Hz. Fatime-i Masume (a.s)’ın
Hayatı
Hz. Masume
aleyhaselam,
Medine-i Münevvere Şehrinde, hicretin 173. Yılının
Zika'de ayının birinci günü dünyaya gelmiştir.
Hz.
Masume’nin babası on iki Masum imamlardan Yedincisi İmam
Musa Kazım (a.s)’dır. İmam Musa Kazım (a.s) kendi
zamanında ilahi ilimlerin taşıyıcısı, yeryüzündeki
insanlar arasında ilahi hüccet; ilim, takva, züht ve
diğer yüce erdemler yönünden eşsiz idi. Pek az uyur,
gecelerini ibadetle geçirir, secde halinde saatlerce
Allah Teala ile münacat ederdi. Bir çok geceler
tanınmayacak bir şekilde fakirlerin evlerine başvurarak
şefkatli bir baba gibi onların evine gerekli olan
ihtiyaç maddelerini taşırdı. Gündüzleri ise halkı hakka
hidayet etmekle meşgul olur ve zalimler vasıtasıyla
tahrife uğramış olan dinin gerçeklerini açıklardı.
İmam
Musa Kazım (a.s)’ın halk arasındaki manevi nüfuz ve
mevkisine tahammül edemeyen ve onu kendi zalim
yönetimlerinin istikrarı için bir tehlike gören zalim
Abbasi hükümdarı Harun er-Reşit yıllar boyunca İmam’ı
zindanlarda tutmuş çeşitli işkence ve zulümler yapmış ve
sonunda da İmamı zehirle şehit ettirmiştir.
Allah’ın salatı ona ve hidayet meşaleleri olan diğer
Ehl-i Beyt İmamlarına olsun.
Hz.
Masume’nin annesi iffet, iman ve takvasıyla tanınan ve
İslami ilimlere vakıf Necme isminde muhterem bir
hanımdır. O İslami ilimleri Hz. İmam Cafer Sadık (a.s)’ın
hanımı Hamide’den öğrenmiştir.
Hamide şöyle diyor: Necme bizim eve geldiği gün,
Peygamber (s.a.a)’i rüyamda gördüm bana şöyle buyurdu:
"Ey
Hamide Necme’yi oğlun Musa’yla evlendir. Zira yeryüzünün
en iyi insanı ondan dünyaya gelecektir."
Hamide diyor ki ben Resulullah (s.a.a)’in emriyle
Necme’yi oğlum Musa’ya aldım ve ondan İmam Rıza dünyaya
geldi.
Horasan'a yolculuk
Abbasi halifelerinin yedincisi olan Me'mun, Şia’nın
kıyamını önlemek için, Hz. İmam Rıza (a.s)'ı, Medine’den
Horasan'a davet etti. Bu hususta, İmam (a.s)'a çok
mektuplar gönderdi ve nihayet zorla İmam’ı Horasan'a
getirtti. İlk önce (siyaset icabı) hilafeti İmam'a
teklif etti; ama İmam (a.s) kabul etmedi. Daha sonra
veliaht olmayı teklif etti. İmam (a.s), Me'mun'un
hilelerinden haberdar olduğu için yine, ilk önce kabul
etmedi, ama daha sonra Me'mun'un ısrar ve tehdidiyle,
veliahtlığı, memleketin siyasi işlerine karışmamak
şartıyla, zâhirde kabul etti. İmam (a.s) koyduğu bu
şartla, Me'mun'un hükümetinden razı olmadığını
Müslümanlara anlatmak istedi.
Kum'un büyüklerinden nakledildiğine göre,
Memun’un, İmam Rıza
aleyhisselam'ı
Medine'den Merv Şehrine götürmesinden bir yıl geçtikten
sonra, yani Hicretin 201. yılında Hz. Masume
aleyhaselam
kardeşini
görmek için, bir kaç kardeşinin eşliğinde Medine'den
Horasan'a doğru hareket etti.
Bu yolculukta Hz.
Masume'yle Birlikte Olanlar
Bu yolculukta Hz. Masume
aleyhaselam,
Fazl, Cafer, Hadi ve Kasım isminde dört kardeşi ve bir
kaç yeğeni ve bir kaç hizmetçi ile birlikte idi.
Hz. Masume’nin
Hastalanması
Hz. Masume
aleyhaselam'ın,
bulunduğu kafile İran'ın Save şehrine ulaştığında, Ehl-i
Beyt düşmanları haberdar olup onların kafilesine
saldırdılar; bu saldırıda Hz. Masume
aleyhaselam'ın
kardeş ve yeğenlerinden 23 kişi, vuku bulan çatışma
sonucu şehit oldular.
Kum şehrinin halkı bu haberi duyunca
yardıma koştularsa da, olay yerine ulaştıklarında artık
Hz. Masume
aleyhaselam'ın
yakınlarından bazıları şehit olmuştu; Hz. Masume
aleyhaselam‘da
bu olaydan duyduğu hüzün ve üzüntü neticesinde şiddetli
bir şekilde hastalanmıştı.
O zaman, Save şehrinin halkı çok
mutaassıp idiler; hatta Hz. Ali
aleyhisselam'ın
evlatlarına karşı kin besliyorlardı. Hz. Masume
aleyhaselam,
''Burayla Kum Şehri arasındaki mesafe ne kadardır?''
diye sordular. On fersah diye cevap verdiler. Bunun
üzerine ''Beni Kum'a götürün '' dediler. Ve sözlerine
şunu eklediler ki: Ben babalarımdan duydum ki ''Kum
şehri bizim Şialarımızın yeridir.''
Hz. Masume
aleyhaselam,
201 hicri kameri yılının Rebiulevvel ayının 23'de Kum
şehrine ulaştılar.
Hz. Masume’yi Karşılama
Nakledilen sahih hadislere göre, Hz.
Masume
aleyhaselam'ın
Kum'a girişlerinde, Kum'un büyükleri, onların önünde
Musa b. Hazrec ve Kum halkından kalabalık bir grup, Hz.
Masume
aleyhaselam'ı
karşıladılar. Ve bir çok kurban kestiler.
Hz. Masume
aleyhiselam'ın
Kum'da, bu şehrin büyüklerinden olan Musa b. Hazrec b.
Sa'd Eş'ari'nin ricası üzerine onun evine yerleştiler.
Musa
b. Hazrec'in evinde olduğu müddetçe, daima kardeşi Hz.
Rıza (a.s)'ı hatırlayıp ayrılığından dolayı göz yaşı
döküyordu. Hz. Masume'nin bulunduğu ev şimdi "Meydan-ı
Emir" mahallesinde "Sittiye" medresesinde
bulunmaktadır
Hz. Masume’nin vefat ve
defni
Hz
Masume, Musa b. Hazrec’in evinde on yedi gün kaldı, ta
ki Rebiussani ayının onunda, 201 hicri kameri yılında
Kum Şehrinde vefat etti.
Bu
nakle göre Hz. Masume, vefat ederken doğumundan 27 yıl 4
ay ve on gün geçmekteydi.
Hz. Fatime Masume
aleyhaselam,
vefat ettiğinde onu gusl edip, kefenlediler ve sonra
Kum’da bulunan Babilan adlı mezarlığa defin ettiler.
Nakle göre, kimin Hz.
Masume’nin pak na’şını mezara indireceği hususunda, Saad
ailesi arasında ihtilaf meydana gelmiş ve sonunda hepsi,
Kadir isimli salih bir yaşlının bu görevi üstlenmesi
hususunda ittifak etmişlerdir.
Bu şahsın gelip cenazeyi
defin etmesi için ardısıra adam gönderdiklerinde, aniden
çölün kumluk tarafından yüzü örtülü iki süvarinin
süratle geldiği görülmüştür. Bu iki süvari, Hz.
Masume'nin cenazesinin yanına gelip atlarından indiler;
cenaze namazını kıldılar, sonra Hz. Masume'nin
cenazesini toprağa verdiler ve daha sonra çıkıp gittiler.
Ve bunların kim olduğunu kimse anlayamadı.
Musa
b. Hazrec, kabrin üzerine hasırdan bir gölgelik dikti,
daha sonraları 9. İmam Hz. Muhammed Takî (a.s)’ın kızı
Hz. Zeyneb, Kum'a geldi ve o mutahhar mezarın üzerine
bir kubbe yaptırdı.
Tarihten anlaşıldığına göre, bugün var olan muhteşem
binalardan önce, orada iki kubbe varmış; bir kubbenin
altında Hz. Masume'nin mezarı ve Musa Mübarka'nın kızı
Ümmü Muhammed'in kabri; ikinci kubbenin altında ise
(Musa Mübarka'nın diğer kızı Meymune'nin ve Muhammed b.
Ahmed b. Musa Mübarka'nın cariyesi Ümmü Habiben'in
mezarları varmış.
Hz. Fatime-İ Masume (a.s)’ın
Şahsiyet ve Fazileti
İmam Musa Kazım
aleyhisselam’ın,
âlime, âbibe, ârife, zâhide, mestûre, muttakiye kızı Hz.
Fatıma-i Masume, Allah'ın kendisine bağışladığı yüce bir
makam ve mevkiye sahiptir. Kutsal mezarı, Dar'ül müminin
olan Kum kentinde yer almıştır. Mukaddes türbesi
müminlerin ziyaretgâhı, dua ve zikirlerin icabet yeridir.
Ziyaretinin sevabı cennettir.
Ebu’l- Kasım-i Sehab, "Hz. Musa Kazım (a.s)’ın on dokuz
kızı olduğunu ve kızlarından sadece, Masume lakabıyla
meşhur olan Hz. Fatıma'nın Kum şehrinde defnedilmiş
olduğunu yazıyor.
Merhum Hacı şeyh Abbas Kummi (r.a) de şöyle yazıyor: Hz.
Musa b. Cafer (a.s)’ın en çok tanınan kızı Hz.
Fatıma'dır. Mukaddes mezarı Kum kentindedir. Güzel bir
türbesi vardır. Bu mekân Kum halkının göz nurudur. Aynı
zamanda Müslümanların zorluklarda Allah’ın rahmetine
nail olmak için sığındığı bir yerdir. Sürekli olarak
uzak yakın bölgelerden müminler, Fatıma-i Masume (a.s)’ın
ziyaret feyzine erişmek için, sefer zahmetine katlanıp
Kum şehrine giderler.
Hz.
Masume, henüz dünyaya gelmeden önce, İmam Sadık (a.s),
Kum şehrini övmüş ve Hz. Masume'nin şahsiyet ve makamını
açıklayarak orada defnedileceğini bildirmiştir.
1-Hz.
İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
"Allah'ın
bir haremi vardır ki, o Mekke'dir; Resulullah (s.a.a)'in
bir haremi vardır ki, o da Medine'dir; Emir-ül Müminin
Hz. Ali (a.s)'ın da bir haremi vardır ki, O da Kufe'dir;
bizim de bir haremimiz vardır, o da Kum beldesidir.
Benim evlat (torun)larımdan bir hanım orada
defnedilecektir ki ismi Fatıma'dır. Kim onu ziyaret
ederse, cennet ona farz olur."
Ravi
diyor: İmam Sadık (a.s) bu sözü, henüz İmam Kazım (a.s)
dünyaya gelmeden buyurdular.
3-
Sa'd b. Sa'd şöyle diyor: İmam Rıza (a.s)’dan, İmam Musa
b. Cafer (a.s)’ın kızı Fatıma hakkında sorduğumda, İmam
(a.s) şöyle buyurdu:
"Kim onu ziyaret ederse, cenneti hakkeder."
4-
Hz. İmam Muhammed Taki (a.s)'ın da şöyle buyurduğu
rivayet olunmuştur:
"Kim halam (Masume'nin) kabrini Kum'da
ziyaret ederse, cenneti hakkeder"
5-Yine Sa'd, İmam Rıza (a.s)’ın ona hitaben şöyle
buyurduğunu nakleder:
"Ey Sa'd! Sizin yanınızda bize ait bir
mezar vardır." Canım sana feda
olsun. İmam Musa Kazım (a.s)'ın kızı Fatıma'yı mı
söylüyorsunuz? dedim. İmam, (a.s) "Evet" buyurdular.
"Kim onu, hakkını tanıyarak ziyaret ederse, cenneti
hakkeder."
Hz. Masume’den
Nakledilen Hadisler
Hz.
Masume’nin özelliklerinden biri, onun İslami ilimlere
vakıf oluşudur. Bu nedenle, bir takım hadislerin
senedinde Hz. Masume’nin isminin geçtiğini görmekteyiz.
Bu hadislerden elimize ulaşmış olanların az olmasına
rağmen, yine de Hz. Masume’nin ilmi makamını göstermek
için yeterlidirler. Biz burada bu hadislerden birini
örnek olarak naklediyoruz:
...Hz. Musa b. Ca’fer’in kızları Fatime, Zeyneb ve Ümmü
Külsüm dediler ki: Cafer b. Muhammed’in kızı Fatıma bize
rivayet etti, Ali b. Hüseyin’nin kızı Fatıma rivayet
etti, Hüseyin b. Ali’nin kızları Fatıma ve Sekine
rivayet ettiler: Hz. Fatime-i Zehra’nın kızı Ümmü Külsüm;
o da Resulullah’ın kızı Fatıma’dan (kendi annesinden)
şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Acaba siz,
Resulullah’ın Gadir-i Hum’da dediği şu sözü unuttunuz mu?
Ben kimin mevlası isem, Ali de onun mevlasıdır.
Resullah’ın şu sözünü unuttunuz mu? (Ey Ali) senin bana
nisbet; mevkiin, Harun’un Musa’ya olan mevkii gibidir."
Daha
önce değindiğimiz gibi, Hz. Masume'nin cenazesi hicretin
201. yılında eski adı "Babilan" olan yere defnedildikten
sonra mezarın üzerine hasırdan bir gölgelik bir süre
sonra da sade bir kubbe yapılmıştır. Tarihten
anlaşıldığına göre Hz. Masume'nin mezarı, Hicretin 413.
yılında güzel çinilerle süslendi. Hicri 525’de eski
kubbeyi söktürüp yerine muhteşem bir kubbe yaptırıldı ve
kubbe güzel çinilerle döşettirildi.
Hicretin 925. yılında da haremin kuzey kısmının eyvanı
yaptırılarak, eski avlunun planı hazırlandı ve mezarın
üzerine çiniden bir zarih (şebeke) yaptırıldı.
Hicretin 1077. yılında, kabrin üzerine beyaz çelikten
bir zarih (şebeke) yaptırıldı; 1275 yılında çelik zarih
gümüşle kaplatıldı. Şimdiki zarih ise, 1328 Hicri Kameri
yılında, tümü gümüş olarak yapılmıştır. Şöyle ki eski
zarihte olan 5000 halis miskal gümüşe, türbe’nin
hazinesinde bulunan 43000 miskal halis gümüş eklenerek
bugünkü zarih yapılmıştır.
Hicri
1218'de kubbe altınla kaplatıldı. 1239 yılında Balaser
mescidi (kabrin baş tarafındaki cami) yapıldı. 1276
yılında da eski bahçenin eyvanı altınla kaplatıldı.
Hicri
13. asrın sonlarında yeni avlunun planı hazırlandı ve
yapımı Hicri 1303. yılında tamamlandı.
Hz.
Masume’nin mukaddes mezarının bulunduğu muhteşem bina,
birbirine bitişik ve büyük kapılarla birbiriyle ilişkili
üç avluyla çevrilidir. Bu avluların ikisi Hz. Masume’nin
mezarlığına ait eski ve yeni avlular olup bunların
etrafı medrese usulü hücrelerle çevrilidir. Hücrelerin
ön cephesi çinilerle kaplıdır bu çinilerin üzerine Ehl-i
Beyt’in methiyle ilgili çeşitli şiirler yazılıdır. Diğer
avlu ise, Hz. Masume’nin mezarına bitişik olan Mescid-i
A’zam aittir. Büyük avlunun ve Mescid-i Azam’ın
avlusunun ortasında iki büyük havuz bulunmakta ve
avluların diğer yerleri ise büyük düz siyah taşlarla
döşenmiştir.
Türbenin asıl bölümünün üzerinde altın kaplı büyük bir
kubbe ve çini döşeli dört büyük minare bulunmaktadır.
Kabri içine alan şebeke de altın kaplı büyük kubbenin
altında yer almaktadır. Bu bölüme bitişik olan diğer
üstü kapalı alanlar ziyaretçilerin çeşitli ibadi
amellerini yerine getirebilmeleri için, gerekli sahayı
sağlayan, Tabatabai, Mutahhari, Balaser ve A’zam
mescitleridir. Binanın iç duvarlarının yukarı
bölümlerinde ise çiniler üzerine yazılmış bir çok hat
eserleri mevcuttur. Bunlarda genelde Kur’an-ı Kerim’den
bazı sure, ayet ve Resulullah’ın Ehl-i beyt hakkındaki
hadisleri yazılıdır.
Örneğin: Hz. Masume'nin kabrinin çevresindeki çinilerin
üzerine yukarıdan aşağıya kadar, Kufi hattıyla Yasin,
Tebareke, Gaşiye ve Kadir sureleri yazılmıştır. Mezarın
mihrab şeklinde olan üst kısmının etrafında Ayet'el
Kürsi yazılı olup, ortasında ise şu söz yer almıştır:
"Musa b. Cafer'in kızı Fatime, 201. yılında vefat
etmiştir. Mübarek zarihini ise, Muzaffer b. Ahmed b.
İsmail yaptırmıştır. Bu yazıyı Muhammed b. Tahir 2 Recep
H. 652. yılında yazmıştır."
Küçük
avluya açılan altın eyvanın duvarındaki çivit renkli
çininin üzerine, Ehl-i sünnet alimleri tarikiyle nakl
olunan bir hadis süls hattıyla yazılıdır. Bu hadisi
burada nakletmekte yarar görüyoruz:
Ehl-i
Sünnetin alimlerinden olan Zemahşeri "Keşşaf" tefsirinde
ve "Sa'lebi"' "Keşf'ül Beyan" tefsirinde, Resulullah (s.a.a)’in
şöyle buyurduğunu rivayet ediyorlar:
"Bilin ki, kim Âl-i
Muhammed’in (Ehl-i Beyt)'in sevgisi üzere ölürse, şehit
olarak ölmüştür.
Bilin ki, kim Âl-i Muhammed'in sevgisi üzere ölürse,
günahları bağışlanmış olarak ölmüştür.
Bilin ki, kim Âl-i
Muhammed’in sevgisi üzere ölürse, kamil imana sahip bir
mümin olarak ölmüştür.
Bilin ki, kim Âl-i
Muhammed’in sevgisi üzere ölürse, ölüm meleği ve daha
sonra da Nekir ve Münkir onu cennetle müjdelerler.
Bilin ki, kim Âl-i
Muhammed’in sevgisi üzere ölürse, süratle cennete gider.
Bilin ki, kim Muhammed ve
Âl-i Muhammed’in sevgisi üzere ölürse, Allah-u Teala
onun kabrinden cennete iki kapı açar.
Bilin ki, kim Muhammed ve
Âl-i Muhammed'in buğzu üzere ölürse, kıyamet günü iki
gözünün arasına "Allah'ın rahmetinden ümitsizdir"
yazılmış olduğu halde gelir.
Bilin ki, kim Âl-i
Muhammed’in buğzu üzere ölürse, kafir olarak ölmüş olur.
Bilin ki, kim
Âl-i Muhammed’in buğzu üzere ölürse, cennet kokusunu
alamaz." Şüphesiz Resulullah (s.a.a) doğru buyurmuştur.
Müslümanlar Kum beldesini, Hicret'in 23. yılında
fethetmiştir.
Kum'un fethedilmesiyle, Arap Müslümanları bu bölgeye
ilgi duymaya ve gidip gelmeye başlamışlar.
Abdulmelik b. Mervan'ın
hilafeti döneminde, (Hicri birinci asrın ikinci
yarısında) Ehl-i Beyt’e bağlılıklarıyla tanınmış olan
Eş'âr oğulları,
Abdülmelik'in zalim hükümetinin egemenliği altından
kaçıp, Kum bölgesine sığınmış ve yavaş yavaş Kum'u kendi
egemenlikleri altına almışlardır.
Eş'ariler'den Kum'a gelen ilk şahıslar şunlardır:
Abdullah b. Sa'd, Ahvas, Abdurrahman, İshak ve Naim.
Sonra
bunların akraba ve yakınları da Irak'dan hicret edip
Kum'a yerleşmişlerdir.
Zalim
halifeler, tarih boyunca, bu şehire fazla ilgi duymayıp
onun kalkınmasına önem vermemişlerdir. Bu yüzden Kum,
Hicri ikinci asrın sonlarına kadar İsfahan'a bağlı
kalmış ve bağımsız bir hakimi olmamıştır.
Bu
durum Haruner- Reşid
zamanına kadar devam etmiştir; nakledildiğine göre,
Harun'un hilafeti döneminde, Kum'un tanınmış
şahsiyetlerinden olan, Hamza İbn-i Yesa' Harun'dan,
Kum'un İsfahan'dan ayrılıp müstakil bir vilayet olmasını
istedi. Harun, bu öneriyi kabul edip, bu hususta ona
gereken yetkiyi verdi. O da çok çaba sarf ederek Kum'un
sınırını, ziraat yerlerini ve vergilerini belirledi.
Kum
halkının Ehl-i Beyt mektebine tabi olmaları, gasıp Harun
Reşid hükümetinin Kum halkına sert davranmasına sebep
olmuş ve neticede halk ile devlet güçleri arasında, bir
çok kez çatışmalar çıkmıştır. Ama, Harun'un bütün
çabalarına rağmen Kum halkı, Ehl-i Beyt mektebine olan
bağlılıklarını korumuşlardır. Çünkü, Ali (a.s) ve Ali
evlatlarının (a.s) sevgisi, onların kalplerinin ta
derinliklerine yerleşmiştir.
Kum
kenti takriben iki asır boyunca (İkinci asrın yarısından
dördüncü asrın yarılarına kadar) günden güne genişleyip
halkı gittikçe artmış. Ama o dönemden sonra muhaliflerin
baskısı neticesinde Kum, onarım bakımından günden güne
gerilemiş, halkı zalim halifelerin şiddetli baskılarına
maruz kalmıştır.
Ama
bütün bunlara rağmen Kum Şehri, daima Ehl-i Beyt (a.s)
mektebinin izleyicilerinin merkezi olmuş ve bu konumunu
bugüne kadar da sürdürmüştür. Ehl-i Beyt dostlarından
Kum'a gelen herkes, tam bir güvenlik ve izzet içerisinde
yaşamıştır.
Kum’un bu konumu yüzünden; İmam Muhammed Taki (a.s)'ın
bir kaç evladı ve diğer masum İmamların torunlarından
bir kısmı Kum'a gelip yerleşmişlerdir.
Şah
Abbas döneminin ünlü yazarlarından olan "Ahmed Razi",
Kum hakkında geniş bir kitap yazmış ve kitabında Kum
toprağının, masum imamların evlat ve torunlarından
yaklaşık 444 kişiyi kendi bağrında bulundurduğunu
kaydetmiştir.
Günlerin ve gecelerin bir olmadığı, ayların birbirinden
farklı olduğu, günlerden birinin bayram ve şenlik günü,
diğerinin ise uğursuz sayıldığı gibi, yer ve şehirlerden
bazıları da özel bir değere sahiptir.
İmam
Sadık (a.s)’ın şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
Allah’ın selamı, Kum ehline olsun. Allah, şehirlerine
bol yağmur yağdırsın; bereketini onlara indirsin ve
kötülüklerini iyiliğe dönüştürsün. Onlar, rüku, secde ve
kıyam (ibadet) ehlidirler. Onlar, düşünen fakih ve
alimdirler. Onlar, İmamların söz ve rivayetlerini iyice
anlarlar ve Allah’a hakkınca ibadet ederler.
Hz.
İmam Musa Kâzım (a.s)’ın şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
"Kum,
Muhammed’in Ehl-i Beyt'inin (a.s) yuvasıdır; onların
Şiasının meskenidir; fakat onların gençlerinden bir grup,
babalarına karşı çıkacaklar, büyüklerini küçümseyip alay
etmelerinden dolayı helak olacaklardır. Bununla birlikte
Allah-u Teala, düşmanların şerrini ve her çeşit kötülüğü
Kum ehlinden uzaklaştıracaktır."
Eh-i
Beyt İmamlarından şöyle rivayet edilmiştir:
"Eğer
Kum'lular olmasaydı, din zayi olurdu (yok olurdu.)"
Muhaddisi Kummi şöyle diyor: Ehl-i Beyt'in haremi, Al-i
Muhammed'in yuvası, Cebrailin ayak bastığı yerdir.
Dar-ül iman olan Kum beldemiz, mevlamız İmam Ebu’l-
Hasan er-Rıza (a.s)’ın mübarek kademleriyle şeref buldu;
izzet ve azameti daha da arttı. Sekizinci İmam Rıza (a.s)’ın
Kum'a gelişi ceddi Resulullah (s.a.a)'in Medine-i
Münevvere’ye gidişi gibidir. Şöyle ki; Resulullah (s.a.a)
Medine'ye girdiğinde, Medine halkı Hazret'in devesinin
yularını tutup, her birisi Resululullah (s.a.a)'i kendi
evine götürmeye çalışıyordu. Resulullah (bu durumu
görünce şöyle buyurdu): "Deveyi serbest bırakın. O deve
kimin kapısının önünde diz çökerse, ben orada
konaklayacağım." Devenin yularını serbest bıraktılar.
Deve, Medine şehrine girip, halkın en fakiri olan Ebu
Eyyub-i Ensarî'nin evinin önünde diz çöktü. Böylece
Resulullah, (s.a.a) o eve teşrif ettiler. Kum halkı da
İmam Rıza’yı evlerine davet ettiklerinde, İmam (a.s)
Peygamber (s.a.a) gibi davrandı.
Kum
halkına onur vesilesi sayılacak şeylerden biri de, Ehl-i
Beyt (a.s) adına çok tarla, su kaynağı ve yer vakıf
etmeleridir. Mallarının humuslarını, İmamlara göndermede
asla ihmalkârlık etmemiş ve bu konuda önde gelmişlerdir.
İmamlar da, onlardan bir çoğuna bir takım hediyeler
göndererek onlara lütufta bulunmuşlardır.
Kum’daki önemli kutsal mekanlardan biri de Cemkeran
mescididir. Kum’a altı kilometre uzaklıkta, Kum-Kaşan
yoluna yakın bir yerde bulunan bu mescit, Hz. İmam
Zaman'ın (Hz. Mehdi (a.s)’ın ) emri üzere yapılmıştır.
Bu mukaddes mekanda ibadet ve namazın çok fazileti
vardır. Bu mescidi ziyaret edip; orada namaz kılan,
ibadet ve dua eden kimseler, İmam (a.s)’ın teveccüh ve
lütfüne mazhar olur inşaallah. Bu mukaddes; mekan ilahi
kerametlerin açıkça tecelli ettiği ve halkın
hacetlerinin reva olduğu ve Allah’ın izniyle çaresiz
dertlerin çözümlendiği ve daha önemlisi ehliyetli
insanların manevi feyizler elde ettiği bir yer olarak
müminler arasında tanınmaktadır. Bu Mescidin, İmam (a.s)’ın
mübarek emri ile yapılması olayını, Merhum Mahaddis-i
Nurî (Muhaddis-i Kummî'nin üstadı) Necm-üs Sakıb adlı
kitabında; "Tarih-i Kum" kitabından naklen şöyle
yazmıştır:
Hasan
b. Musle’den nakledilmiştir ki: 393 H. Kameri'nin
Ramazan ayının 17. gecesi, kendi evimde uyumuştum.
Aniden bir kaç kişiden oluşan bir grup, gece yarısı
evimize gelerek beni uykudan uyandırıp şöyle dediler:
"Kalk, İmam Zaman (a.s) seni istiyor." Kalkıp onlarla
birlikte mescidin şimdiki yerine geldik. Oraya varınca
İmam (a.s)’ın bir cemaatle birlikte, bir tahtın üzerinde
oturduğunu gördüm. İmam bana buyurdular ki: "Git Hasan
b. Müslim'e söyle: Bu yer kutsal bir mekandır; Allah-u
Teala bu mekanı seçmiştir. Ama (sana ait olmayan bu yeri)
sen alıp kendi tarlalarına eklemişsin; Allah (bu günahın
için senin iki genç çocuğunu senden aldı ama yine de
uyanmadın. Eğer bu işini sürdürecek olursan,
beklemediğin bir yönden Allah’ın belası seni
yakalayacaktır.
Ben
de, "Halk bu sözü tasdik etmez; bana bir nişane gösterin"
diye arzettiğimde, İmam (a.s) şöyle buyurdu: "Biz burada
bir nişane bırakıyoruz; halka söyle bu mekana saygı
göstersinler, onu yapıp onarsınlar, orada dört rekat
namaz kılsınlar... Kim bu mekanda bu namazı kılarsa,
Kabe'de namaz kılmış gibi olur..."
Hasan
b. Musle ve bir grup insan, İmam (a.s)’ın sözüne itaat
edip orada bir cami yaptılar.Cemkeran
camii, günümüzde Hz. Mehdi
aleyhisselam’ı
seven ve kalpleri o İmamın aşkıyla tutuşan milyonlarca
insanın ziyaret ve ibadet için uzak ve yakın yerlerden
oraya toplayan çok muhteşem bir merkez sayılmaktadır.
Özellikle Cuma ve çarşamba geceleri, on binlerce insan
bu mukaddes camide sabaha kadar namaz, ibadet ve duayla
meşgul oluyorlar ve hacetlerinin reva olması için
dualarında Hz. Mehdi
aleyhisselam’ı
Allah yanında vesile kılıyorlar. Bu mukaddes mekanda,
sayısız kerametlerin Allah’ın emriyle gerçekleştiği,
müminlerin yanında mütevatiren sabittir ve bu konuda bir
kuşku yoktur.
Hicri
birinci yüzyıldan itibaren yani Eş'ari Araplarının Kum'a
geldikleri dönemden bu yana, Kum, İslami ilimlerin
öğrenim merkezi haline gelmiştir.
Şu
anda, Kum şehrinde onlarca medrese vardır. Bu
medreselerde, İslamî ilimler çeşitli kademelerde
okutulmaktadır. Fıkıh, kelam, tefsir, hadis, mantık,
felsefe, irfan, edebiyat, heyet, matematik vb. dallarda
yüksek tahassüslere sahip bilginler yetişmektedir. Bu
medreselerde, fazilet, ilim ve manevi temizlik uğruna
çaba gösteren binlerce talebe bulunmaktadır.
Feyzi'ye, Rezeviye, Daruşşifa, Hüccetiye,
Masumiye, vb. gibi bir çok büyük medrese bu gün mukaddes
Kum kentinde mevcuttur.
|