Fakat
erkekler için farz olan sadece ilk dört
gusüldür.
MENİ:
6-
Erkek olan birisinden bir rutubet çıkar da
onun meni, bevl veya başka bir şey olup
olmadığında şüpheye kapılırsa, aşağıdaki
hususları dikkate alarak tespite
çalışacaktır:
Eğer
çıkan rutubet şehvetle ve sarsılarak çıkar;
çıktıktan sonra da beden gevşerse menidir;
ama bunlardan birisi olmazsa o rutubet
meni değildir ve temizdir. Ancak
kadınlarda şehvetle gelmesi meni olduğuna
hükmetmeğe yeterlidir.
ÖLÜM
VE DEFİN SIRASINDAKİ İŞLEMLER:
7-
Kefenlemenin farz olan işlemlerinde
herhangi bir fark yoktur; sadece bazı
müstehaplarında farklılık vardır. Mesela
erkek ölünün başına küçük sarık, kadın ölü
için ise baş örtüsü takılması müstehaptır.
Yine kadının göğsüne bir bez (kefene
ilaveten) gerilip arkasından bağlanması
müstehaptır. (Bunun felsefesi belki de
kadının vücudunun sıkı durarak vücut
hatlarının belli olmamasıdır.)
8-
Cenaze merasimlerine katılmak erkeklere
müstehap, kadınlara ise mekruhtur. Bunun
felsefesi ise belki de İslâm'ın
belirlediği genel bir kurala dayanır; o da
zarureti ve gereği olmaksızın kadınların
erkeklerle haşır neşir ve muhatap
olmasının toplumun manevi selameti
açısından uygun ve yararlı olmadığıdır.
9-
Kadınlar cenaze namazına katılmak
isterlerse, erkeklerin arkasında durmaları
müstehaptır. Hayızlı bir kadın olursa tek
başına bir saf oluşturması müstehaptır.
Bunun felsefesi de açıktır ve izaha gerek
yoktur.
10-
Cenaze namazının kılınış şeklinde ve
okunan zikirlerde, kadın-erkek arasında
sadece zamirler farklıdır ki ilgili
kitaplarda yazılıdır. Bu ise Arapça
gramerinden kaynaklanan bir farktır.
11-
Cenaze erkek ise, ona namaz kılan kimse
ölü bedeninin orta kısmını hizalayacak
şekilde onun arkasında durmalıdır; kadın
ise onun göğüs kısmını hizalayacak şekilde
durmalıdır.
12-
Defin sırasında cenazeyi mezara
yaklaştırdıklarında, cenazeyi yere bırakıp
tekrar kaldırmaları, biraz götürdükten
sonra tekrar yere koyup tekrar
kaldırmaları böylece üç defa
tekrarlamaları müstehaptır. Yine cenaze
erkek ise üçüncü defada baş tarafı mezarın
aşağı tarafına konulması ve dördüncü
defada mezarın baş tarafından mezara
indirilmesi; eğer kadın ise üçüncü defada
mezarın kıble tarafına konulması, tekrar
kaldırdıklarında yanlamasına mezara
indirilmesi müstehaptır.
Bunların
hiçbirisinin felsefesini bilmiyoruz.
13-
Cenazeyi defnederken, cenaze kadın olduğu
takdirde mezarın üzerine bir perde
tutulması müstehaptır. Sebebi açıktır ve
izaha gerek yoktur.
14-
Defin sırasında, kadının mahrem
yakınlarının defin işlemlerini
üstlenmeleri müstehaptır. Erkekte ise
yabancıların üstlenmelerinin müstehap
olması uzak bir ihtimal değildir. Bunun da
felsefesi bellidir.
KADIN
İÇİN MÜSTEHAP BİR GUSÜL:
15-
Kadınlar için müstehap olan bir gusül ise,
(dışarı çıktığında) yabancılar için güzel
koku süren kadının (keffaret olarak)
gusletmesidir.
Bu konuda
bir hadis-i şerifte şöyle buyurmaktadır:
Kocasından başkası için güzel koku
süren kadın cenabet guslü gibi
gusletmedikçe, hiçbir namazı kabul olmaz.
Yani manevi açıdan hasıl olan
Allah'tan uzaklık (bir tevbenin ifadesi
olan) bu şekilde bir gusülle bertaraf olur.
GİYİM
KUŞAM:
16-
Namaz dışında, kadın, surat ve bilekten
aşağıya ellerinin dışında vücudunun her
tarafını namahreme karşı kapatmalıdır.
Namazda ise namahrem olmazsa surat, eller
ve ayak bileğinden aşağısını açık
bırakabilir. Ancak erkeğin üzerine farz
olan avret yerlerini örtmesidir. Fakat
başkalarını fesada sürükleme korkusu
olursa o başka. Bir de kadınların,
erkeklerin vücudundan normal olarak halk
içerisinde açık bırakılan miktardan
fazlasına bakmamaları gerekir.
17-
Kadınların halis ipekten dokunmuş
elbiseleri, ister namazda ve isterse
namazın dışında giymeleri caizdir. Ama
erkeklerin giymesi hiçbir durumda caiz
değil ve haramdır ve onunla kıldıkları
namaz da batıl olur.
18-
Yine kadınların süs olarak altın takması
veya altın dokularıyla süslenen elbiseler
giymelerinin hiçbir sakıncası yoktur;
ister namazda ister dışında. Lakin erkeğe
hiçbir durumda caiz değildir.
Bunun felsefesi ise şudur ki, evvela süs
ve ziynet kadının halet-i ruhiyesine ve
yapısına daha uygundur. Saniyen eşinin
ilgi ve muhabbetini celbederek onu tatmin
edip, dışarılarda harama yeltenmesini ve
başkalarının namusuna hıyanet etmesini
önler. Öte yandan mal ve servete asıl
erkekler sahip olduğu için, dünya
düşkünlüğü ve müstekbirliğin bir simgesi
olarak tanınan altınla başkalarına
üstünlük taslamasını ve refah
ve
rahatlığın bir simgesi olan ipekle tamamen
dünyaya kendini kaptırmasını istemiyor
İslâm.
Yine
biliyoruz ki, toplum hayatını ve ekonomik
mekanizmasını elinde bulunduran erkeklerin,
bu tür rekabetlere girip faaliyetten geri
kalmalarının yine ekonomide ilk sözü
söyleyen altının süs eşyaları şeklinde
erkeklerin üzerinde hiçbir faydası
olmaksızın dolaşmasının hiçbir makul
tarafı yoktur.
NAMAZ:
19-
Namazda kadının erkekten biraz arkada
durması, onun secde yerinin erkeğinkinden
biraz geride olması ihtiyaten müstehaptır.
20-
Kadınlar kendilerini namahremden tam
anlamıyla koruyabilirlerse, camide namaz
kılmaları daha iyidir. Aksi takdirde evde
kılmaları daha iyidir.
21-
Kadınların namaz halinde süs ve
ziynetlerini üzerlerinde bulundurmaları
müstehaptır. Tabi namahrem bulunduğu bir
yerde kıldıklarında bunları namahreme
göstermemeleri gerekir.
22-
Namaz halinde erkeklerin ayaklarını üç
parmak ila bir karış birbirinden
ayırmaları; kadınların ise ayaklarını
birbirine yapıştırmaları müstehaptır.
23-
Erkeğin sabah, akşam ve yatsı namazlarında,
fatiha ve zamm-ı sûreyi sesli okumaları
gerekir; kadın ise namahrem sesini
duymadığında, sesli veya sessiz kılmada
serbesttir. Namahrem sesini duyduğu vakit
ise; ihtiyaten farz olarak yavaş
kılmalıdır. Öğle ve ikindi namazının
fatiha ve sûresine gelince erkek ve kadın
ikisi de sessiz kılması gerekir.
24-
Rüku halinde erkeklerin dizlerini geriye
çekmeleri ve göğüslerini ileriye vermeleri;
kadınların ise böyle yapmamaları
müstehaptır.
25-
Rükuda erkeklerin ellerini dizlerinin
üzerine koymaları, kadınların ise biraz
yukarıya koymaları müstehaptır.
26-
Kadınların rükudan sonra secdeye giderken,
önce direk dizlerini yere koyarak secdeye
gitmeleri; erkeklerin ise önce ellerini,
sonra da dizlerini yere koyarak secdeye
gitmeleri müstehaptır.
27-
Secde halinde erkeklerin dirseklerini
yere koymamaları, karınlarını yerden uzak
tutmaları, kollarını da yanlarından ayırıp
yapıştırmamaları; kadınların ise
dirseklerini yere koymaları, karınlarını
yere yakınlaştırmaları ve vücut
organlarını birbirine bitiştirmeleri
müstehaptır.
28-
Secde sonrası erkeklerin sol bacakları
üzerine oturup sağ ayağın üstünü sol
ayağın iç kısmı üzerine koymaları;
kadınların ise dizlerini kaldırıp
kalçaları üzerine oturmaları müstehaptır
29-
Ayağa kalkarken, erkeklerin önce dizlerini,
sonra ellerini yerden kaldırmaları;
kadınların ise önce ellerini, sonra
dizlerini yerden kaldırmaları müstehaptır.
On
dokuzuncu meseleden buraya kadar olan
hükümlerdeki farklılıklar belki de daha
çok kadınların iffet ve hayâlarının daha
çok korunmaları ve Hak Tealâ'ya daha çok
yakışır bir namaz kılabilmelerini sağlamak
içindir. Belki de başka sebepleri de söz
konusudur ki biz bilmiyoruz.
30-
Erkeğin hem erkeklere hem de kadınlara
cemaat namazında imamlık yapması caizdir.
Kadının ise erkeğe imamlık yapması caiz
değildir; ancak kadınlara imamlık yapması
bazı müctehidlerin fetvasına göre caiz,
bazısına göre ise caiz değildir. Ayetullah
Hamenei'nin fetvasına göre caizdir.
31-
Cemaat namazında imama uyan kimse tek bir
erkek olursa imamın sağında durması,
birden fazla olursa imamın arkasında
durmaları müstehaptır. İmama uyan kadın
olursa, her halükarda imamın arkasında
durması müstehaptır.
32-
Eğer babanın (bazı fetvalara göre anne de
dahildir) kılmadığı veya tutmadığı orucu
olursa, büyük erkek evlada onları kaza
etmek veya ettirmek farzdır; ama büyük kız
evladın böyle bir sorumluluğu yoktur. Tabi
eğer başka erkek evlatlar veya kız
evlatlar kendileri gönüllü olarak
kılarlarsa sakıncası yoktur.
ORUÇ:
33-
Oruçlu kadının su içerisine oturması
mekruhtur; ama erkek için böyle bir
mekruhluk söz konusu değildir.
34-
Ramazan gününde bir erkek hanımıyla oruçlu
halde cinsel ilişkide bulunursa, eğer
ikisi de bu işte gönüllü ise her birisinin
keffareti kendi üzerlerine farzdır. Ama
eğer erkek hanımını bu işe mecbur kılarsa,
hem kendi hem de hanımının keffaretini
ödemelidir. İslâm hükümeti olursa (oruç
bozana 50 kırbaç vurulduğu için) erkek
elli kırbaç kendisi için ve ellisini de
karısını mecbur kıldığı için kendisine bu
ceza uygulanır. Ama tersi bir durum söz
konusu olursa, yani kadın kocasını mecbur
ederse onun keffaretini ödemeye mecbur
değildir.
YARGIÇLIK:
35-
İslâm'da kadılık ve yargılama yetkisi
kadından alınmıştır. Kadı ve yargıcın
erkek olması şarttır.
Bunun felsefesi ise, diğer bazı ağır
görevler gibi bu görevin de kadının yapısı
ve karakteriyle bağdaşmamasından
kaynaklanmaktadır. Evet her türlü
duygusallıktan uzak durmayı, her halükarda
tarafsız kalmayı, bazen çok ağır hükümler
vermeği gerektiren bu ağır görevin
altından kalkmayı, çoğu erkeğin
beceremediği
halde kadınların becerebileceğini düşünmek
abes olur. İçlerinde bazı istisnalar
çıkarsa da istisna kaideyi bozmaz ve
istisna üzerine kanun bina edilmez. Ayrıca
bu tür istisnai durumları, yani kadının
fıtratının (yaradılışının) dışına
çıkmasını, erkeğe benzemesini (ki
benzemenin eşitlikle alâkası yoktur) İslâm
kabul etmemektedir. Resul-i Ekrem (s.a.a.)in
de buyurduğu gibi kadın bir çiçektir ve o
şekilde kalmalıdır.
ŞAHİTLİK:
36-
Şahitlik yapabilme konusunda İslâm'da bazı
yerlerde sadece kadının şehadeti kabul
edilir; bazı yerlerde ise şehadeti kabul
görmez; bazı yerde erkekle şehadeti bir
tutulur, bazı yerde ise kadının, erkeğin
ancak iki katı olursa şahitliği kabul
edilir ki bunların detayı fıkıh
kitaplarında yazılıdır.
Felsefesine gelince, şahitlik açısından
iki kadının bir erkek yerinde olduğu
yerlerde, evvela hadiselerden genellikle
uzak kalan kadının olayların detaylarına
vakıf olabilmesi imkansız veya oldukça
zordur. Sonra duygusallığı ve bazı tabii
zaaflarından ötürü kadının davâ
taraflarının etkisi altında kalması
muhtemeldir. Bu yüzden iki kadının aynı
konuda aynı şekilde şahitlik yapması bu
ihtimali ortadan kaldırmasa da asgariye
indirir.
KISAS:
37-
Bir kadın, bir erkeği haksız yere
öldürürse kısas yapılarak öldürülebilir;
ancak bir erkek, bir kadını öldürürse;
kısas yapılmak istenirse bu uygulanmalıdır;
ancak o zaman kadının velileri erkeğin
velilerine yarım diyet ödemelidirler.
Burada
böyle bir hüküm kadının erkeğe nazaran
değersiz olduğundan falan değil,
aralarındaki mesuliyet farklılığından
kaynaklanmaktadır. Zira bir kadın
öldürüldüğünde, bu ölüm, maddi ve maişet
açısından daha çok kadının kendisini
etkiler; ancak bir erkek öldürüldüğünde,
bir aile reisi, bir aileyi geçindiren
kimsenin ortadan kalkması ve bir ailenin
başsız ve aç kalmasına vesile olur. Bu
yüzden, yaptığı suçtan ötürü öldürülmesi
gereken kimsenin öldürülmesine izin
verilmekle beraber, sahipsiz kalan bir
ailenin maddi eksikliğini bir nebze de
olsa telafi etmek için onlara yarım diyet
verilmesi gerektiği kararlaştırılmıştır.
GEÇİM
SAĞLAMA SORUMLULUĞU:
38-
Geçimi sağlama konusunda erkek eşinin ve
çocuklarının geçimini sağlamakla
mükelleftir; ama kadının bu konuda bir
mesuliyeti yoktur. Bu da kadının fiziken
zayıf olduğu ve daha çok evi ve
çocuklarının talim ve terbiyesiyle daha
iyi ilgilenebilmesi için ona tanınan bir
haktır.
HAC
AMELLERİ:
39-
Hac amellerinde, ihramlı iken erkeğin
dikili elbise giymesi haramdır, ama
kadının giymesinde bir sakınca yoktur.
40-
İhramlı iken erkeğin başını örtmesi
haramdır; kadınların ise namahrem olduğu
yerde farz ve namahrem olmadığı yerde ise
caizdir.
41-
İhram halinde erkeklerin yüzlerini
örtmeleri caiz, kadınların ise haramdır.
42-
İhram halinde, yol yürürken erkeğin gölge
altına girmesi haram, kadınların ise
caizdir.
43-
Mina'da kurban kestikten sonra ilk haccı
olmayan erkekler, başlarını tıraş veya
taksir (saçlarından az bir miktar kesme)
arasında serbesttirler. İlk haccı olanlar
ise başlarını mutlaka tıraş etmeleri
gerekir Ancak ister ilk hacları olsun,
isterse olmasın, kadınların sadece taksir
etmeleri gerekir.
ZİHAR:
44-
Erkek zihar yaparsa, yani eşine "Senin
sırtın bana anamın sırtı gibi olsun (bana
annem yerinde olasın)" derse, (bazı diğer
şartlarla birlikte) eşi kendisine haram
olur ve belirlenen keffareti ödemeyinceye
kadar helal olmaz. Ancak kadın eşine
mesela, "Sen bana babam veya kardeşim...
gibi olasın" derse böyle bir haramlık
gerçekleşmez.
AND
İÇME:
45-
Eğer erkek eşiyle cinsel ilişkide
bulunmamaya and içerse, bu kararından
vazgeçip keffaret ödemesi gerekir. Ama
kadın böyle bir andı içse dahi, andı
gerçekleşmez ve boynuna keffaret de gelmez.
BOŞANMA HUSUSUNDA:
46-
İslâm'da evlenme konusu ne kadar
teşvik edilmiş ve üstelenmişse, o kadar da
boşama ve boşanma konusu kınanmış ve
kadın-erkek böyle bir amele yeltenmekten
sakındırılmışlardır. Mesela bir hadis-i
şerifte şöyle buyrulmaktadır: "Evlenin
ve boşanmaya yeltenmeyin; zira bu Allah'ın
Arş'ını titretir." Bu da bu amelin ne
kadar kötü olduğunu ima etmektedir.
Bir
başka hadiste, İmâm Sâdık (a.s.) şöyle
buyurmaktadır: "Allah (Azze ve
Celle)'nin talaktan
(boşama-boşanmadan) daha çok buğzettiği
bir şey yoktur."
Başka
bazı hadislerde de talak, en sevimsiz
helal olarak nitelendirilmiştir.
Evet
İslâm'ın boşanma olayına bakış tarzı
böyledir. Ancak İslâm'ın boşanmayı tam
anlamıyla yasaklamaması ve belli şartlar
dahilinde bilahare ona izin vermesi bir
zaruret icabıdır ve yine de kadın-erkeğin
kendi maslahatlarını dikkate aldığı
içindir. Yani bu olayın gerçekleşmemesi
için İslâm çeşitli tedbirler
kararlaştırmış, muhtelif engeller koymuş
ve tavsiyelerde bulunmuştur. Fakat onların
hiç birisi fayda etmediği takdirde kadın
ve erkeğin bir ömür boyu dövüş-kavga
içerisinde, zehir gibi bir hayat
sürdürmemeleri için son çare olarak talaka
izin verilmiştir.
Bizim
amacımız burada talakın felsefesini ve bu
olayı geniş bir şekilde ele almak değildir.
Biz kadın-erkek arasındaki farklılıkları
açıklarken, talak konusunda olan bir
farklılığı da söz konusu edip felsefesini
açıklamak istiyoruz.
Bu
farklılık şudur ki, İslâm, bazı yerlerde
olduğu gibi burada da boşanma yetkisini
asaleten erkeğin eline vermiştir. Bunun
felsefesi ise yine kadın ve erkekte olan
yapı farklılığından kaynaklanmaktadır.
Önceden de değindiğimiz gibi, erkeklerde
taakkül ve tedebbür, kadınlarda ise
duygusallık yönü ağır basmaktadır. Ve yine
defalarca da hatırlattığımız gibi bu bir
eksiklik değil, hayatın bir zaruret ve
gereğidir. Yoksa hayatın bir anlamı
kalmazdı; yani kadın ve erkek bu farklı
yönleriyle birbirlerinin
tamamlayıcısıdırlar. İşte bu farklılıktan
hareketle İslâm talak yetkisini asaleten
erkeğe vermiştir. Zira kadının,
duygusallığının etkisi altında, meseleyi
etraflıca düşünmeden karar verebilme
olasılığı daha fazladır. İslâm kısmen de
olsa talak riskini azaltabilmesi için
aldığı diğer bir çok tedbirin yanı sıra
talak yetkisini de duygusallığın değil
taakkül ve tedebbürün eline vermiştir.
Elbette
İslâm kadını tamamen erkeğin elinde esir
durumunda bırakmamış, bazı zaruri
durumlarda kadına boşanabilme imkanı
sağlamıştır ki aşağıda kısaca bunlara
değineceğiz:
a)
Erkek kendi eşine yeteri kadar nafaka
sağlamaz ve onun makul geçimini temin
etmediği takdirde.
b)
Erkek eşine haddinden fazla eziyet ve
haksızlık yapar; bunu önleyecek başka
hiçbir yol bulunamazsa.
c)
Erkek eşine karşı (cinsel konularda)
kocalık vazifesini yerine getiremezse.
d)
Erkek eşinin nafakasını temin etmekten
aciz olursa. (Bu yerlerde kadın şer'î
hakime şikayette bulunup talak isteyebilir;
Şer'î hakim ise onu ıslah etmeğe çalışır,
bu da mümkün olmazsa, onu boşamaya mecbur
eder.)
e)
Bir erkek kaybolur ve bulunmasından ümit
kesilirse, Şer'î hakim ondan taraf
karısını boşar.
f)
Bir erkek karısına zina isnadında
bulunursa veya çocuğunu inkar ederse,
karısı Şer'î hakimden boşanma talebinde
bulunabilir.
MİRAS
ALMA:
47-
Kadın erkek arasındaki hüküm
farklılıklarından bir diğeri de miras
konusundadır. Yani bir baba vefat
ettiğinde onun mirası paylaştırılırken,
erkek evlada, kız evladının iki katı miras
verilir. Bu mesele özellikle bazı İslam
düşmanlarının elinde İslam'ı karalamak ve
bilgisiz insanların kafasını karıştırmak
için bir koz olarak kullanılmakta ve bunu
güya kadına yapılan bir haksızlık olarak
lanse etmeğe çalışmaktadırlar. Oysa
aşağıda açıklayacağımız üzere bunun böyle
olmadığı açıkça görülecektir.
Evet Yüce
İslam dini uluorta veya onun bunun gönlünü
kazanmak için değil, insan hayatındaki
realiteleri ve sorumlulukları dikkate
alarak kanun koymuştur. Bu konuda da aynı
prensibi göz önünde bulundurmuştur.
Bildiğimiz gibi İslam, âile geçimini temin
etme sorumluluğunu erkeğin boynuna
koymuştur. Bu yüzden, kısmen de olsa bu
yükü hafifletmek için, mirastan erkeğe bir
pay fazla hak ayrılmasını
kararlaştırmıştır; zira o aldığını da
ailesinin geçimine harcayacaktır. Ama
kadının bu konuda hiçbir sorumluluğu
yoktur. Ve Merhum Allame Tabatabaî'nin
deyimiyle bu bir pay miras, onun için bir
cep harçlığı gibidir ve arzu ettiği her
meşru yerde serbestçe kullanabilir. Yani o
malın tasarruf yetkisi kadının elindedir
ve kocası dahil kimse onu zorla onun
elinden alıp kullanamaz veya herhangi bir
tasarrufta bulunamaz. Tabi kadının kendisi
buna rıza gösterirse o başka.
Vesselam-u Aleykum Ve Rahmetullah.