Bismillahirrahmanirrahim
GIYBET
Gıybetin büyük günahlardan
olduğunda hiçbir şüphe yoktur; muhtelif hadislerde bu günahı
yapanlara azap vaadi verilmiştir. Ve bir çok hadis ve
ayetlerdeki açıklamalardan bu günahın ne kadar kötü bir
günah olduğu ortaya çıkmaktadır. Biz
Kur'an ve hadis-i şeriflerden istifade ederek bu
konuyu şu başlıklar altında işlemeye çalışacağız:
1- Gıybetin önemi ve ne kadar
büyük günah olduğu,
2- Gıybetin anlamı,
3- Gıybetin çeşitli türleri,
4- Gıybete yol açan sebepler,
5- Gıybet edenlerin
karşısındaki vazifemiz,
6- Gıybetin tövbesi ve
keffareti,
7- Gıybetin caiz olduğu
yerler.
1-
Gıybetin Önemi ve Büyüklüğü:
Allah-u Teala Nur suresinin 19.
Ayetinde şöyle buyuruyor: "İman edenler içinde çirkin
utanmazlıkların yaygınlaşmasından hoşlananlara dünyada da
ahirette de azap vardır."
Bu ayetin tefsirinde İmam
Sadık (a.s) şöyle buyuruyor: "Bir mu'min için kulaklarının
duyduğunu, gözlerinin gördüğünü başkalarına söyleyen kişi,
Allah-u Teala haklarında şöyle buyurduğu kimselerdendir: "İman
edenler içinde çirkin utanmazlıkların yaygınlaşmasından
hoşlananlara dünyada da ahirette
de azap vardır."
Görüldüğü gibi bir
mu'minin kötülüklerinin
yayılmasından hoşlanan, yani buna vesile olan veya vesile olan
kimselerden hoşlanan adamlara Allah azap vaadi vermiştir. İşte
gıybet de bunlardan birisidir.
Yine Hak Teala
Hucurat suresinin 12. Ayetinde
şöyle buyuruyor: "Ey İman edenler bazınız bazınızın
arkasından çekiştirmesin, gıybet etmesin; sizden biriniz ölmüş
kardeşinin etini yemeyi sever mi? İşte bundan iğrendiniz. O
halde Allah'tan korkun..."
Bu ayeti kerimede Allah-u Teala
bir mu'minin arkasından gıybet
etmeyi onun ölü olduğu halde etini yemesine benzetmektedir.
Resul-i Ekrem (s.a.a)'den
nakledildiğine göre o hazret şöyle buyuruyor:
"Miraç gecesinde bir gurubu
cehennem ateşinde mundar ve leş yedikleri halde gördüm.
Cebrail'e "Bunlar kimlerdir?" diye sordum; o da "Bunlar
dünyada halkın etini yiyen, yani gıybet eden kimselerdir."
diye cevap verdi."
(Müstedrek-ül
Vesail, Hac Kitabı,
bab: 132)
Evet insanların dünyada
yaptıkları ameller kıyamet günü karşılarına çıkacak ve ona
uygun bir şekilde cezalandırılacaklardır.
Kur'an-ı
Kerim'in bu benzetmelerinde bazı
nükteler vardır ki onlara da değinmekte fayda vardır. Bir ölü
kendisini savunamadığı gibi gıybet edilen kimsede hazır
bulunamadığı için kendisini savunamayıp mağdur durumda kalıyor.
Ölü birisinin eti kesildiğinde yeri dolduramadığı gibi gıybet
edilen kişinin kaybolan haysiyet ve şerefinin yerinin dolması
da gayri mümkün veya çok zordur. Bir mundarın eti kesilip
organları söküldüğünde, kokusu etrafı sardığı gibi gıybet
vesilesiyle de kötülükler, düşmanlıklar, kinler ve günahlar
her tarafa yayılır ve kimsede huzur kalmaz; kimsede samimiyet
kalmaz. Mundar ve leş eti insanları hastalandırabildiği gibi
gıybet de insanın ruhunda ve toplumda nice rahatsızlıklar ve
hastalıklar meydana getirir.
Muhtelif senetlerle sevgili
Peygamber'imizden (s.a.a) şöyle
rivayet edilmiştir: "Gıybet,
zinadan daha şiddetlidir. Nasıl olur diye sorulduğunda şöyle
buyurdu: "Zira adam zina ederse, sonra da tövbe ederse, Allah
onu affeder. Ama gıybet eden kimse, gıybet edilen kimse
tarafından affedilmediği müddetçe bağışlanmaz."
(Bihar-ül
Envar, c.77, s.89)
Hz. Ali (a.s):
"Gıybetten kaçın; zira gıybet cehennem köpeklerinin yemeğidir."
(Bihar-ül
Envar, c.75, s.248)
Resul-i Ekrem (s.a.a):
"Kim bir Müslüman erkeğin ve kadının gıybetini ederse, kırk
gün ve gece Allah onun namaz ve orucunu kabul etmez. Gıybet
ettiği kişi affederse o başka."
İmam Sadık (a.s):
"Gıybet etmek, her Müslümana
haramdır ve hiç şüphesiz gıybet iyilikleri yer; aynı ateş
odunu yakıp kül ettiği gibi."
(Usul-i Kafi)
Resul-i Ekrem (s.a.a):
"Kıyamet günü birisini Allah'ın huzuruna getirip durdururlar
ve amel kitabı kendisine verilir. Baktığında görür ki yaptığı
iyilikler orada yoktur. Der ki: "Ya İlahi bu benim kitabım
değildir; ben yaptığım itaatları
onda göremiyorum?" Ona şöyle cevap verilir: "Senin
Rabbin, ne hata yapar nede unutur;
senin amelin halkın gıybetini yaptığın için yoktur." Sonra bir
başkasını getirirler ona da amel kitabını verdiklerinde
yapmadığı bir çok iyilikleri görür; arz eder: "Ya İlahi, bu
benim kitabım değildir; zira ben bu amelleri yapmamışımdır."
Şöyle denir cevabında: "Filan adam senin gıybetini yaptığı
için, sana onun iyilikleri verildi."
Bir başka hadiste şöyle
der: "Gıybet eden
kimse, tövbe ederse cennete giren en son kişi olur; ve
tövbesiz ölürse cehenneme giren ilk kişi olur.
Şunu da hatırlatmak gerekir ki
gıybet sadece büyüklere ait değildir. İyiyi kötüden ayırt eden
ve duyduğunda rahatsız olan çocukların gıybeti de haramdır.
2- Gıybetin Anlamı:
Resul-i Ekrem (s.a.a)
gıybeti şöyle açıklamaktadır:
"Gıybet, mu'min kardeşleri hakkında hoşlanmadığı bir şeyi
söylemektir."
(Bihar-ül
Envar, c.77, s.89)
İmam Sadık (a.s) ise
gıybeti şu şekil de açıklıyor:
"Gıybet mu'min kardeşinin hakkında Allah-u Teala'nın üzerini
örttüğü bir kusuru, başkaları yanında açıp söylemeleridir."
(Bihar-ül
Envar, c.75, s.245)
Ehl-i
Beyt imamlarının yedincisi İmam
Musa Kazım (a.s) ise şöyle değerlendiriyor:
"Bir kişinin arkasından, onda olan ve halkın bildiği bir
kusuru söylerse, gıybet olmaz; ama onda olup da halkın
bilmediği kusuru açıklarsa, onun gıybetini yapmış olur."
(Bihar-ül
Envar, c.75, s.245)
Kısacası bir
mu'minin arkasında söylenen
şeyler üç kısımdan birisidir.
a)-
Bazıları kesinkes gıybettir ve
haramdır. O da dine göre veya insana göre kusur ve eksiklik
sayılan ve başkaları tarafından bilinmeyen ve açıklandığında
gıybet edilen kimseyi rahatsız eden ve ayıplama ve aşağılama
niyetiyle söylenen şeylerdir. Evet bu, kesinlikle gıybettir ve
kebire günahlardandır.
b)-
Başkasının bilinmeyen ayıbını, onu aşağılamak ve küçültmek
maksadıyla değil de başka maksatla söylemek; örneğin sohbet
olsun diye veya örnek göstermek için veya bu işten
rahatsızlığını belirtmek için vb. bir sebeple söylemek. Bu
kısmın kötülüğü, birinci kısım kadar olmasa da yine de
haramdır ve bu maksatlarla da olsa
mu'minin kusurlarının söylenmemesi gerekir.
c)-
Başkasının bilinen bir ayıbını
başkaları yanında söylemek; bu da birkaç türlüdür: Eğer o
adamı kötülemek ve kınama maksadıyla söylerse, bu da gıybet
sayılmasa dahi haramdır. Zira bunu yapmak
mu'mine eziyet ve hakaret unvanı altına girer ve
kesinlikle haramdır.
Eğer bilinen bir şeyi söyler ve
kötüleme ve hakaret etme maksadı taşımaz ama onun söylenmesi
kendiliğinden o kişinin ayıplanmasına vesile olursa, bu da
gıybet olmasa dahi haramdır. Zira başkalarına kötü lakap takma
ünvanı altına girer ve
Kur'an'da
neyh edilmiştir.
Ama eğer bilinen bir şeyi söyler,
kötüleme maksadı olmaz, kendiliğinden de onun ayıplanması ve
aşağılanmasına yol açmazsa, o zaman söylenmesinde zahiren
sakınca yoktur. Ama yine de ihtiyaten bunu da söylememek
iyidir.
3- Gıybetin Çeşitli
Türleri:
Gıybet çeşitli şekillerde
gerçekleşebilir:
a)-
İnsanın bedeni ile ilgili kusurları söylemek: Mesela kör, şaşı,
kel, siyah, sarı, kısa, uzun gibi lakaplar ki adam duyduğunda
rahatsız olursa söylenmesi gıybet ve haramdır.
b)-
İnsanın soyu sopuyla ilgili
kusurları söylemek: Mesela falan adamın babası kötü bir
ailedendir vb. şeyleri söylemek haramdır ve gıybettir.
c)-
Ahlakıyla ilgili kusurları
söylemek: Filan adam kötü ahlaklıdır, korkaktır, riyakardır vb.
gibi..
d)-
Dini ile ilgili kusurları
söylemek: Filan adam yalancıdır, zekat vermiyor, namaza önem
vermiyor vb. şeyleri söylemek.
e)-
Dünyası ile ilgili kusurları
söylemek: Filan adam edepsizdir, çok gevezedir, boğazına
düşkündür, çok uyuyor, hak bilmez birisidir vb. şeyler gibi..
f)-
Veya ona ait olan herhangi bir
kusuru söylemek: Elbisesi kirlidir, eskidir, uzundur, kısadır,
şöyledir, böyledir. Elbette bunlardan hangisi daha büyük
olursa günahı, vebali de daha büyük olur.
Şunu da hatırlatmak gerekir ki
gıybet, birisinin ayıbını başkasına söylemektir ve
bildirmektir. Bu, bazen sözle, bazen fiille, bazen işaretle
yada yazıyla gerçekleşebilir. Yani önemli olan birisinin
kusurunu açıklamak, hangi vesileyle olursa olsun haram ve
gıybettir.
Hatırlatılması gereken bir başka
husus ise karşı tarafın gıybet edilen kimseyi tanıyacak
şekilde ondan bahsetmesi haramdır. Ama tanınmayacak şekilde
bahsetmek sakıncasızdır. Sınırlı şahıslardan da bahsetmek
haramdır. Mesela filan adamın çocuklarından birisi şöyle
böyledir; bütün çocuklar zan altında kaldıkları için haramdır.
Eğer sayıları geniş bir kitle
arasına katarak bahsederse sakıncasızdır. Mesela
Kırıkkalelilerden birisi şöyle yapıyordu, bunun sakıncası
yoktur. Yine eğer büyük bir topluluğun hepsini kötüler ve
suçlarsa bu da haramdır. Mesela Ankaralılar şöyledir,
Iğdırlılar böyledir şeklinde söylerse haramdır ve bütün o
şehrin gıybetini etmiş olur. Veya filan şehrin çoğu böyledir
derse de bu da ihtiyaten haramdır.
4- Gıybete yol açan
sebepler:
1- Gazap ve öfke: Bazen birisine
olan gazap ve öfkemiz, bizi onun ayıplarını ortaya çıkarmaya
itebilir.
2-
Kin beslemek: Bazen
önceden olan kinimiz birisinin gıybetini yapmamıza, onu
kötülememize yol açabilir.
3- Hased
ve çekemezlik: Bazen de bu kötü huy insanın gıybet etmesini ve
hased ettiği kimsenin kusurlarını
açığa çıkarmaya ve böylece hasedini dindirmeye çalışmasına
vesile olur.
4- Kibir ve üstünlük taslamak:
Çoğu kişiler kendilerini üstün göstermek için başkalarını
kötülemeye ve kusurlarını ortaya çıkarmaya çalışır.
5- Acıma duygusu: Bazen de
şeytan bu yoldan insanları kandırır ve ona acıdığı için ve
yaptığı kötülükten duyduğu üzüntüyü bildirmek için, onun
yaptığını başkasına anlatır.
6- Kendini temize çıkarmak:
Bazen kendisini temize çıkarmak için kötü ameli başkasına
isnad eder ve böylece kendisini o
amelden ve suçtan kurtarmaya çalışır. Bu da günahtır hatta o
adam yapmış olsa dahi; o sadece kendisinden o kötülüğü
nefyetme hakkına sabittir. Yani ben yapmamışımdır diyebilir,
ama başkasına isnad edemez.
5- Gıybet Edenler Karşısında Vazifemiz:
Gıybet edenler karşısında ilk
vazifemiz uygun bir dille gıybet edeni
emr-i bil-maruf ve nehyi
anil-münker
etmek ve o ameli yapmaktan sakındırmaktır. Sonra da gıybeti
yapılan kimseyi savunmak ve ona isnad
edilen şeyi reddetmek ve onu bu isnattan tenzih etmek ve ona
yardımcı olmaktır. Eğer bunu yapamazsa ve gıybet edeni yaptığı
işten vazgeçiremezse, o meclisten kalkmalı ve orayı terk
etmelidir. Yoksa eğer oturup dinler ve söylenenlerden
hoşlanırsa veya en azından itiraz etmezse, o da gıybet
günahına ortak olmuş olur. Bu konuda aşağıdaki hadislere
dikkatinizi çekmek istiyoruz:
Hz. Ali (a.s):
"Gıybeti dinleyen kimse, gıybet eden gibidir."
(Mizan-ül
Hikme, c.7, s.352)
İmam
Zeyn-ül
Abidin (a.s) şöyle buyuruyor:
"Kulağın senin üzerindeki hakkı, onu gıybet ve helal olmayan
şeyleri dinlemekten uzak tutmaktır."
Resul-i Ekrem (s.a.a):
"Müslüman kardeşi
yanında gıybet edilip de ona yardım edebileceği halde (onun
gıybetini önleyebileceği halde) ona yardımcı olmayan kimseyi,
Allah dünya ve ahiretde yardımsız
bırakır."
Yine Efendimiz (s.a.a)
şöyle buyurmaktadır:
"Kim bir mecliste kardeşine
duyduğu bir gıybeti reddederek ona iyilikte bulunursa, Allah-u
Teala dünya ve ahiret hayatında
bin kötülük kapısını ondan reddeder (uzaklaştırır)."
Yine şöyle buyurduğu
rivayet ediliyor:
"Kim mu'min kardeşi hakkında yapılan gıybet konusunda,
kardeşinin haysiyetini savunursa, onu cehennem ateşinden
kurtarmak Allah'ın üzerine bir hak olur."
(Mizan-ül
Hikme, c.7, s.353)
Bazı rivayetlerden de
anlaşıldığına göre mu'min kardeşini savunabilecek durumda olan
ve onun hakkında yapılan gıybeti önleme imkanına sahip olan
birisi, bunu yapmazsa günahı gıybet edenden yetmiş kat daha
fazladır.
Belki de sebebi şudur ki gıybeti
dinleyen olamazsa veya önlenirse gıybet eden de bir daha
gıybet etmeye cesaret edemez. Ama gıybeti dinlemek, ona
itirazda bulunmamak insanları bu günaha daha fazla cüretkar
kılıyor.
Hatırlatılması gereken bir başka
husus ise şudur ki, bir başka insan bir başkasının arkasından
gıybet edip çekiştirir, ama yüzüne gelip onu methedip yağcılık
yaparsa, böyle birisinin günahı başkasınınkinin iki katıdır.
Zira bu bir nifaktır ve hadislerde iki dilli, bizim aramızda
ise iki yüzlü olarak tarif edilir.
Bir hadiste şöyle deniyor:
"Kıyamet günü iki dilli insan ateşten iki dile sahip olduğu
halde mahşere gelir."
(Mekasip kitabı,
Gıybet Babı)
Görüldüğü gibi gıybetin çeşitli
durumları onun vebalinin de artmasına veya azalmasına vesile
olur. Zaman ve mekanlar da gıybetin ve günahların vebalini
etkiler. Mesela Ramazan ayında yapılan bir gıybet ile başka
zamanda yapılan bir gıybet aynı değildir. Mesela bir camide
yapılan gıybet ve günahla başka yerde yapılan aynı değildir.
Mu'minin de derecesine göre
gıybetlerinde vebali değişebilir.
6- Gıybetin Tövbesi ve
Keffareti:
Evet gıybet büyük günahlardan
olduğu için, Allah etmesin bu günaha
mübtela olursa, hemen pişman olup tövbe etmesi ve bir
daha tekrarlamamaya karar alması, kalbiyle birlikte dille de
Allah'tan mağfiret dilemesi farzdır. Sonra da mümkün mertebe
gıybet ettiği kimseden helallik almalı ve onu kendinden razı
etmelidir. Eğer gıybet ettiği kişi ölmüşse veya ona bir türlü
ulaşamıyorsa yahut gıybet konusundan haberdar değildir ve
kendisine söylendiği vakit buna daha çok rahatsız olacaksa,
helallik almanın yerine onun hakkında dua ve istiğfar etmeli
ve onun hakkında iyilikte bulunmalıdır. Bu konuda da bir çok
hadisler nakledilmiştir ki sözün fazla uzamaması için onlardan
vazgeçiyoruz.
Gıybeti edilen kişinin helal
etmesi iyidir; zira bu vesileyle sevaba ulaşır ve başkalarının
da onu bağışlamasına vesile olur. Eğer Allah'ın mağfiretini
bekliyorsak bizim de başkalarını affetmemiz gerekir.
Şu noktayı da bilmemiz gerekir
ki gıybet etmemekle insan, şer'i
vazifesini yapıp kendisini büyük bir vebalden kurtardığı gibi
Allah katında da büyük sevaplara nail olur.
Resul-i Ekrem'den şöyle
rivayet edilmiştir:
"Gıybet etmeyi terk etmek, Allah (Azze
ve Celle) katında on bin rekat
sünnet namaz kılmaktan daha sevimlidir."
7- Gıybetin Caiz Olduğu
Yerler:
Gıybetin bazı yerlerde caiz
olduğuna hükmedilmiştir ki aşağıda kısaca bunlara değinmeye
çalışacağız:
1- Günahı açık bir şekilde
insanların gözü önünde yapan kimsenin gıybeti caizdir. Mesela
halkın gözü önünde şarap kadehi kaldıran, çekinmeden içen
birisi gibi.
Burada bazı alimler sadece
açıkta yaptığı o günahı söylemek caizdir. Ama gizlide yaptığı
günahlar varsa onları açığa çıkarmak caiz değildir, diyorlar.
En azından ihtiyat gereği o günahları söylememek iyidir. Bir
de günah yapan kimse yaptığı günahın günahlığını kabul ederse,
caizdir; ama eğer bazı mazeretler öne sürüyorsa, örneğin
Ramazan günü orucunu yiyor, ama hasta olduğunu ve yolcu
olduğunu iddia ediyorsa, buu tür
durumlarda da ihtiyaten gıybet etmemek gerekir.
2- Kendisine haksızlık ve zulüm
yapan birisi olur ve kendisi hiçbir yolla onun zulüm ve
haksızlığını önleyemiyorsa, eğer bunu önleyebilecek başka
birisi varsa, o zaman onun yaptığı zulmü başkasına şikayet
edip ondan yardım dileyebilir.
Allah-u Teala Nisa suresinin
148. ayetinde şöyle buyuruyor: "Allah kötü sözün açıkça
söylenmesini sevmez; zulme uğrayanlar hariç ..."
3- Eğer bir insan ticaret
yapacağı veya evlilik bağı kuracağı birisi hakkında insanla
istişare ederse, gerçeği söylemediği taktirde önemli fesat ve
kötülüğün veya zararın meydana geleceğinden korkarsa, o zaman
doğruyu söyleyebilir. Elbette eğer kusurunu söylemeden onu bu
işten vazgeçirebilirse öyle yapmalıdır; ama eğer başka bir
yolla unu bu işten vazgeçiremezse, o zaman doğruyu
söyleyebilir. Şunu da dikkate almak lazımdır ki, eğer o
mu'minin haysiyetinin zedelenmesi,
o adama değecek zarardan daha önemli olursa, o zaman doğruyu
söylememesi gerekir..
4- Allah'ın dininde
bid'at koyan ve yanlışlarıyla
insanları saptıran kimseye insanlar kanmasın diye onun
gıybetinin yapılması caizdir.
5- Yalan bir hadis uydurup
Peygamber'e
isnad eden kimselerin gıybeti caizdir ki insanlar ona
kanmasınlar. Yine yalan yare birisinin aleyhine şahitlik
yaparsa, onun yalanını ortaya çıkarmak caizdir.
6- Eğer birisi bir lakapla
meşhur olmuş ve onu söylemeden tanımıyorlar veya
karıştırıyorlarsa, iki şartla bu lakabı söylemek caizdir:
Birincisi onu aşağılamak niyetiyle söylemezse, ikincisi o adam
o lakabın söylenmesinden rahatsız olmuyorsa, söylemenin
sakıncası yoktur. Ama eğer rahatsız oluyorsa onunla onu
tanıtmak caiz değildir.
7- Eğer yalan yere bir soya
kendisini isnat ederse, mesela yalan yere seyit olduğunu iddia
ederse, yalanını bilen kimse bunu başkalarına söyleyebilir.
Zira neseblerin karışmaması
önemlidir.
8- Kısacası eğer bir yerde
doğruyu söylemek bir mu'minin
haysiyetini korumaktan daha önemli olursa, o zaman doğruyu
söylemek caizdir. Mesela bir haksızlığın yapıldığı bir yerde,
doğruyu bilen kimsenin şahitlik yapıp hakkı ezilen kimseye
yardımcı olması gibi.
Ya Rabbi,
bütün günahlardan korunmada eğer sen bize yardımcı olmazsan,
biz bundan aciziz. Bütün enbiya ve evliya hürmetine lütuf ve
yardımlarını bizden esirgeme. Amin! |