9- MUHAMMED İBN-İ MUSLİM-İ ZÜHRİ'YE[1]
MEKTUBU
Allah, bizi ve sizi fitnelerden korusun ve ateşe
yakalanmaman için sana rahmetsin. Bu gün öyle bir duruma
düşmüşsün ki, seni tanıyan herkesin sana acıması gerekir.
Şüphesiz, Allah sana verdiği sağlıklı vücut ve uzun ömür ile
yükünü ağırlaştırmıştır. Kur'ân'ın ilmini sana öğrettiği,
seni dininde fakih kıldığı ve peygamberi olan Muhammed
salla'llâhu aleyhi ve alih'in sünnetini sana
tanıttığından dolayı da hüccetleri sana tamam olmuştur. Sana
verdiği her nimet ve gösterdiği her delil karşısında da sana
bazı vazifeleri farz kılmıştır. Bu ihsanları, şükretmeni
denemek ve fazlını sana aşikâr etmek için yapmıştır ancak.
Nitekim buyuruyor ki: "...Nimetlerime şükrederseniz
nimeti arttırırım; nankörlük ederseniz, şüphe yok ki azabım
pek çetindir."[2]
Öyleyse bak gör, yarın Allah'ın huzuruna çıktığında nasıl
birisi olacaksın; “sana verdiği nimetlere nasıl riayet
ettin ve emrine bıraktığı hüccetlerin hakkını nasıl eda
ettin?” diye seni sorguya çekecektir. Sanma ki Allah senin
mazeretini kabul edip kusurlarına göz yumacaktır. Heyhât,
heyhât; sandığınız gibi değildir. Allah alimlerden, “(Semavi
kitapların hakikatlerini) insanlara mutlaka
açıklayacaksınız ve gizlemeyeceksiniz.”[3]
diye söz almıştır.
Bil ki, gizlediğin en ufak hak ve taşıdığın en hafif günah,
zalime yaklaşmakla ve davetini kabul etmekle onun yalnızlık
ve korkusunu giderip sapıklık yolunu ona kolaylaştırmandır.
Beni korkutan şey, yarın günahınla birlikte hainlerle
Allah'ın huzuruna çıkman ve zalimlerin zulmüne yardım
etmenle de aldığın ücretten sorguya çekilmendir. Çünkü sen,
hakkın olmayan bir malı alarak hiç kimsenin hakkını vermeyen
bir adama yaklaşmışsın. Ona yaklaşmanla da hiçbir batılı
önleyememiş ve Allah'a düşmanlık eden bir kimseyle dostluk
kurmuşsun. Acaba onlar, kendi yanlarına çağırmakla seni
kendi zulüm değirmenlerinin etrafında döndürdükleri bir
eksen, kendi gayelerine ulaşmak için bir köprü,
dalaletlerine bir merdiven, sapık yollarına tebliğci ve
gittikleri yolu izleyen birisi yapmamışlar mı? Seninle
gerçek alimler hakkında şüphe icat ederek cahillerin
kalplerini kendilerine çekiyorlar. Onların fesadlarının
üzerini kapamakta, has ve ammenin (alim ve cahillerin)
ayağını onların kapısına açmakta, onların en yakın vezir ve
en güçlü yardımcılarının bile yapamadığı hizmeti sen
yapmaktasın. Senden aldıkları şeye karşılık, verdikleri ne
de azdır. Senin için onardıkları değersiz şey karşısında,
gör, başına neyi yıkıyorlar? (Verdikleri dünya mal ve makamı
karşılığında, ahiretini ve şerefini yok ediyorlar.) Öyleyse
kendi haline bak -çünkü başkası senin halini düşünmez- ve
sorumlu bir kimse gibi kendi hesabına yetiş.
Küçüklük ve yaşlılık döneminde nimetleri ile seni
rızıklandıran Allah'a nasıl şükredeceğine dikkat et. Beni en
fazla korkutan şey, Allah'ın şu ayette buyurduğu gibi
olmandır: "Onlardan sonra kitaba varis olan öyle bir
nesil geldi ki, hem bu dünyanın geçici yararını alırlar da
elbette ilerde bağışlanırız suçlarımız örtülür bizim,
derler."[4]
Şüphesiz sen ebedi kalınacak bir evde değilsin, aksine göç
ilan etmiş bir yurttasın. İnsan akranından sonra ne kadar
baki kalabilir ki? Dünyada korku içerisinde olan kimseye ne
mutlu! Ölüp de kendisinden sonra günahı baki kalan kimsenin
hali de ne kötüdür!
Kısa bir mühlet verildiğine göre de çabuk davran. Zira sen,
yaptığın işten habersiz olmayan biriyle karşı karşıyasın;
seni koruyup kollayan, durumundan gaflet etmemektedir. Hazır
ol ki, uzun yolculuk yaklaşmıştır. Günahını tedavi et ki,
(ruhun) ağır bir şekilde hastalanmıştır.
Sanma ki (bu sözlerle) seni kınayıp azarlamak ve kusurlarını
dile getirmek istiyorum. (Hayır!) Allah'ın, kaybettiğin
isabetli görüşünü diriltmesini ve dininden unuttuğun şeyi
geriye çevirmesini istiyorum ve Allah-u Teâla'nın
Kur'ân'daki şu sözünü hatırladım ki: "Hatırlat, gerçekten
de hatırlatmak mü'minlere fayda verir."[5]
Yaşıtlarının ve tanıdıklarının öldüğünü ve onlardan sonra
boynuzu kırık bir (koyun) gibi (yardımcısız) kaldığını
unuttun mu? Bak, senin duçar olduğun duruma onlar da duçar
oldu mu? Veya senin düştüğün uçuruma onlar da düştü mü? Veya
senin hatırladığın hayra onlar da iltifat gösterdi mi? Ya
da senin bildiğin bir şeyi onlar bilmiyorlar mıydı? Senin
onlardan farkın halkın sana yönelmesi, senin fikrine uyup
emrine itaat etmesi, helal bildiğin şeyi helal, haram
ettiğin şeyi de haram kabul etmesidir. Senin bu durumun, bu
makama lâyık olduğun için değildir. Bunun sebebi, halkın
senin elinde olan dünya malına göz dikmesi, gerçek
alimlerin olmayışı, cehaletin, makam ve dünya malı
sevgisinin sana ve onlara galip gelmesidir. Bu konuda kendi
cehalet ve aldanışının farkında değil misin? Halkın bela ve
fitneye uğradığını görmüyor musun? Onları bu duruma düşüren
ve aldatan sen oldun. Senin makamını görüp iş ve
kazançlarından el çektiler.[6]
Böylece, senin ilmi derecene ulaşmayı ve onunla elde ettiğin
şeyi elde etmeği arzuladılar. Neticede bunlar, senin
yüzünden derinliği idrâk olunmayan bir denize düşüp haddi
ölçülmeyen bir belaya duçar oldular. Allah bize ve sana
yardım etsin. Yardım eden de O'dur.
Bu denilenlerden sonra, (bu tehlikeden kurtulmak
istiyorsan,) salih kimselere katılabilmen için her şeyden
(mal ve makamından) yüz çevir; öyle salih kimseler ki,
(açlıktan) karınları sırtlarına yapıştığı halde eskimiş
elbiseleri ile defnedilmişlerdir; onlarla Allah arasında
hiçbir perde yoktur. Ne dünya onları aldatabildi ve ne de
onlar dünyaya aldandı; (âhirete) ilgi gösterip onu talep
ettiler ve gecikmeksizin de maksatlarına erdiler. Eğer dünya
senin gibi yaşlı, ilimli ve eceli yakın birisi yanında bu
kadar değer kazanırsa, o zaman yaşı az, bilgisi yetersiz,
düşüncesi zayıf ve aklı kâmil olmayan bir kimse nasıl
kurtulabilir? "İnna lillah ve inna ileyhi raciun."
(Bu halimizle) Kime güvenelim?! Ve kime şikâyet edelim?! Biz
keder ve üzüntümüzü ve sende gördüğümüz şeyi Allah'a şikâyet
ediyoruz ve elinden çektiğimiz musibetleri de Allah'a
bırakıyoruz.
Küçüklük ve büyüklük döneminde nimeti ile halk arasında seni
besleyen Allah'a nasıl şükredeceğine, halk arasında dini ile
sana haysiyet verene nasıl tâzim edeceğine, kisvesi ile
seni örtenin kisvesini nasıl koruyacağına, kendisine yakın
ve dergâhında hakir olmayı sana emreden kimseye nasıl
yakın ve uzak olacağına dikkat et. Neden uykudan uyanmıyor
ve yanlışlığından dolayı af dilemiyor da açıkça şöyle
demiyorsun?: "Allah'a andolsun ki, ben şimdiye kadar bir
defa olsun, Allah'ın dinini diriltmek veya batılı yok etmek
için kıyam etmedim." İşte bu ikrarın kendisi, ilmin yükünü
omzuna bırakan Allah'a şükretmektir. Beni en fazla korkutan
şey, Allah'ın buyurduğu şu kimseler gibi olmandır:
"Onlardan sonra öyle bir soy geldi ki, namazı zâyi etti
onlar, şehvetlerine kapıl-dılar, pek yakında onlar
azgınlıklarının cezasıyla karşılaşacaklardır."[7]
Allah Kur'ân'ın yükünü senin omzuna bırakıp ilmini sana
emanet vermiş ve sen ise onu zayi etmişsin. Seni duçar
ettiği beladan bizleri kurtaran Allah'a hamd olsun.
Vesselam.