."
(Mizan-ül
Hikme, c.8, s.300)
Yine Şöyle buyurmuştur:
"Dün
(bir damla) nütfe olan, yarın ise
bir leş olacak mütekebbire (kibirlenen kimseye) şaşarım!"
(Nech-ül
Belağa, Hikmet: 126)
Resul-i Ekrem (s.a.a)
şöyle buyurmaktadır:
"Kıymet
günü benden en uzak olanınız, serserilerdir; onlar ise
büyüklenen kimselerdir."
(Bihar-ül
Envar, c.73, s.232)
2- KİBİRİN KISIMLARI
Kibir üç
kısımdan ibarettir:
a) Allah'a karşı kibirli
olmak:
Allah'a karşı kibirlenmek, ona
karşı durmak, Allah'lık iddiasında
bulunmak veya ona isyan ve azgınlık ruhuyla karşı gelmek,
emir ve nehiylerini reddetmektir.
Firavunlar, Nemrutlar, Şeddatlar…
gibi.
Evet Allah'a karşı tekebbür, ya
ilahlık iddiası yapmak, ya onun ibadet ve itaatinden,
büyüklenerek çekinmek, hatta tekebbür ve büyüklük taslayarak
Allah'a dua edip ondan hacet dilemeye dahi tenezzül etmemek,
hatta bunu hurafe ve akılsızlık olarak nitelemek, Allah'a
karşı tekebbürdür ve insanın küfrüne yol açar.
Evet en kötü ve korkunç tekebbür
Allah'a karşı olan tekebbürdür. Bu konuda bir ayetin mealini
vererek geçeceğiz; Mu'min suresinin 60. ayetinde şöyle
buyuruyor:
"Rabbimiz
dedi ki: Bana dua edin, size icâbet edeyim. Doğrusu bana
ibadet etmekten büyüklenen (Müstekbirler)
cehenneme boyun bükmüş kimseler olarak gireceklerdir."
b) Peygamberler ve
İmamlara Karşı kibirlenmek:
Peygamberler ve İmamlara karşı kibirlenmek, kendini onlardan
üstün veya onların haddinde görmek ve onların söz, emir ve
nehiylerine boyun eğmemek, itaat
etmemekten ibarettir. Peygamberlere itaat etmeyen kafirler ve
müşrikler, "Onlar da bizim gibi beşer ve insandırlar ve bize
bir üstünlükleri yoktur, biz neden onlara iman edelim itaat
edelim?" diyorlardı. Bazıları ise biz onlardan daha üstünüz
bize neden melek nazil olmuyor? diyorlardı.
Bu gün de güya çağdaş geçinen,
kendilerini medeni bilen zavallılar da Allah'ın dinin
karşısına dikilip Allah'ın ahkamını ve
Resulullah'ın buyruklarını çağdışı ve gericilik olarak
nitelendiriyorlar. Bunların eski müşriklerle tek farkı, modern
müşrikler oluşlarıdır.
Burada hatırlanması gereken bir
nokta da şudur ki, gaybet
zamanında imamların emriyle bizim,
müctehid ve din mutahassısı
âlimlere müracaat edip onlara taklit etmemiz ve dinimizin
ahkamını onlardan öğrenmemiz gerekir. O halde
müctehidlerin fetvalarına da
karşı gelmek Allah ve Resulü'ne karşı gelmek ve onlara
tekebbür etmek gibi olur. Allah cümlemizi Şeytan'ın
vesveselerinden korusun. Mütekebbirlerin kafirliğinden ve
ebedi olarak cehennemde kalacağından bahseden bazı ayet ve
hadislerde de işte bu iki kısım kastedilmektedir. Ama sonra
bahsedeceğimiz kısım, yani kullara karşı kibirlenmek büyük
günah olmasına rağmen insanın küfrüne ve ebedi olarak
cehennemde kalmasına sebep olmaz.
c) Allah'ın Kullarına
Karşı Kibirlenmek:
Kullara karşı kibirlenmek, hem kalpte, hem dilde, hem de
amelde kendini üstün sayıp onları küçümsemek, onlarla eşit
sayılmaktan hoşlanmamak, yürürken her kesin önünde gitmek,
meclislerde başta oturmayı sevmek, herkesten selam ve tevazu
beklemek, birisinden bir nasihat dinlediğinde bozulmak ve bir
türlü kabul etmemek, konuştuğu batıl ve yanlış bir söze itiraz
edildiğinde öfkelenmek, birisine bir şey öğrettiğinde minnet
etmek, başkalarından hizmet beklemek, cemaat namazında bile
fakir ve aşağı sınıf insanlarla oturmamak, bilip bilmediği her
konuda görüş bildirmeğe kalkışıp kendini göstermeye çalışmak
vb. hareketlerle gerçekleşir. Bu kısım kullara karşı yapılan
en kötü tekebbürdür.
Bazen ise kalpte ve amelde
kibirli olması ve davranmasına rağmen bunu dilinde belirtmez.
Bu kısım biraz daha hafiftir, fakat yine de kötü ve
tehlikelidir. Bir başka kısım ise, kalbinde kibirli olmasına
ve kendini üstün görmesine rağmen, bunu dile getirmeyip amelde
de başkalarına karşı mütevazı davranmaya çalışmaktır. Bu kısım
da yine kibir kavramına girmesine rağmen, öncekiler kadar kötü
ve tehlikeli değil ve tedavisi daha kolaydır.
3- KİBİRİN ALAMETLERİ
Gediğimiz gibi kibir bir hastalıktır, hem de en kötü hastalık.
Bir hastalığı tedavi etmek için ilk olarak o hastalığı teşhis
etmek gerekir. Kibir hastalığının teşhisi için aşağıda bazı
alametleri zikretmemiz uygun olacaktır. (Gerçi bazı alametleri,
bir önceki bölümde de zikrettik).
a- Bir insan kendi
emsaliyle bir konuda tartıştığı zaman karşı taraf doğruyu ve
hak olanı söylediğinde, buna itiraf edemiyor, hakkı öğrendiği
için hoşnutluğunu beyan edemiyorsa, bilsin ki kibirlidir.
b- Bir meclise
gittiğinde kendisine layık yerden aşağıda oturmak ar geliyorsa
veya yürürken herkesten arkaya kalmaktan rahatsız oluyorsa,
bilsin ki kibirlidir.
c- Mesela bir
işçisine, öğrencisine, kendisinden yaşta küçük olan kimseye vb.
selam vermek kendisine ağır geliyorsa bilsin ki kibirlidir.
d- Mesela fakir bir
mu'minin davetine icabet etmeğe,
onunla birlikte oturup kalkmaya güceniyorsa, bilsin ki
kibirlidir.
e-
Ucuz ve eskimiş bir elbiseyi
giymek ağır geliyor ve mutlaka pahalı ve değerli elbiseler
giymeye özen gösteriyorsa, kibirli sayılır. Ancak bu işi
yapmak gerçekten onun haysiyet ve onurunu toplum içerisinde
zedeleyecek nitelikte olursa o başka.
Kısacası fakirlik, zenginlik, aşağı, yukarı, pahalı, ucuz vb.
şeyler onu fazla etkilemiyorsa, zararına da olsa gerektiğinde
doğrulara itiraf edebilen kimse inşallah kendisini kibirden
kurtarmış sayılır.
4- KİBİRE YOL AÇAN SEBEPLER
İmam Sadık (a.s) bu konuda şöyle buyurmaktadır:
"Başkalarına
karşı kibirlenen, üstünlük taslamak isteyen kimse, kendi
nefsinde bir aşağılık ve zillet hissetmesinden dolayı bunu
yapar."
(Bihar-ül
Envar, c.73, s.225)
Hz. Ali (a.s) ise:
"Ancak
aşağılık ve hakir kimse tekebbür edip büyüklenir."
buyurmaktadır.
(Mizan-ül
Hikme, c.8, s.311)
Evet çoğu insanları, aşağılık kompleksine kapıldıkları veya
kendilerinde başkalarına karşı bir eksiklik hissettikleri için,
bu hislerini tatmin etmek ve bu eksiklerini güya telafi etmek
için, yalan yere kendilerini şöyle veya böyle göstermeye
çalışıyorlar; başkalarına üstünlük taslıyorlar.
Halbuki hadis-i şeriflerde de buyrulduğu
gibi, bir ağaçta ne kadar fazla meyve olursa, o kadar dalları
aşağı eğilir. Davulun içi boş olduğu için
dambür-gümbür ses çıkar; bir kapta su ne kadar az
olursa lakır şukur ses çıkarır.
Bazen de mümkündür ki başkalarına karşı duyduğumuz bir kin
veya hased, onlara karşı kibirli
davranmamıza sebep olsun.
5- KİBİRİN DOĞURDUĞU
SONUÇLAR
a) Her şeyden önce kibirlenen
insanı Allah sevmez; çünkü şöyle buyuruyor
Kur'an-ı Kerim'de:
"İnsanlara
yanağını çevirip (büyüklenme) ve böbürlenmiş olarak yeryüzünde
yürüme çünkü Allah her büyüklük taslayıp böbürde neni sevmez".
(Lokman suresi,
ayet: 18)
b) Kibirlenen insanı insanlar
da sevmez:
"Hz.
Ali (a.s) şöyle buyuruyor:
"Mütekebbir
insanın dostu olmaz
"
(Mizan-ül
Hikme, c.8, s.316)
İmam Sadık (a.s) ise şöyle
buyuruyor:
"Kibir
sahibi olan kimse, (insanlardan) güzel övgü beklemesin."
(Bihar-ül
Envar, c.73, s.234)
c)- Mütekebbir insan bilahare insanlar arasında zelil olur:
Hz. Ali (a.s) şöyle
buyurmaktadır:
"İnsanlara
karşı tekebbür eden zelil olur."
(Bihar-ül
Envar, c.77, s.235)
Resul-i Ekrem (s.a.a) ise
şöyle buyuruyor:
"Allah
için tevazu göstereni Allah yüceltir... tekebbür edeni ise
Allah kırar mahveder..."
(el-Terğib, c.3, s.560)
d)-
Kibir, insanın akıl ve düşünce gücünü zedeler; zira aklını
kullanmasına engel olur. Zaten aklını kullanabilen bir kimse,
kibirin ne kadar saçma bir şey
olduğunu, kendisinin ne olduğunu anlayabilir.
Onun için Hz. Ali (a.s) şöyle
buyuruyor:
"
Aklın en kötü afeti kibirdir."
(Mizan-ül
Hikme, c.8, s.300)
İmam Muhammed Bakır (a.s) ise
şöyle buyurmaktadır:
"Bir
kişinin kalbine ne kadar kibir girerse, o kadar aklından
azalır."
(Bihar,
c.78, s.186)
Bir gün
Resulullah (s.a.a)
bir yerden geçerken bir grubun toplandığını görünce "Ne için
toplanmışsınız?" diye sordu: Ya
Resulullah, dediler şu gördüğün adam delidir; sara
geçiriyor, onun için toplandık. Bunun üzerine Resul-i Ekrem (s.a.a)
şöyle buyurdu:
"Bu
deli değildir hastadır."
Sonra şöyle devam etti:
"Asıl
ve gerçek deliyi size tanıtayım mı?" "Evet ya
Resulallah" dediler. O zaman şöyle
buyurdu "Yürürken büyüklenen, yanlarına bakarak, omuzlarını
sallayarak yürüyen kimse, günah ettiği halde Allah'tan cennet
dileyen, şerrinden emanda olmayan,
hayrı umulmayan kimsedir asıl deli olan; bu gariban ise bir
hastadır ancak."
(Bihar-ül
Envar, c.73, s.233)
e)-
Kibir İnsanı İlim ve fazilet elde etmekten alı kor:
İmam Musa Kazım (a.s) bu konuda
şöyle buyuruyor:
"Ekin, yumuşak yerde biter, kayalık üzerinde değil. Hikmet ve
ilim de mütevazı kalpte yetişir ve hayatını sürdürür;
mütekebbir bir kalpte değil; zira Allah
tevazuyu aklın vesilesi kıldığı gibi, tekebbürü de
cahilliğin vesilesi kılmıştır. Bilmez misiniz alçak tavanlı
bir yerde başını dik tutarsan başın kırılır; aşağı eğen ise
tavanın gölgesinden yaralanır. Allah-u Teala da tevazu
etmeyeni alçaltır tevazu edeni ise yüceltir."
(Tuhef-ul
Ukul, s.817)
Hz. Ali (a.s) ise şöyle
buyurmuştur:
"
Tekebbür eden kimse ilim öğrenemez."
(Mizan-ül
Hikme, c.8, s.316)
|