4- MUFAZZAL İBN-İ ÖMER’İN, ŞİA’YA TAVSİYELERİ[1]
Ortağı olmayan yegane Allah’tan çekinmeyi, Allah’tan başka
bir ilahın olmadığına, Muhammed’in O’nun kulu ve elçisi
olduğuna şehadet etmeyi size tavsiye ediyorum. Allah’tan
çekinin. Güzel söz söyleyin. Allah’ın rızasını arayın;
gazabından korkun; sünnetini (titizlik göstererek) koruyun;
sınırlarını aşmayın. Bütün işlerinizde Allah’ı göz önünde
bulundurarak, lehinize ve aleyhinize olan kaza ve kaderine
razı olun.
Bilin ki, marufu emr ve münkerden nehyetmek üzerinize düşen
bir vazifedir.
Dikkat edin, size ihsan edene, fazlasıyla ihsanda bulunun.
Size kötülük edenin suçundan geçin ve halkın size karşı
yapmasını sevdiğiniz hareketi onlara yapın.
Gücünüz yettiği kadar halkla iyi geçinmeğe çalışın. Kendi
aleyhinize olan bir bahane oluşturmamaya siz daha
layıksınız. Allah’ın dinini öğrenmeniz, haramlardan
kaçınmanız, sizinle arkadaşlık yapana karşı, ister iyi olsun
ister kötü, güzel davranmanız üzerinize düşen bir görevdir.
Tam bir vera’ya sahip olmaya çalışın. Çünkü dinin ölçüsü
vera’ (şüpheli ve haram şeylerden sakınmak)dır. Namazları
vakitlerinde kılın ve farzları sınırlarıyla eda edin.
Allah’ın size farz kıldığı ve rızasına sebep olan şeylerde
kusur etmeyin. Hz. Sadık aleyhi’s-selâm’ın şöyle
buyurduğunu duydum: “Allah’ın dininde bilgi sahibi olun,
göçebeler gibi olmayın. Çünkü kim Allah’ın dininde bilgi
sahibi olmazsa Allah kıyamet günü ona (rahmet gözüyle)
bakmaz.”
Zenginlikte ve fakirlikte ölçülü (orta halli) olun. Dünya
malının bir kısmıyla ahiretinize hazırlık yapın. Hz. Sadık
aleyhi’s-selâm’ın şöyle buyurduğunu duydum: “Bunun
(dünyanın) bir kısmıyla buna (ahirete) hazırlık yapın;
halkın üzerine yük olmayın.”
Oturup kalktığınız şahısların hepsine iyilik edin ve onlara
güzel davranın. Sakın zülmetmeyin. İmam Sadık
aleyhi’s-selâm şöyle buyuruyordu: “Cezası en çabuk
ulaşan kötülük, zulümdür.”
Allah’ın oruç ve namaz gibi farz kıldığı farizeleri, yerine
getirin. Farz olan zekâtı ehline ulaştırın. İmam Sadık
aleyhi’s-selâm buyuruyordu ki: “Ey Mufazzal,
ashabına de ki: Zekâtı ehline versinler; ben ellerinden
çıkanın kefiliyim.”
Muhammed salallah’u aleyhi ve âlih’in Ehli Beyt’inin
velayetine sarılın. Birbirinizle aranızı ıslah edin.
Birbirinizin gıybetini etmeyin. Birbirinizi ziyaret edin.
Birbirinizi sevin. Birbirinize ihsanda bulunun. Birbirinizle
görüşün. Birbirinizle konuşun. Birbirinizden bir şeyi
gizlemeyin. Birbirinizle ilişkiyi kesmekten, birbirinize
darılmaktan sakının. Çünkü ben Hz. Sadık aleyhi’s-selâm’ın
şöyle buyurduğunu duydum: “Allah’a andolsun ki şiamızdan
olan iki kişi birbirinden küserek ayrılmazlar, meğer ki ben
onların birinden teberri eder ve lanet okurum. Genellikle de
her ikisine böyle yaparım.” Muattib İmam
aleyhi’s-selâm’a: “Canım sana feda olsun, zalime
karşı böyle yapman açıktır ama mazlumun suçu nedir?”
dediğinde Hz.İmam Sadık aleyhi’s-selâm şöyle
buyurdular: “Çünkü o da kardeşini barışa ve kendisiyle
ilişki kurmaya davet etmiyor. Babamın şöyle buyurduğunu
duydum: “Şiamızdan olan iki kişi kavga ettiklerinde
onlardan biri küserse mazlum olan şahıs arkadaşına dönüp
aralarındaki küskünlük ve dargınlığın ortadan kalkması için
“ey kardeş suçlu benim” desin. Allah-u Teâla adaletli
hakimdir. Kendisi mazlumun intikamını zalimden alır.”
Al-i Muhammed aleyhimus-selâm’ın fakir şiilerini
tahkir etmeyin; onları azarlamayın; onlara lütufta bulunun.
Allah’ın, malınızda onlar için karar kıldığı hakkı
kendilerine verin; onlara ihsanda bulunun; Âl-i Muhammed
aleyhimus-selâm’ın adıyla halkın malını yemeyin. Çünkü
ben Hz. Sadık aleyhi’s-selâm’ın şöyle buyurduğunu
duydum: “İnsanlar bizim hakkımızda üç gruptur: Bir grup
Kaim’imizin (İmam Mehdi’nin) zuhur etmesi ümidiyle
(onun hükumetinde) dünyamızdan bir şeye ulaşmak için bizi
seviyorlar; onlar sözlerimizi söyleyip ezberliyorlar; fakat
amelimize gelince kusur ediyorlar. Allah onları cehenneme
atacaktır. Bir grup da bizim adımızla halkın malını yemek
için bizi severler; sözümüzü dinlerler; amel yapmakta da
kusur etmezler; Allah-u Teâla onların karınlarını ateşle
dolduracak; açlık ve susuzluğu da onlara musallat
kılacaktır. Bir grup da bizi severler; sözlerimizi
öğrenirler; emirlerimize itaat ederler; yaptığımız amellere
aykırı harekette bulunmazlar; onlar bizdendir; biz de
onlardanız.”
Zengin zenginliği, fakir de fakirliği oranında yardımda
bulunmayı terketmemelidir. Kim Allah’ın onun en önemli
ihtiyacını yerine getirmesini dilerse, en fazla
ihtiyaç duyduğu malı, Âl-i Muhammed ve onların şiasına
ulaştırmalıdır. Size hak söz söylendiğinde sinirlenmeyin.
Hak ehli, hak sözü açıkça söylediklerinde onlara kızmayın.
Çünkü mü’min kendisine söylenen hak söze öfkelenmez.
Hz.Sadık aleyhi’s-selâm’ın huzurunda olduğum bir
vakitte İmam aleyhi’s-selâm: "Ey Mufazzal, ashabın
(yani Kufe’de bulunan şiiler) ne kadardır?” diye
sorduklarında; şöyle dedim: Pek azdır. Kufe’ye döndüğümde
şiiler bana saldırıp; etimi yediler (yani gıybetimi
ettiler); haysiyetime dokundular; hatta bazıları bana
saldırıda bulundu. Bazıları beni vurmak için Kufe’nin
sokaklarında pusu kurdular ve hiçbir iftiradan çekinmediler.
Bu olay Hz. Sadık aleyhi’s-selâm’a bile ulaştı.
Sonraki yıl (Hicaza döndüğümde) İmam’la ilk
karşılaştığımızda selamlaştıktan sonra şöyle buyurdular:
“Ey Mufazzal, hakkında duyduğum bu söylenen sözler nedir?”
Cevabta: “Söylenen sözlerin bana bir zararı yoktur.”
dedim. Hz. Sadık buyurdular ki: “Evet, o sözler onların
kendi zararınadır; öfkeleniyorlar mı? Yazıklar olsun onlara;
ashabım pek azdır dediniz, hayır, Allah’a andolsun ki onlar
bizim Şiamız bile değillerdir; şiamız olsaydılar, sözünden
öfkelenip rahatsız olmazlardı. Allah bizim şiamızı, onlarda
bulunan sıfatlardan başka sıfatlarla vasfetmiştir. Cafer
Sadık Şiası dilini korumalıdır. Yaratıcısı için
çalışmalıdır. Efendisine ümit etmeli ve Allah’tan, korkması
gereken bir şekilde korkmalıdır. Yazıklar olsun onlara;
acaba onların arasında, çok namaz kılmakla yay gibi bükülen
veya şiddetli korkudan dolayı şaşkınlara benzeyen, huşu ve
huzudan körler gibi olan, oruç tutmaktan hastalar gibi
görünen ve uzun süreli susmak ve sükut etmekten dolayı da
sağırlara benzeyen bir kimse var mıdır? Acaba onların
arasında geceleri çok namaz kılmakla ve gündüzleri de oruç
tutmakla kendisini zahmete düşüren veya Allah korkusundan ve
biz Ehl-i Beyt’in sevgisinden dolayı dünya lezzeti ve
nimetlerinden kendisini mahrum bırakan bir kimse var mıdır?
Onlar nasıl bizim şiamız olabilirler? Oysa ki onlar bizim
düşmanlarımızla düşmanlık ediyorlar ve bunu yapmakla onların
düşmanlığını daha da çoğaltıyorlar. Onlar (soğuktan inleyip
hırıldayan) köpekler gibi hırıldıyor; kargalar gibi ihtiras
ediyorlar. Bil ki eğer onların sana çıkışma ve
saldırılarından korkmasaydım, evine girip, kapıyı üzerine
kapatmanı ve hayatta olduğun müddetçe yüzlerine bakmamanı
emrederdim. Fakat yanına gelirlerse onları kabul et. Allah
onları kendilerine hüccet kılmıştır; aynı zamanda onlarla da
diğerlerine hücceti tamamlamıştır.”
Sakın dünya, dünya nimetleri, dünya güzellikleri ve dünya
mülkü sizi aldatmasın; bunların size bir faydası olmaz.
Allah’a and olsun ki kendi ehline de bir faydası olmamıştır.
Alemlerin Rabbi Allah’a hamd, mevlamız Muhammed Peygamber’e
ve pâk Ehl-i Beyti’ne salat (rahmet) olsun.