Peygamber onu görmekle neşat
buldu ve Hüseyn adını verdi ona.
İbn-i Abbas "Tabakat" kitabında Abdullah
b. Bekr b. Habib-i Sahmi'den ve o da Hatem
b. San'a'dan şöyle rivayet eder: Abbas b.
Abdül Muttalib'in zevcesi Ümm'ül Fazl
şöyle dedi: "Hüseyn (a) dünyaya gelmeden
evvel, bir gece rüyamda, Peylgamberin
bedeninden bir parçanın ayrıldığını ve
benim kucağıma bırakıldığını gördüm.
Rüyamı Resulullah'a (s) anlatıp tabir
etmesini istedim. Buyurdu ki; Eğer rüyan
sadık rüyalardan ise, kızım çok yakında
bir erkek çocuğuna sahip olacak ve ben de
emzirmen için onu sana vereceğim."
Bir süre geçti ve Hz. Fatıma (a) bir erkek
çocuğu dünyaya getirdi ve emzirmem iç onu
bana verdiler. Bir gün onu Resulullah'a
(s) götürdüm. O hazret, Hüseyn'i (a) alıp
dizi üzerine oturttu ve öpmeye başladı. Bu
arada Hüseyn (s) altını ıslattı ve bir
damlası da Peygamberin elbisesine düştü.
Hızla ve şiddetle onu Peygamberin
kucağından öyle uzaklaştırdım ki ağlamaya
başladı. Resulullah (s) öfkeli bir ses
tonuyla: "Ağır ol Ümm'ül Fazl! Benim
elbisem yıkanır; ama sen çocuğuma eziyet
ettin" buyurdu. Ben Hüseyn'i (a) kendi
haline bırakıp su getirmek için odadan
çıktım. Döndüğümde Resulullah'ın (s)
ağladığını gördüm. "Ey Allah'ın Resulü
(s), neden ağlıyorsunuz!" dedim. Peygamber:
"Az önce Cebrail gelip ümmetimin bu çocuğu
öldüreceği haberini verdi!" buyurdular.
Muhaddisler şöyle rivayet etmişler: Hüseyn
(a) bir yaşını doldurduktan sonra muhtelif
suretlerde ve yüzleri kırmızı renginde
oniki melek Resulullah'ın (s) huzuruna
varıp kanatlarını açarak şöyle dediler: "Ya
Muhammed, Kabil'in Habil'e yaptığı zülme
oğlun Hüseyn (a) de uğrayacak, Habil'e
verilen mükafat ona da verilecek ve onu
öldürenler ise Kabil'in düçar olduğu azaba
düçar olacaklar." Bu arada göklerdeki
bütün mukarreb melekler Resulullah'ın (s)
huzuruna müşerref olup Hüseyn'in (a)
öldürülme hadisesi hakkında tesliyette
bulundu, Allah'ın bu şehadete karşılık
tayin buyurduğu mükafat hakkında bilgi
verdi ve Hüseyn'in (a) kabrinin toprağını
Resullah'a (a) gösterdiler. Bu durum
karşısında Peygamberin ağzından çıkan
cümleler şunlar oldu: "Allah'ım! Oğlum
Hüseyin'i (a) aşağılayanı aşağıla, onu
öldüreni öldür ve amacına ulaştırma."
Hüseyn (a) iki yaşına
girdiğinde Resullah (s) bir yolculuğa
çıktı. Aniden yolda durup "İnna lillahi ve
inna ileyhi raciun" Biz Allah'ınız ve
şüphesiz O'na döneceğiz dedi ve
gözlerinden yaş süzüldü. Ağlamasının
sebebini sordular. Buyurdu: "Şimdi Cebrail
inip, Kerbela denilen Fırat nehrine yakın
bir yerde oğlum Hüseyn (a) öldürüleceği
haberini verdi." Sordular: "Ya Resulullah
(s), onun katili kimdir?" Buyurdu: "Yezid
adında biridir. Şimdiden oğlum Hüseyn'in
(a) öldürülüşünü ve defnedildiği yeri
gözlerimle görür gibiyim." Resulullah (s)
bu üzücü seferden döndükten sonra minbere
çıkıp bir hütbe okuyarak halka nasihatta
bulundu. Sonra sağ elini Hasan'ın (a) ve
sol elini de Hüseyn'in (a) başına koydu,
yüzünü gökyüzüne çevirip dedi: "Allah'ım,
Muhammed Senin kulun ve peygamberindir; bu
ikisi de benim Athar Ehl-i Beyt'imden ve
zürriyemin seçkinlerindendir. Onları kendi
ümmetimin arasında halife bırakıyorum.
Cebrail, bu oğlumun aşağılanarak
öldürüleceği haberini verdi bana. Allah'ım!
Şehadeti ona mübarek kıl, onu şehidlerin
serveri kıl, şehadetini de katilleri için
kutlu kılma."
Resulullah'ın (s) sözü
buraya varınca mecliste bulunanların
ağlama sesi yükseldi. Peygamber buyurdu: "Ona
nasıl ağlar ve yardımına koşmazsınız?"
Bunu dedikten sonra mesccidden çıktı. Kısa
bir süre sonra yeniden mescide döndü,
yüzünün rengi değişmişti. Yaşlı gözleriyle
kısa bir hutbe okudu ve dedi: "Ey insanlar,
sizin aranızda iki büyük emanet
bırakıyorum; biri Kur'an ve diğeri Ehl-i
Beyt'imdir. Onlar benim sevgi beslediğim
kişilerdir, kalbimin meyveleridirler,
benim canımdırlar. Onlar (Kur'an ve Ehl-i
Beyt'im) Kevser havuzunda bana gelinceye
değin birbirlerinden ayrı düşmezler. Bilin
ki ben kıyamet günü bu iki büyük emaneti
bekleyeceğim. Allah Teala'nın sizden
istememi emrettiği Ehl-i Beyt'ime sevgi
dışında siz bir şey sormayacağım. O halde
iyice düşünün, kalbinizde Ehl-i Beyt'imin
düşmanlığını taşıyarak ve onlara zulmetmiş
olarak kıyamet günü beni mülakat etmeyin. |