Menüye git
5 - Kanun Koymada (bulmada)
Aklın Yetersizliği
Bir hidayet her vesile ve
neye yönelik olursa olsun yaratılış nizamının emrinde
olmalıdır. Çünkü bu nizam sayesinde insan yaratılmış ve
mutluluğunu sağlayacak bir hedefe doğru sevk edilmiş ve
insanın hidayetini de içeren genel bir hidayet nizamı
belirlenmiştir.
Yaratılış sisteminde
çelişki ve hataya yer olmadığı açıktır. Eğer bazen bir sebep
kendi hedefine ulaşamıyor veya ondan sapıyorsa, o sebebin suçu
değildir; onu etkisiz yapan veya yolundan saptıran başka bir
sebep veya sebepler yüzündendir.
Eğer sebepler
birbirleriyle çatışmasaydı bir sebep asla iki zıt işi yapamaz
veya kendi işinde yanlışlık ve sapmaya uğramazdı.
Buradan aydınlığa
kavuştuğu gibi, akıldan, insanları ihtilafı yok edecek
kanunlara doğru kılavuzluk etmesi beklenmemelidir, çünkü
bizzat bu akıl, insanı ihtilafa çağırıyor ve bizzat bu akıl
diğerlerini kendi hizmetine alma garizesini oluşturarak
insanın kendi çıkarlarını ön palana almasını ve bu yolda her
türlü eyleme başvurmasını sağlıyor. Toplumsal yardımlaşmayı
kabullenmesi de, engelin varlığı neticesinde mecbur kalışından
dolayıdır.
Yaratılış sisteminde bir
gücün, iki zıt etki yapması, yani hem ihtilafı körüklemesi ve
hem onu yok etmede etkili olması beklenemez.
Her gün meydana gelen ve
suç sayılan nice kanun dışı olaylar, akıl sahibi insanlar
tarafından yapılıyor, aksi takdirde suç sayılmasının anlamı
kalmazdı.
Eğer, itilafları ortadan
kaldıracak kanunlara tabi olmada akıl insana yetseydi ve tabii
olarak suç işlemeyi kötü kabul eseydi, sözkonusu suçları
yapmaya razı olmaz ve onlara engel olurdu.
Aklın varolmasına rağmen
bu suçların vuku bulmasının asıl sebebi, şudur ki, aklın
toplumsal dengeyi ve toplumsal adaleti sağlayacak kanunlara
riayet etmeyi kabul etmesi, engelin varlığını hesaba katmaya
mecbur kalışı ve başka bir çaresinin olmayışı yüzündendir.
Yani akıl, böyle bir mecburiyet ve engelin olmaması halinde
toplumsal yardımlaşma ve adaleti korumayı gerekli bilmiyor.
Kanuna uymayanlar, ya
kanunu uygulayan güçten (devletten) korkamadan kanunu çiğneyen
daha güçlü kimselerdir; veya uzaklık, sığınaklarının
sağlamlığı, gözeticilerin gafleti yüzünden kanunu uygulayan
gücün elinin ulaşmadığı veya bazı mazeretler uydurarak kendi
işlerini kanuna uygun gösterebilen veya saldırıda bulundukları
insanların zayıflık ve beceriksizliğinden su-i istifade eden
kimselerdir. Yani karşılarında bir engel bulunmayan veya
karşılarındaki engelin zayıf olduğu kimselerdir. Böyle
durumlarda aklın, insanın hürriyetini kısıtlayıcı yaptırım
gücü yoktur, insanın mutlak serbestliğinin önünü almaz ve
diğerlerini kendi hizmetine sokmaya çalışan gücü kendi başına
bırakır. Demek ki akıl, insanı toplumun çıkarlarını koruyacak
ve onları güvenceye alacak ve bunun yanı sıra adilane bir
şekilde ferdin de çıkarlarını güvenceye alabilecek kanunlara
doğru hidayet edemez. Çünkü akıl, bir engel olduğu sürece
kanunlara riayet etmeyi gerekli biliyor, ama mutlak hürriyeti
için bir engelin varlığı sözkonusu olmazsa asla böyle bir
yargısı olmaz, hatta aksine bile hüküm verir.
Allah-u Müteal şöyle
buyuruyor:
“Gerçekten insan
kendini gani ve ihtiyaçsız gördümü kendi haddini aşar ve
başkalarının hakkına tecavüz eder.”
Bellidir ki, toplumsal
yardımlaşmayı ve çıkarları korumak için kanunlara boyun eğmeye
ihtiyaç duymamak da bu ayetin kapsamına girmektedir.
|