BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
İmam Musa Kazım(a.s)’dan Hikmet, Nasihat, Güzel Ahlak, Takva
ve Züht Hakkında Nakledilen Hadisler
HİŞAM’A ÖĞÜTLERİ VE AKLI TARİF ETMESİ
Allah-u Teala Kur’an’da akıl ve idrak sahibini şöyle
müjdelemiştir:
"Müjdele kullarımı artık, o kullarım ki sözü dinlerler de en
güzeline uyarlar, onlar öyle kişilerdir ki Allah, doğru yola
sevketmiştir onları ve onlardır akıl sahiplerinin ta
kendileri."[1]
Ey Hişam ibn-i Hakem, Allah-u Teala akıl ile hüccetleri
(kanıtları) insanlara tamamlamış, beyan (ilahi kitap) ile
onlara hüccetlerini iletmiş ve kılavuzlar (peygamberler)
ile de onları kendi rububiyyetine (rablığına) hidayet etmiş
ve şöyle buyurmuştur:
"İlahınız tek bir ilahtır; O’ndan başka bir ilah yoktur; O
Rahman ve Rahimdir." "Gerçekten göklerin ve yeryüzünün
yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde,
insanlara fayda vermek üzere denizde yürüyüp giden gemide,
Allah’ın gökten yağmur yağdırarak yeryüzünü, ölümünden sonra
diriltmesinde, sonra da yeryüzüne yürüyen hayvanları
yaymasında, rüzgarları dilediği gibi estirip
değiştirmesinde, gökle yer arasında emrine muti olan bulutta
şüphe yok ki aklı erenler için (varlığına, birliğine)
deliller vardır."[2]
Ey Hişam, Allah-u Teala bu nişaneleri halkın, kendilerini
yaratıp yöneten birinin var olduğunu anlamaları için bir
delil kılıp şöyle buyurmuştur: "Geceyi, gündüzü, güneşi
ve ayı sizin emrinize verdi; yıldızlar da O’nun emriyle
emre hazır kılınmıştır. Şüphesiz bunda aklını kullanabilen
bir topluluk için ayetler vardır."[3]
"Hâ mim. Andolsun her şeyi açıklayan kitaba, şüphe yok ki
biz, akledesiniz, anlayasınız diye Kur’an’ı Arapça kıldık."[4]
"Size bir korku ve umut (unsuru) olarak şimşeği getirmesi ve
gökten su indirmek suretiyle onunla ölümünden sonra yeri
diriltmesi de, O’nun ayetlerindendir. Şüphe yok ki bunda,
akleden topluluk için gerçekten deliller vardır."[5]
Ey Hişam, daha sonra Allah-u Teala akıl ehline öğüt vermiş
ve onları ahirete rağbetlendirip şöyle buyurmuştur:
"Dünya yaşayışı, ancak bir oyundan, bir oyalanmadan
ibarettir. Ahiret yurduysa korkup çekinenler için daha
hayırlıdır. Yine de akletmez misiniz?"[6]
"Size verilen her şey, yalnızca dünya hayatının meta
(geçimi) ve süsüdür. Allah katında olan ise daha hayırlı ve
daha kalıcıdır. Yine de akletmez misiniz?"[7]
Ey Hişam, daha sonra Allah-u Teala, akletmeyen kimseleri
azapla tehdit edip şöyle buyurmuştur:
"Sonra da geride kalanları yerle bir ettik. Siz onların
yurtlarından sabah ve akşam vakitleri geçip gidiyorsunuz.
Yine de akletmez misiniz?"[8]
Ey Hişam, daha sonra Allah-u Teala aklın ilim ile birlikte
olduğunu beyan ederek şöyle buyurmuştur:
"Bu örnekleri insanlara vermekteyiz, ancak alimlerden
başkası bunları akletmez."[9]
Ey Hişam, daha sonra Allah-u Teala akletmeyen kimseleri
kınayıp şöyle buyurmuştur:
"Ne zaman onlara: "Allah’ın indirdiklerine uyun." dense,
onlar: "Hayır, biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye
(geleneğe) uyarız." derler. (De ki) ya ataları aklı bir şeye
ermeyip doğru yolu da bulmamış idiyseler (yine de mi onlara
uyacaklar)?"[10]
"Şüphesiz ki yerde yürüyen canlıların Allah katında en
kötüsü, aklı, idrakı olmayan sağır ve dilsizlerdir."[11]
"Onlara: "Gökleri ve yeryüzünü kim yarattı?" diye soracak
olsan hiç tartışmasız, "Allah" diyecekler. De ki: "Hamd
Allah’a mahsustur." Hayır, onların çoğu bilmezler."[12]
Daha sonra Allah çoğunluğu kınayıp şöyle buyurmuştur:
"Yeryüzünde bulunanların çoğunluğuna uyacak olursan, seni
Allah’ın yolundan şaşırtıp saptırırlar..."[13]
"Ama onların çoğu bilmezler ve onların çoğu anlamazlar."[14]
Ey Hişam, daha sonra Allah-u Teala azınlığı methedip şöyle
buyurmuştur:
"Kullarımdan şükretmekte olanlar pek azdır."[15]
"İman edip de salih amellerde bulunanlar ne kadar da azdır."[16]
"Zaten onunla birlikte çok azından başkası iman etmemişti."[17]
Ey Hişam, daha sonra Allah-u Teala akıllıları çok güzel bir
şekilde anmış ve en güzel ziynetle ziynetlendirip şöyle
buyurmuştur:
"Kime dilerse hikmeti ona verir; şüphesiz kendisine hikmet
verilene büyük bir hayır verilmiştir. Temiz akıl
sahiplerinden başkası öğüt alıp düşünmez."[18]
Ey Hişam, Allah-u Teala buyuruyor ki:
"Hiç şüphesiz bunda, (öncekilerin helakinde) kalbi -yani
aklı- olan kimse için elbette bir öğüt (zikir) vardır."[19]
"Ve andolsun ki biz, Lokman’a hikmet -yani anlayış ve akıl-
verdik."[20]
Ey Hişam, Lokman oğluna şöyle buyurmuştur: "İnsanların en
akıllısı olman için hakka itaat et; dünya derin bir
denizdir, birçok insan onda boğulmuştur. Bu denizde gemin
takva, (geminin) yükü iman, yelkeni tevekkül, kaptanı akıl,
kılavuzu (pusulası) ilim, demiri ise sabır olmalıdır."
Ey Hişam, her şeyin bir nişanesi vardır; akıllının nişanesi
de tefekkürdür; tefekkürün nişanesi de susmaktır. Her şeyin
bir bineği vardır; akıllının bineği de alçak gönüllülüktür.
Nehyedildiğin şeyi yapman, cehalet bakımından sana yeter.
Ey Hişam, elindeki "cevize" halk "incidir" derse sana bir
faydası olmaz; çünkü sen onun ceviz olduğunu biliyorsun.
Elindeki "inci"ye de halk "cevizdir" derse sana bir zararı
olmaz; çünkü sen onun inci olduğunu biliyorsun.
Ey Hişam, Allah-u Teala bütün peygamber ve elçilerini ancak
kulların akıllarıyla Allah’ı tanımaları için göndermiştir.
Öyleyse Allah’ı daha güzel tanıyanlar, O’nun davetini daha
güzel kabul ederler; aklı daha güzel olanlar, Allah’ın
emrini daha güzel bilirler ve daha akıllı olanların
makamları, dünya ve ahirette daha yüce olur.
Ey Hişam, hiçbir kul yoktur ki, bir melek onun perçeminden
tutmamış olsun. Tevazu ettiğinde Allah onu yüceltir,
tekebbür ettiğinde de Allah onu küçültür.
Ey Hişam, Allah-u Teala’nın, insanların üzerinde iki hücceti
(kanıtı) vardır: Zahiri hüccet ve batıni hüccet. Zahiri
hüccet Resul, Peygamber ve İmamlardır; batıni hüccet de
akıllarıdır.
Ey Hişam, akıllı adam helalin kendisini şükretmekten
alıkoymadığı ve haramın da sabrını taşırmadığı kimsedir.
Ey Hişam, kim üç şeyi üç şeye musallat kılırsa aklını yok
etmek için heva ve hevesine yardım etmiş gibi sayılır:
Fikrinin nurunu uzun arzularla söndüren, çok konuşmakla
hikmetli sözlerini mahveden ve ibret almak nurunu nefsani
şehvetlerle yok eden. Aklını yok eden kimse de dinini ve
dünyasını ifsat eder.
Ey Hişam, aklını Allah’ın emirlerine önem vermekten
alı-koyup, heva ve hevesini aklına egemen kıldığın halde,
amelin Allah katında nasıl temiz olabilir?
Ey Hişam, yalnızlığa sabretmek, aklın güçlülüğünün
belirtisidir. Kim Allah-u Tebareke ve Teala hakkında
düşünürse, dünya ehlinden ve ona rağbet gösterenlerden
uzaklaşır ve Rabbi katında olan şeylere yönelir. Allah-u
Teâla, ise korkuda onun munisi (dostu) ve yalnızlıkta yâri
olur, fakirlikte onu ihtiyaçsız kılar ve aşireti olmaksızın
da onu aziz eder.
Ey Hişam, halk Allah’a itaat için yaratılmıştır; kurtuluş
itaatla, itaat ilimle, ilim öğrenmekle ve öğrenmek de akıl
ile sağlanır ve ilim ancak rabbani alimden alınır; alim de
akılla tanınır.
Ey Hişam, akıllı bir kimsenin az ameli Allah katında birkaç
katıyla kabul olunur. (Ama) heva-heves ehli ve cahilin çok
ameli ise reddolunur.
Ey Hişam, akıllı adam hikmetle bir arada olan az dünya
malına razı olur; (ama) hikmetsiz olan çok dünya malına razı
olmaz. İşte bunun içindir ki akıllıların ticaretleri
kârlıdır.
Ey Hişam, yeterli miktar seni ihtiyaçsız kılıyorsa, dünyada
olan en az şey (sade yaşayış) sana yeter. (Ama) yeterli olan
miktar seni müstağni kılmıyorsa (o zaman) dünyada olan
hiçbir şey seni müstağni kılmaz.
Ey Hişam, akıllı kimseler, dünya malının ihtiyaçtan
fazlasını terketmişler; nerde kaldı ki günahları
terketmesinler. Oysa ki ihtiyaçtan fazlasını terketmek
fazilettir, günahı terketmek ise farzdır.
Ey Hişam, akıllı kimseler dünyada zahidlik yapıp ahirete
meyletmişlerdir. Çünkü onlar dünya ve ahiretin hem talip
(arayan) ve hem de matlup (aranan, istenen) olduğunu
anlamışlardır.
Kim ahireti talep ederse, dünya onu talep eder ve o kendi
rızkını tamamıyla dünyadan alır. Kim dünyayı talep ederse
ahiret onu talep eder; ölüm de onu yakalayarak, dünya ve
ahiretini yok eder.
Ey Hişam, kim malsız zengin olmayı, kalbinin kıskançlıktan
uzak olmasını ve dininin selamette kalmasını istiyorsa;
dualarında Allah’tan aklını kamil etmesini dilemelidir. Aklı
kamil olan, yeterli olan miktara kanaat eder, yeterli olana
kanaat eden zengin olur; yeterli olana kanaat etmeyen kimse
ise kesinlikle zenginlik yüzü görmez.
Ey Hişam, Allah-u Teala, buyurmuştur ki: Salih olan bir
kavim; kalplerinin saptığını, körlüğe ve helaka döndüğünü
gördükleri zaman şöyle demişlerdir:
"Rabbimiz, bizi doğru yola sevkettikten sonra kalplerimizi
saptırma ve kendi katından bize rahmet bağışla, şüphe yok ki
sen, fazlasıyla bağışlayansın."[21]
Allah’ı tanımayan O’ndan korkmaz; göreceği ve hakikatini
bulacağı sabit bir marifet de kalbine yerleşmez. Hiç kimse;
sözü amelini tasdik etmedikçe ve gizli ameli açıktaki ameli
ile mutabık olmadıkça bu marifete erişmez. Çünkü Allah-u
Teala gizli ve örtülü olan akla, ancak zahir olan delili
nişane kılmıştır.
Ey Hişam, Emir-ül Mü’minin Ali aleyhi’s-selam şöyle
buyuruyordu:
"Allah’a ibadet etmek için akıldan daha iyi hiçbir vesile
yoktur."
Hiç kimsenin aklı, kendisinde şu birkaç haslet olmadıkça
kâmil olmaz: Küfüründen ve şerrinden emin olunulması,
olgunluk ve hayrının umulması, malının fazlasını (Allah
rızası için) harcaması, fazla konuşmaması, dünyada kendisine
yetecek miktarla yetinmesi, ömür boyu ilme doymaması,
Allah’a itaat edip zelil olmanın, başkalarına (tağutlara)
uyup izzetli olmaktan ona daha sevimli olması, alçak
gönüllü olmayı seçkinlikten daha fazla sevmesi, başkalarının
az iyiliğini çok, kendisinin çok iyiliğini de az sayması,
halkın hepsini kendisinden iyi bilmesi, kendisini de onların
en kötüsü görmesi; bunlar aklın kemalidir.
Ey Hişam, dili doğru söyleyenin ameli temiz olur, iyi
niyetli olanın rızkı çoğalır, kardeşlerine ve ailesine
iyilik yapanın da ömrü uzar.
Ey Hişam, hikmeti cahillere öğretmeyin; hikmete zulmetmiş
olursunuz ve onu ehlinden esirgemeyin; onlara cefa etmiş
olursunuz.
Ey Hişam, (akılsızların) hikmeti size bıraktıkları gibi siz
de dünyayı onlara bırakın.
Ey Hişam, yiğitliği olmayanın dini olmaz, aklı olmayanın da
yiğitliği olmaz. Halkın en değerlisi dünyayı kendisi için
bir makam olarak görmeyen kimsedir. Bilin ki bedenlerinizin
kıymet ve değeri ancak cennettir. Öyleyse onu başka bir şeye
satmayın.
Ey Hişam, Emir-ül Müminin Ali aleyhi’s-selam şöyle
buyuruyordu:
"Meclisin (toplantının) başında ancak üç sıfata sahip olan
kimse oturabilir: Bir şey sorduklarında cevap veren, halkın
söz bulup konuşamadığı zaman konuşan, mecliste oturanların
maslahatına uygun olan görüşü ortaya koyan. Bu üç sıfattan
birine sahip olmaksızın meclisin başında oturan kimse
ahmaktır."
Hasan ibn-i Ali aleyhi’s-selam şöyle buyurmuştur:
"İhtiyaçlarınızı karşılamak istediğinizde ehlinden isteyin."
"Ey Resulullah’ın oğlu, ehli kimlerdir?"
diye sorulduğunda buyurdular:
"Allah’ın, Kur’anda beyan ettiği kimselerdir." Allah
buyuruyor ki: "Hiç şüphesiz temiz akıl sahipleri öğüt
alıp düşünmektedir."[22]
Ali ibn-i Hüseyin (İmam Zeyn-ul Abidin) aleyhi’s-selam
da şöyle buyurmuştur:
"Salih kimselerle oturmak insanı salaha (doğruluğa) götürür,
alimlerin adabına uymak aklı çoğaltır, adil yöneticilere
itaat etmek izzetin kemalidir; (ticaretle) malını artırmak
ise yiğitliğin kemalidir. İstişare edene doğru yolu
göstermek nimetin hakkını eda etmektir. Halka eziyet etmemek
aklın kemali olduğu gibi dünya ve ahirette de bedenin
rahatlığına sebep olur.
Ey Hişam, akıllı kimse kendisini yalanlamasından korktuğu
kimseye bir şey söylemez, reddedeceğinden endişe ettiği
kimseye ağız açmaz (bir şey istemez), gücü yetmediği şeyi
vaad etmez, arzu etmesiyle kınandığı şeyi arzu etmez ve aciz
kalacağından korktuğu işe teşebbüs etmez.
Emir-ül Mü’minin Ali aleyhi’s-selam ashabına şöyle
buyuruyordu:
"Gizlide ve açıkta Allah’tan korkmayı, sevinç ve gazap
halinde adaletli olmayı, fakirlik ve zenginlikte ticaret
yaparak mal kazanmayı size tavsiye ediyorum. İlişkisini
kesenle ilişki kurun. Zulm-edeni affedin. Mahrum kalana
bağışta bulunun. Bakışınız ibret, susmanız fikir, sözünüz
zikir ve tabiatınız da cömertlik olmalıdır. Çünkü hiçbir
cimri cennete giremeyecektir; hiçbir cömert de cehenneme
girmeyecektir.
Ey Hişam, Allah kendisinden hakkıyla hayâ edip utanan,
başını ve başında yer alan uzuvlarını (göz, kulak, dil ve
diğer uzuvlarını) haramdan koruyan, karnı ve karnının
koruduğu şeyleri (yemeği ve içmeyi) haramdan sakındıran,
ölümü ve çürümeyi hatırlayan, cennetin zorluklarla
çevrildiğini ve cehennemin de lezzet ve şehvetlerle
kuşatılmış olduğunu bilip idrak eden kimseye rahmetini
yağdırsın!
Ey Hişam, Allah kıyamet günü, kendisini halkın haysiyetini
çiğnemekten alıkoyan kimsenin hatalarından geçer. Kim halka
karşı gazabının önünü alırsa, Allah da kıyamet günü ona
karşı gazabının önünü alır.
Ey Hişam, akıllı kimse, isteğine uygun olsa bile yalan
söylemez.
Ey Hişam, Resulullah’ın kılıcının kabzasında şöyle
yazılmıştı: Allah katında, insanların en çok haddi aşıp
isyan edeni, (kısasta) vurandan başkasını vuran ve katilden
başkasını öldüren kimsedir.[23]
Kim gerçek velileri bırakıp da başkalarını kendisine veli
edi-nirse Allah’ın, Muhammed peygamberine indirdiği şeye
kâfir olmuştur.
Kim dinde bid’at çıkarır veya bid’at çıkaranı barındırırsa,
Allah-u Teala kıyamet günü onu affetmeyeceği gibi hiçbir
fidye ve karşılık da ondan kabul etmez.
Ey Hişam, kulu Allah’a yaklaştıracak en güzel vesile Allah’ı
tanıdıktan sonra namaz kılmak, anne ve babaya iyilik etmek,
haset, bencillik ve övünmeyi terketmektir.
Ey Hişam, karşında bulunan günlerini ıslah et (düzeltmeye
çalış); o günlerin nasıl olacağına bak ve onlar için cevap
hazırla. Şüphesiz sen durdurulup sorguya çekileceksin.
Zamandan ve ehlinden öğüt al. Çünkü zaman hem kısadır, hem
de uzun. Rağbetinin çoğalması için amelinin karşılığını
görürcesine çalış; Allah’ı tanı. Zamanın ve hallerin
değişkenliği hakkında düşün. Dünyanın geleceği geçmişine
benzer; öyleyse ondan ibret al.
Ali ibn-i Hüseyin(İmam Zeyn-ul Abidin) aleyhi’s-selam
şöyle buyurmuştur:
"Yeryüzünün, doğusunda ve batısında, denizinde ve karasında,
ovasında ve dağında bulunan güneş ışığının ulaştığı şeylerin
hepsinin, evliyaullah’ın (Allah’ın hakiki dostlarının)
yanındaki değeri, öğleden sonra oluşan ve çabuk kaybolup
giden gölgeye benzer."
Daha sonra şöyle buyurdu:
"Bu kalıntıyı (dünyayı) ehline bırakacak hür bir kişi yok
mudur? Canınızın değeri ancak cennettir; öyleyse onu başka
bir şeye satmayın. Kim Allah’ın nimetlerinden sadece
dünyaya razı olursa değersiz bir şeye razı olmuştur."
Ey Hişam, bütün insanlar yıldızları görür; ama yıldızların
rotası ve dönüş yerlerini bilenden başkası onlara bakıp
kendi yolunu bulamaz. Böylece sizler de hikmet
öğreniyorsunuz, ama onunla amel edenlerden başkası hidayete
erişemez.
Ey Hişam, Hz. Mesih aleyhi’s-selam, havarilerine
şöyle buyurdu:
"Ey kötülüğe meyleden kullar, hurma ağacının yüksekliğinden
korkuyorsunuz, dikenlerini ve çıkma zorluğunu düşünüyor,
onun tatlı meyvasını ve faydalı olan kısımlarını
unutuyorsunuz. Böylece siz ahiret için amel etmenin de
zorluğunu düşünüyorsunuz, bundan dolayı ahiret yolu size
uzak ve uzun geliyor, ahirette ulaşacağınız nimetleri,
güzellikleri ve ahiret meyvalarını unutuyorsunuz. Ey kötü
kullar, buğdayın tadına varmak ve lezzetli hale getirmek
için onu temizleyin ve onu yumuşatın; imanın da tadına
varmanız ve meyvesinden yararlanmanız için onu halis ve
kâmil hale getirin. Şu söylediğim bir gerçektir ki, eğer
karanlık bir gecede katran yağı ile yanan bir çıra bulsanız
onun kötü kokusu, ışığından yararlanmanızı engellemez.
Böylece hikmeti de kimde bulursanız onu alın, o adamın ona
rağbetsiz olması size engel olmamalıdır.
Ey dünya kulları! hak olarak diyorum ki:
Ahiret şerefine ancak sevdiğiniz şeyleri terketmekle nail
olabilirsiniz. Tövbe etmek için yarını beklemeyin. Çünkü
yarından önce bir gece ve gündüz vardır; Allah’ın kaza ve
kaderi her gece ve gündüz caridir. Şu söylediğim bir
gerçektir ki: Borçlu olmayan, borçlu olandan -borcunu iyi
bir şekilde ödeyebilse dahi- daha huzurlu ve kaygısızdır.
Bunun gibi günah işlemeyen kimse de günah işleyenden, her ne
kadar halis tövbe edip Allah’a dönse dahi daha çok
huzurludur. Küçük günahlar Şeytan’ın tuzaklarındandır.
Şeytan, günahlarınızın toplanması ve ardından sizi kuşatması
için onları gözünüzde küçük ve basit gösterir.
Şu gerçeği bilmelisiniz ki:
İnsanlar hikmet hususunda iki kısımdır: Biri onu diliyle
iyice açıklar ve ameliyle de tasdik eder; diğeri ise diliyle
onu iyice ortaya koyarken kötü ameliyle onu zayi eder. Bu
iki grup arasında ne kadar da fark vardır. İlmiyle amel
edenlere ne mutlu. İlimleri dillerinden öteye geçmeyenlere
de yazıklar olsun!
Ey kötülüğe meyleden kullar! Rabbinizin camilerini, beden ve
alınlarınızın zindanı edin; kalplerinizi takva evi kılın;
onları şehvetler yuvası kılmayın. Musibete karşı çok
sabırsızlık göstere-niniz, dünyayı çok seveninizdir.
Musibete karşı sabırlı olanınız, dünyada zahit olanınızdır.
Ey kötülüğe meyleden kullar! Çalıp kaçan karga, hilekâr
tilki, hıyanetkâr kurt ve saldırgan arslana benzemeyin,
onların ava yaptığı hareketi sizler de insanlara yapmayın;
bir grubu avlayıp, bir gruba hile yapıp ve diğer bir gruba
da hıyanet etmeyin.
Bedenin görünürde sağlam, içte ise bozuk olmasının, bedene
hiçbir yararı olmadığı gibi, kalpleriniz de bozuk olduğunda,
bedenlerinizin sağlığının bir yararı olmaz. Kalpleriniz
kirli olduğu halde, derilerinizi temizlemeniz ne yarar
sağlar? Güzel ve yumuşak unu dışarı çıkarıp kepeği
(içerisinde) tutan elek gibi olmayın; siz de hikmeti
ağzınızdan dışarı çıkarıyorsunuz ama, kin gönüllerinizde
kalıyor.
Ey dünya kulları, sizin misaliniz, kendisini yakıp halkı
aydınlatan çıraya benziyor!
Ey İsrailoğulları, diz üstü çöküp yürümeye mecbur olsanız
bile, alimlerin meclisini doldurun. Allah-u Teala, iri
taneli yağmurla, ölü (kurak) toprakları dirilttiği gibi, ölü
kalpleri de hikmet nuru ile diriltir."
Ey Hişam, İncil’de şöyle yazılmıştır:
"Birbirlerine acıyanlara ne mutlu; onlar kıyamet günü
rahmete uğrayacak olanlardır. Halk arasında arabuluculuk
yapanlara ne mutlu; onlar kıyamet günü Allah’a yakın olan
kimselerdir. Kalpleri temiz olanlara ne mutlu; onlar kıyamet
günü muttaki olan kimselerdir. Dünyada tevazu edenlere ne
mutlu; onlar kıyamet günü sultanlık kürsüsüne çıkan
kimselerdir."
Ey Hişam, az konuşmak büyük bir hikmettir. Öyleyse susun (az
konuşun) Çünkü susmak, huzurdur; suçun azalmasına ve günahın
hafiflemesine sebep olur.
Kapısı sabır olan hilim ve olgunluk (kalesinin) kapısını
sağlamlaştırın. Allah-u Teala, sürekli sebepsiz yere gülen
ve gayesiz yürüyen kimseyi sevmez.
Yöneticinin bir çoban gibi olması gerekir; halkından gaflet
etmemeli ve onlara yücelik taslamamalıdır.
Açıkta halktan hayâ ettiğiniz gibi gizlide de Allah’tan hayâ
edin.
Biliniz ki, hikmetli söz mü’minin yitik malıdır.
İlim elden çıkmadan onu elde edin; ilmin elden çıkması,
alimin aranızdan kaybolmasıdır (ölmesidir).
Ey Hişam, bilmediğin ilmi öğren ve öğrendiğin ilmi de cahile
öğret. Alime ilmi için saygı göster ve onunla çekişmekten
sakın. Cahili cehaleti için küçük gör; fakat onu kendinden
kovma; onu kendine yaklaştır (bilmediği şeyleri) ona öğret.
Ey Hişam, şükründen aciz kaldığın her nimet, hesabından
sorulacağın günah gibidir.
Emir-ül Mü’minin Ali aleyhi’s-selam şöyle
buyurmuştur:
"Allah’ın bazı kulları vardır ki Allah korkusu kalplerini
kırmış; fasih ve akıllı olmalarına rağmen onları
susturmuştur. Temiz amelleri ile Allah’a doğru koşarlar.
Allah karşısında amellerini, ne kadar da çok olsa görmezler.
İyi olmalarına rağmen kendilerini kötü görürler. İşte bunlar
gerçek akıllı ve iyi insanlardır.
Ey Hişam, hayâ imandan kaynaklanır; iman da cennettendir.
Çirkin söz ise haksızlıktan kaynaklanır, haksızlık ise
cehennemdendir.
Ey Hişam, konuşmacılar üç kısımdır: Kâr eden, salim kalan ve
helak olan. Kâr eden, Allah’ı zikir eden kimsedir; salim
kalan, susan kimsedir; helak olan da batıla dalan kimsedir.
Allah-u Teala çirkin söz söyleyen, kötü dilli olan,
söylediğine ve söylenilenlere itina etmeyen hayâsız
kimselere cenneti haram kılmıştır.
Ebuzer (r.a) şöyle diyor:
"Ey ilim isteyen (insan), bu dil hayır ve şerrin
anahtarıdır; altın ve gümüşünü mühürlediğin gibi ağzını da
mühürle.
Ey Hişam, iki yüzlü ve iki dilli olan kul ne de kötü kuldur.
Kardeşinin huzurunda onu över, gıyabında (gıybetini ederek)
etini yer; kardeşine bir nimet verildiğinde kıskanır,
sıkıntıya düştüğünde de onu yalnız bırakır.
Sevabı bütün hayırlardan daha çabuk ulaşan şey ihsandır.
Cezası bütün günahlardan daha çabuk oluşan şey de zulümdür.
Kulların en kötüsü, kötü dilli olduğundan dolayı kendisiyle
birlikte oturulması se[OA1] vilmeyen
kimsedir. Acaba halkı yüz üstü cehennem ateşine atan, dilin
ürünlerinden başka bir şey midir? Saçma sözleri terketmek,
kişinin dininin güzel olduğunu gösterir.
Ey Hişam, korku ve ümit içerisinde olmayan, mü’min değildir.
Korktuğu ve ümit ettiği şey için çalışmayan da korku ve ümit
içerisinde değildir.
Ey Hişam, Allah-u Teala buyurmuştur ki:
"İzzetime, celalime, azametime, nuruma ve makamımın
yüceliğine andolsun ki, isteğimi kendi isteğine tercih eden
her kulun gönlünü ihtiyaçsız (tok) kılarım, gayretini
ahireti için sarfettiririm, işinde başarılı yaparım,
gökleri ve yeri rızkına kefil kılarım ve her tacirle
ticaretinde onu muvaffak ederim.’’
Ey Hişam, gazap şerrin anahtarıdır. İman yönünden,
müminlerin en kâmil olanı ahlakı en güzel olandır.
Halkla muaşeretinde ilişki kurduğun herkesten, iyilik
bakımın-dan daha üstün olmaya çalış.
Ey Hişam, daima yumuşak davran. Çünkü yumuşaklık, uğur
getirir; sertlik ise uğursuzluğa yol açar. Yumuşaklık, ihsan
ve güzel ahlak, beldeleri imar eder ve rızkı da çoğaltır.
Ey Hişam, Allah’ın: "İyiliğin karşılığı, iyilikten başka
bir şey olabilir mi?[24]
emri, bütün mü’min, kâfir, iyi ve kötü insan hakkında
geçerlidir. Kendisine iyilik yapılan kimse, onu telafi
etmelidir; (şunu da bil ki) daha üstün bir iyilik yapmaz da
yalnız aynı iyilikle karşılık verirsen, bu onu telafi etmek
sayılmaz; onun yaptığı iyiliğin aynısını yaptığında
üstünlük, ilk iyilik yapanındır.
Ey Hişam, dünya dış yüzü yumuşak olan, ama içinde öldürücü
zehir bulunan bir yılana benzer; akıllı kişi ondan çekinir,
çocuk ise ona doğru elini uzatır.
Ey Hişam, Allah’ın itaatına sabret! Allah’a karşı isyan
etmekten sakın! Dünya kısa bir süreden ibarettir; geçen
kısmının ne sevincini hissedebilirsin ve ne de üzüntüsünü;
geleceğin de nasıl olacağını bilmiyorsun. Öyleyse içerisinde
bulunduğun bu süreye de hoşnutlukla sabret (ta ki ondan
faydalanmış olasın).
Ey Hişam, dünya deniz suyuna benzer; susayan ondan her ne
kadar içerse içenin susamışlığını daha da arttırır ve
nihayet onu öldürür.
Ey Hişam, tekebbür etmekten sakın. (Zira) kimin kalbinde,
bir zerre miktarınca kibir olursa cennete giremez. Büyüklük
Allahın ridasıdır; kim Allah’ın ridası hususunda O’nunla
çekişirse Allah onu yüzü üstü cehenneme atar.
Ey Hişam, her gün kendisini hesaba çekmeyen kimse bizden
değildir. İyi iş yaparsa onu çoğaltmalı; kötü iş yapmış
olursa da Allah’tan af dilemeli ve tövbe edip Allah’a
yönelmelidir.
Ey Hişam, dünya, mavi gözlü bir kadın şeklinde Hz. İsa’ya
göründü. Hz. İsa ona: (Şimdiye kadar) "Kaç kişiyle
evlendin?" diye sordu. Dünya : "Çok kişilerle evlendim"
dedi. Hz. İsa: "Hepsi seni boşadılar mı?" dedi. Dünya:
"Hayır, hepsini öldürdüm" dedi. (Bunun üzerine) Hz. İsa:
"Öyleyse geri kalan kocalarına yazıklar olsun; onlar nasıl
da geçmişlerden ibret almıyorlar?" diye buyurdu.
Ey Hişam, bedenin aydınlanması göze bağlıdır. Göz aydın
olursa bedenin hepsi aydın olur. Ruhun aydınlanması da akla
bağlıdır; kul akıllı olursa Rabbini tanır ve Rabbini
tanıdığında da dinini öğrenir; Rabbini tanımazsa dini de
kalmaz. Bedenin ancak ruh ile ayakta kalması gibi din de
ancak halis niyetle kalıcı olur. Halis niyet de ancak akıl
ışığıyla sebat bulur.
Ey Hişam, zıraat yumuşak yerde yapılır; kayanın üzerinde
değil. Hikmet de mütevazi kalpte yerleşir ve hayatını
sürdürür; mütekebbir kalpte değil. Allah-u Teala, tevazuyu
aklın vesilesi kıldığı gibi tekebbürü de cehaletin vesilesi
kılmıştır. Başını dik tutup tavana vuranın, başının
yarıldığını ve başını aşağıya dikenin ise tavanın
gölgesinden yararlandığını bilmiyor musun? Allah-u Teala da,
tevazu etmeyeni alçaltır, tevazu edeni ise yüceltir.
Ey Hişam, zenginlikten sonra fakirlik, ibadetten sonra günah
ne de kötüdür; bundan daha kötü de abid bir kulun, ibadetini
ter-ketmesidir.
Ey Hişam, yaşantı ancak iki kişi için hayırlıdır: "Dinleyip
anlayana ve konuşan alime."
Ey Hişam, kulların arasında akıldan daha üstün bir şey
taksim edilmemiştir (Allah-u Teala akıldan daha üstün bir
şey kullara vermemiştir). Akıllının uykusu, cahilin
(ibadetle meşgul olarak) gece uyumamasından daha üstündür.
Allah, bütün peygamberleri akıl ile, hatta onların akılları,
bütün mütefekkirlerin (fikri) çabasından daha üstün olacak
şekilde göndermiştir (başkaları, tüm çabalarına rağmen
onların aklına ulaşamamışlardır). Hiçbir kul, akletmedikçe,
Allah’ın farzlarından hiçbirini edâ edemez.
Ey Hişam, mü’mini suskun, gördüğünüzde ona yaklaşın. Çünkü o
hikmetli söz söyler. Mü’min az konuşur, çok amel eder.
Munafık da çok konuşur, az amel eder.
Ey Hişam, Allah-u Teala Hz. Davud’a şöyle vahyetti:
"Ey Davud, kullarıma de ki, benimle kendi aralarında
dünyaya aldanmış bir alimi vasıta kılmasınlar. Çünkü o alim
onları, beni anmak, beni sevmek ve bana niyazda bulunmaktan
alıkoyar. Bu çeşit alimler, kullarımın yolunu kesen yol
kesicilerdir. Onların en küçük cezası, bana münacaatta
bulunma tadını ve sevgisini kalplerinden çıkarmamdır."
Ey Hişam, kim büyüklenirse göklerin ve yerin melekleri ona
lanet eder. Kim kardeşlerine kibirlenir, onlara üstünlük
taslarsa Allah’a karşı gelmiştir; kendisinde olmayan bir
üstünlüğü iddia eden ise çabasını, hidayetine sebep olmayan
bir şey uğruna sarfetmiştir.
Ey Hişam, Allah-u Teala, Davud aleyhi’s-selâm’a
şöyle vahyetti:
"Ey Davud, ashabını şehvet sevgisinden sakındır ve (bunun
akıbetinden) korkut. Şüphesiz gönülleri dünya şehvetlerine
bağlı olanların kalpleri benden uzaktır."
Ey Hişam, dostlarıma karşı kibirlenmekten ve onlara ilmin
ile övünmekten sakın. Zira böyle yaparsan Allah sana gazap
eder. Allah’ın gazabından sonra da artık ne dünyanın sana
faydası olur ve ne de ahiretinin. Dünya hayatında, oturduğu
ev kendisine ait olmayan ve her an için göç etmeyi bekleyen
kimse gibi ol.
Ey Hişam, din ehli ile birlikte oturmak, dünya ve ahiret
şerefidir. Hayır sever akıllı kimse ile istişare etmek,
uğurluluk, bereket, olgunluk ve ilahi bir başarıdır. Hayır
sever akıllı, sana nasihat ettiğinde sakın muhalefet etme.
Çünkü bu tavır helak olmana sebep olur.
Ey Hişam, herkesle oturup kalkmak ve onlara ısınıp dostluk
kurmaktan sakın; emin birisini bulursan onunla dostluk kur
ve yırtıcı hayvanlardan kaçtığın gibi (emin olmayan) diğer
kimselerden kaç.
Akıllı adam, sevilmeyecek bir iş yaptığında Allah’tan
utanmalı ve Allah ona bazı nimetler tahsis ettiğinde de
başkalarını onda ortak kılmalıdır. İki iş karşına çıkar da
hangisinin daha hayırlı ve daha doğru olduğunu bilmezsen,
onlardan hangisinin heva ve hevesine daha yakın olduğuna bak
ve ona muhalefet et; çünkü doğru işlerin çoğu, heva ve
hevese muhalif olan şeylerdir. Hikmeti elde edip onu
cahillerin eline vermekten sakın.
Hişam; İmam aleyhi’s-selâm’a: "Eğer hikmeti talep
eden, fakat söylenen sözleri kavramaya akıl gücü yetmeyen
birisine rastlarsam ne yapayım?" diye sorunca, İmam
şöyle buyurdular:
Şefkatle nasihatta bulun; buna da kalbi sıkılırsa o zaman
kendini fitneye maruz kılma. Mütekebbirlerin reddinden
(inkârından) kork. Çünkü ilim, uykuda olanlara açıklanırsa
değersiz olur.
"Soru
sormasını bilen birini bulamadığımda ne yapayım?" diye
arzettiğimde de İmam şöyle buyurdular: Konuşmak ve
sözlerinin reddolunması belasından kurtulman için soru
soramamalarını ganimet bil. (Yani anlama ve idrak kabiliyeti
olmayan birisine hikmetli sözü söyleyip bir şey anlatmak
üzerinde ısrar etme).
Bil ki Allah mütevazileri, tevazuları miktarınca değil,
kendi kerem ve cömertliğine yaraşırcasına yüceltir; ve
korkanlara, kor-kuları miktarınca değil, kendi kerem ve
ihsanınca güvenlik bah-şeder. Hüzünlüleri de hüzünleri
miktarınca değil, rahmet ve şefka-tine yaraşırcasına huzura
kavuşturur.
Rauf ve Rahim olan Allah, dostlarına eziyet eden kimselerden
bile şefkat ve dostluğunu esirgemiyor. Öyleyse O’nun yolunda
eziyete maruz kalanlara nasıl davranacağını bir düşün! Yine
Allah’la düşmanlık eden kimsenin tövbesini kabul eden Tevvab
ve Rahim olan Allah’ın, O’nun rızasını kazanmak için çalışan
ve O’nun yolunda halkın düşmanlığına maruz kalan kimseye ne
yapacağını düşün!
Ey Hişam, kim dünyayı severse ahiret korkusu kalbinden
çıkar. Bir kula ilim verilir de dünya sevgisi kalbinde
artarsa, Allah’tan uzaklaşması arttığı gibi Allah’ın gazabı
da ona çoğalır.
Ey Hişam, akıllı, gücünün dışında olan şeyi terkeden
kimsedir. Doğru işlerin çoğu, nefsi isteklerin aksine
olanlardır. Uzun arzulu kimsenin ameli kötü olur.
Ey Hişam, ecelin gelişini görseydin artık uzun arzulara
kapılmazdın!
Ey Hişam, ihtirasdan sakın. Halkın elindeki şeylere göz
dikme. Halktan bir şey ummak fikrini kalbinde öldür. Çünkü
başkasına göz dikmek zilletin anahtarıdır ve bu tutum aklı
yok eder, yiğitliği çürütür, şerefi lekeler ve ilmi giderir.
Allah’a sığınmayı ve O’na tevekkül etmeyi unutma.
İsteklerinden alıkoymak için nefsinle cihad et. Nefsine
karşı cihad etmek düşmana karşı cihad etmek gibi sana
farzdır.
Hişam diyor ki: İmam aleyhi’s-selâm’a: "Hangi
düşmanla savaşmak daha farzdır?" diye arzettiğimde
şöyle buyurdular:
Sana daha yakın, daha şiddetli, daha zararlı, düşmanlığı
daha büyük, yakın olmasıyla birlikte daha gizli olan ve
düşmanları senin aleyhine tahrik eden kimseyle; yani
kalplerde vesvese etmekle görevli olan şeytanla savaşmak
daha farzdır.
Senin şeytana karşı düşmanlığın daha şiddetli olmalıdır; o,
seni helak etmek için senden daha dirençli olmamalıdır.
Çünkü şeytan güçlü olmasıyla birlikte senden daha zayıftır;
şerli olmasıyla birlikte zararı senden daha azdır. Sen
Allah’a sığınırsan doğru yolu bulmuş olursun.
Ey Hişam, Allah kime üç şeyi ikram ederse, ona lütfetmiştir:
"Heva ve hevesinin hakkından gelecek akıl, cehaletini
yenecek ilim, fakirlik korkusuna yetecek zenginlik.
Ey Hişam, bu dünyadan ve bu dünya ehlinden kork. İnsanlar
dünyada dört kısımdır: Heva ve hevesine uyan kararsız kişi;
ilmi arttıkça kibri artan, ilmi ve okumasını kendisinden
aşağıdakilere bir üstünlük ve imtiyaz vesilesi kılan kimse;
ibadetleri kendisinden az olanları tahkir eden ve (başkaları
tarafından) saygı görmek isteyen cahil abid; hak yolunu
tanıyan, o yolda kıyam etmek isteyen (fakat çeşitli
nedenlerden dolayı) aciz veya mağlub olan, ilmiyle amel
etmeye (halk arasında onu uygulamaya) gücü yetmeyen ve bu
durumla da daima mahzun ve kederli olan basiret sahibi alim;
işte bu, zamanının en faziletli ve üstün kişisidir.
Ey Hişam, hidayet ehlinden olman için aklı ve aklın
askerlerini, cehaleti ve askerlerini tanı!
Hişam diyor ki:
İmam aleyhi’s-selâm’a: "Canım sana feda olsun,
öğrettiğiniz şeyden başka bir şey bilmiyoruz."
dediğimde, İmam aleyhi’s-selâm şöyle buyurdular:
Ey Hişam, Allah-u Teala, ilk ruhani yaratık olan aklı,
arşının sağ tarafında kendi nurundan yarattı ve ona geri dön
buyurduğunda geri döndü; sonra gel dediğinde de geldi, bunun
üzerine Allah Teala buyurdu ki: "Seni yüce bir mahluk olarak
yarattım ve seni bütün mahluklara üstün kıldım. Daha sonra
cehaleti karanlık ve acı bir denizden yarattı. Cehalete geri
dön dediğinde geri döndü, (fakat) gel dediğinde gelmedi,
Allah-u Teala ona: "Tekebbür ettin" buyurdu ve onu
lanetledi. Daha sonra akıl için 75 asker tayin etti. Cehalet
de, Allah’ın akıl hakkındaki keramet ve bağışını görünce,
ona karşı kin beslemeye başladı ve şöyle dedi: "Ey Rabbim o
da benim gibi bir mahluktur, onu yarattın, ona ikramda
bulundun ve onu güçlendirdin, ben ise onun zıddıyım, ona
karşı bir gücüm yoktur; bana da, ona bağış-ladığın asker
miktarınca asker ver. Allah-u Teala buyurdu ki: "Evet,
(isteğini kabul ettim ama) eğer bundan sonra bana karşı
isyan edersen seni ve senin askerlerini kendi katımdan ve
rahmetimden kovarım; cehalet de: "Kabul ettim" dedi. Bunun
üzerine Allah-u Teala ona da yetmişbeş asker verdi.
Allah’ın akla bağışladığı yetmişbeş askerden biri olan
hayır, aklın yardımcısıdır. Allah, şerri de hayıra zıt
olarak yarattı, o da cehaletin yardımcısıdır.
AKIL VE CEHALETİN ASKERLERİ
İman Küfür
Tasdik Tekzip (yalanlamak)
İhlas Nifak
Ümit Ümitsizlik
Adalet Zulüm
Rıza Öfke (hoşnutsuzluk)
Şükür Nankörlük
Ye’s[25]
Tamah
Tevekkül İhtiras
Şefkat Katılık
İlim Cehalet
İffet Rezalet
Züht Rağbet
Yumuşaklık Ahmaklık
Korku[26]
Cür’et[27]
Tevazu Kibir
Ağırbaşlılık Acelecilik
Hilim Sefahet
Susmak Çok konuşmak
(Hakka) teslimiyet Büyüklenmek
Teslim Olmak Tekebbür
Afv Kin
Rahmet Kasvet
(sertlik)
Yakin Şek
Sabır Sabırsızlık
Bağışlamak İntikam
Zenginlik Fakirlik
Tefekkür Gaflet
Ezberlemek Unutmak
Sıla-i rahim[28]
Kat’i rahim[29]
Kanaat Açgözlülük
Eşitlik Esirgemek
Dostluk Düşmanlık
Vefa Hıyanet
İtaat Masiyet
Huzu Ululanmak
Selamet Bela
Anlamak Geri kafalı olmak
İrfan İnkâr
Mudaraa etmek Titiz olmak
Dürüstlük Hilekârlık
Kitman[30]
İfşa
Anne ve babaya iyilik Anne ve babaya asilik
Hakkı eda etmek Hakkı geciktirmek
Maruf (iyilik) Münker (kötülük)
Takıyye etmek Yaymak
İnsaf Zulüm
Sakınmak Haset
Temizlik Kirlilik
Hayâ Hayâsızlık
İtidal Aşırılık
Rahatlık Zorluk
Kolaylık Çetinlik
Afiyet Musibet
İtidal Tekasür[31]
Hikmet Heva ve hevese uymak
Vakar Hafiflik
Saadet Şakavet
Tövbe Günahta ısrar
Muhafaza Gevşeklik
Dua İstinkaf[32]
Çaba Tembellik
Sevinç Üzüntü
Ülfet Ayrılık
Cömertlik Cimrilik
Huşu Bencillik
Söz saklamak Söz taşımak
Mağfiret dilemek Gurur
Zekilik Ahmaklık
Ey Hişam, bu hasletler (aklın askerleri) ancak peygamber,
vasi veya Allah’ın, kalbini iman için imtihan ettiği
mü’minde bir arada bulunur. Ama diğer mü’minler de akılları
kâmil oluncaya ve cehalet askerlerinden kurtuluncaya dek
akıl askerlerinden ancak bazılarına sahip olurlar. Cehalet
askerlerinden kurtulduklarında peygamber ve vasilerle
birlikte en yüce derecede olurlar. Allah bizi ve sizi kendi
itaatına muvaffak eylesin.
HİKMETLİ SÖZLERİNDEN BAZILARI
Nafile namazlar, her mü’minin Allah’a yaklaşma vesilesidir.
Hac, her güçsüzün cihadıdır. Her şeyin bir zekâtı vardır,
bedenin zekâtı da müstehap oruçlardır.
Allah’ı tanıdıktan sonra, en büyük ibadet kurtuluşu (İmam
Mehdi’nin zuhurunu) beklemektir.
Allah’a hamd-u sena etmeden ve peygambere salat göndermeden
önce dua eden kimse, kirişsiz kemanla ok atan kişiye
benzer.
Allah’ın vereceği mükâfata yakini olan, cömertçe bağışta
bulunur.
Mutedil davranan, muhtaç olmaz.
Tedbir, maişetin yarısıdır.
İnsanlara kendini sevdirmek aklın yarısıdır.
Çok gam, ihtiyarlık getirir.
Acelecilik, cehaletin ta kendisidir.
Aile azlığı, iki kolaylıktan biridir.[33]
Anne ve babasını üzen, onlara asilik etmiştir.
Kim musibette, elini dizine veya elini eline vurursa
mükâfattan mahrum kalır. Musibetin sevabı, ancak musibet
sahibinin sabretmesine ve musibet vakti, "inna lillah ve
inna ileyhi raciun" (biz Allah’tanız ve O’na döneceğiz)
demesine bağlıdır.
İhsan, ancak dindar ve şerefli kimse için yapılırsa ihsan
sayılır.
Allah, ihtiyaç miktarınca yardım eder ve musibet miktarınca
da sabır verir.
Kim ifrat ve tefritten sakınır ve kanaat ederse nimeti baki
kalır. Kim de savurgan olur ve israf ederse nimeti yok olur.
Emaneti eda etmek ve doğruluk, rızık getirir.
Hıyanet ve yalan, fakirlik ve nifak doğrur.
Allah bir karıncayı, belaya mübtela etmek isterse ona iki
kanat verir, o da uçar, kuşlara yem olur.
İhsan ancak üç şartla kâmil olur: Küçük saymak, gizlemek ve
acele etmek. İyiliğini küçük sayan, kardeşini büyütmüştür;
onu büyük sayan da kardeşini küçültmüştür. Kim yaptığı
ihsanı gizlerse, işi değer kazanır. Kim sözünü verdiği şeyi
yerine getirmekte acele ederse, verdiği şey daha da hoş
olur.
HARUN-ÜR REŞİD İLE YAPTIĞI UZUN KONUŞMASINDAN BİR BÖLÜM
Harun kendisine ulaşan birtakım yalan sözler üzerine İmam
Musa ibn-i Cafer aleyhi’s-selam’ın tutuklanmasını
emretti. İmam aleyhi’s-selam, Harun’un meclisine
girdiğinde Harun, İmam’ın taraftarlarının yakışmaz
eylemlerle suçlandığı uzun bir şikayetnameyi İmam
aleyhi’s-selam’a verdi. İmam aleyhi’s-selam onu
gözden geçirdikten sonra şöyle buyurdu:
Ey Emir-el Mü’minin,[34]
biz daima aleyhimize isnat edilen iftiralarla denenip
sınanan bir aileyiz. Rabbimiz bağışlayan ve (sırları)
örtendir. Kullarının sırlarını, hesap vaktine kadar açmak
istememiştir; o gün ne mal ve ne de çocuklar bir fayda
sağlayacaktır; ancak Allah’a salim bir kalple gelenler
hariç.
Daha sonra İmam aleyhi’s-selam şöyle buyurdu:
Babam babasından, o da Ali aleyhi’s-selam’dan, o da
Peygamber salla’llâahu aleyhi ve alih’den şöyle
naklediyor: "Akraba akrabayla buluşup musafaha ettiklerinde
önce ıztırap meydana gelir. Sonra bu ıztırap yatışır. Eğer
Halife uygun görüyorsa benimle görüşüp musafaha etsin.
Harun tahtından aşağı inip sağ elini İmam’a uzatarak İmam’ın
sağ elinden tuttu, sonra İmam’a sarıldı ve sağ tarafında
oturtup şöyle dedi:
“Şehadet ediyorum ki siz doğru konuşansınız, babanız doğru
konuşandır, dedeniz doğru konuşandır ve Resulullah
salla’llâahu aleyhi ve alih de doğru konuşandır. İçeriye
girdiğinizde hakkınızda ulaşan haberlerden dolayı size çok
sinirlenmiştim. Fakat konuştuğunuzda ve el verdiğinizde
artık her şey kalbimden silindi ve size karşı olan öfkemin
yerini hoşnutluk aldı."
Harun bir müddet sustuktan sonra şöyle dedi: "Abbas ve
Ali hakkında soru sormak istiyorum.
Abbas, Resulullah’ın amcası ve babasının öz kardeşi
olmasına rağmen neden Ali, Peygamber’in mirasına ondan daha
evla oldu?"
İmam aleyhi’s-selam, Harun’a:
"Beni cevap vermekten muaf kıl" buyurdu.
Harun: "Vallahi muaf kılmam, cevap ver." dedi.
İmam aleyhi’s-selam: "Eğer beni muaf kılmıyorsan,
öyleyse bana güvence ver." buyurdular.
Harun: "Güvence verdim." dedi.
İmam aleyhi’s-selam buyurdu ki:
Peygamber
salla’llâahu aleyhi ve alih, hicret etmeye gücü olup
da hicret etmeyen kimseyi, mirastan mahrum kılmıştır. Senin
baban Abbas iman etti, fakat hicret etmedi. Ama Ali
aleyhi’s-selam hem iman etti ve hem de hicret etti...
Allah-u Teala (Kur’an’da) buyurmuştur ki: "İman edip de
hicret etmeyenler, onlar hicret edinceye kadar, sizin
onlarla hiçbir velayet (ve miras) ilişkiniz yoktur."[35]
Harun’un rengi değişip şöyle dedi:
"Neden siz, babanız Ali’ye intisab edilmiyor da (anne
tarafından) ceddiniz olan Resulullah salla’llâahu aleyhi
ve alih’e intisab ediliyorsunuz (kendinizi peygamberin
evladı biliyorsunuz)?"
İmam Musa Kazım aleyhi’s-selam şöyle buyurdu:
Allah-u Teala, Meryem oğlu İsa Mesih’i, Hz. İbrahim
peygambere, insan eli dokunmayan bakire annesi Meryem
vasıtasıyla isnat etmiştir. Allah Kur’an’da buyuruyor ki:
Onun (İbrahim’in) soyundan Davud’u, Süleyman’ı, Eyyub’u,
Yusuf’u, Musa’yı ve Harun’u doğru yola hidayet ettik ve biz,
iyilik edenlere böylece mukafatlandırırız. Ve Zekeriyya’yı,
Yahya’yı, İsa’yı ve İlyas’ı da (hidayet ettik). Onların
hepsi salihlerdendir."[36]
Allah-u Teala Hz. İsa’yı, yalnız annesi vasıtası ile Halili
İbrahim’e isnat etmiştir. Nitekim Davud, Süleyman, Eyyub,
Musa ve Harun aleyhi’s-selam da baba ve anneleri
yoluyla Hz. İbrahim’e isnat edilmiştir. Allah-u Teala’nın
Hz. İsa’yı, yalnız anne vesilesi ile Hz. İbrahim’e isnat
etmesi, Hz. İsa için yüce bir makam ve fazilettir. Allah-u
Teala, Hz. Meryem kıssasında da şöyle buyurmuştur:
"Melekler, ya Meryem, Allah gerçekten de seni seçti, arıttı
ve alemlerdeki kadınlara üstün kıldı."[37]
(Bu üstünlük) başka insan aracılığı olmaksızın Hz. İsa
vesile-siyle olmuştur. Böylece Rabbimiz Hz. Fatıma’yı da
seçti, onu tertemiz kıldı ve cennet ehlinin gençlerinin
efendileri olan Hasan ve Hüseyin vesilesi ile de onu
alemlerdeki bütün kadınlardan üstün kıldı.
Harun bu sözlerden rahatsız olup şöyle dedi: “İnsanın humusu
sahibine vermemesi sebebiyle annesi veya babası tarafından
ona (nütfesine) bir bozukluğun dahil olduğunu nerden
çıkarıyorsunuz.?"
İmam aleyhi’s-selam:
"Bu öyle bir meseledir ki senden başka hiçbir sultan bundan
sual etmemiştir. Ey Emir-el Mü’minin, ne Teym, ne Adiy (Ebu
Bekir ve Ömer) ve ne de Beni Ümeyye halifelerinden hiçbir
kimse, bu meseleden suâl etmemiştir; bu sırrın açılmasını
benden isteme."
Harun: "Eğer sırrın senin tarafından açıldığını öğrensem,
verdiğim güvenceyi geri alırım." dedi.
İmam aleyhi’s-selam da:
"Bunu kabul ediyorum." buyurdu.
Harun:
"Zındıklar (Allah ve ahirete inanmayanlar) İslam’da
çoğalmıştır, bize ulaşan haberlere göre onlar sizlere
mensuptur; siz Ehl-i Beyt’in nazarına göre "Zındık kimdir?"
dedi.
İmam aleyhi’s-selam:
"Zındık Allah’ı ve Resulünü inkar eden yani Allah'a ve
Re-sul'üne düşmanlık eden kimselerdir. Allah-u Teala
buyuruyor ki:
"Allah’a ve ahiret gününe inanan bir topluluğu Allah ve
peygamberine karşı düşmanlık ve muhalefet eden birisini
sever bulamazsın ve isterse onlar, babaları, yahut oğulları,
yahut kardeşleri, yahut da aşiretlerinden olsun..."[38]
Mülhid de, tevhidden ilhada (dinsizliğe) yönelen
kimselerdir."
Harun: "Söyle bakalım, ilk mülhid ve zındık olan kimdir?"
dedi.
İmam aleyhi’s-selam:
"Gökte, ilk mülhid ve zındık olan, şeytan-ı laindir;
Allah’ın seçkin kulu olan Hz. Adem’e karşı kibirlenip şöyle
dedi: "Ben ondan daha hayırlıyım, beni ateşten halkettin,
onu ise balçıktan yarattın."[39]
Şeytan, Rabbinin emrinden çıkıp mülhid oldu. Ve onun soyu bu
ilhadı, kıyamete kadar birbirlerinden miras aldılar."
Harun: "Şeytan’ın soyu da var mıdır?" deyince, İmam
aleyhi’s-selam: "Evet vardır." buyurdu. "Allah’ın
(şu) kelamını duymamış mısın?
An o zamanı ki biz meleklere, Adem’e secde edin dedik
iblisten başka hepsi secde etti; o, cin taifesindendi ve
Rabbinin emrinden çıktı. Beni bırakıp da onu ve soyunu, dost
mu ediniyorsunuz? Halbuki onlar, size düşmandır; Allah’ı
bırakıp şeytanı dost edinmek, zalimler için ne de kötü bir
muameledir. Ne göklerle yerin yaratılışına tanık ettik
onları ve ne de kendilerinin yaratılışına; insanları doğru
yoldan saptıranları da yardımcı edinmem."[40]
Onlar, Hz. Adem’in soyunu, yaldızlı saçma sözleri ve
yalanları ile saptırıyorlar, (bununla birlikte) Allah’ın
birliğine de şehadet ediyorlar. Nitekim Allah-u Teala onlar
hakkında şöyle buyurmuştur:
"Eğer onlardan, "gökleri ve yeri kim yarattı?" diye soracak
olsan elbette "Allah" diyecekler. De ki, bütün hamdlar
Allah’a mahsustur. Fakat onların çoğu bilmezler."[41]
Yani onların cevabı, telkin, âdet ve dilde söylemekten başka
bir şey değildir. İlmi olmayan bir kimse, şehadet etse de
yine şek, hased ve inat içerisindedir. Bunun için araplar
şöyle diyor: "Bir şeye cahil olan, ona karşı düşman olur.
Bir şeyi aczinden terkeden de onu ayıplar ve onu inkâr
eder." Bu onun cahilliğinden kaynaklanır.
(İmam aleyhi’s-selam’ın, Kadı Eb-u Yusuf ile de uzun
bir konuşması vardır, fakat kitabın mevzusuna uygun olmadığı
için onu nakletmedik.)
Daha sonra Harun şöyle dedi:
"Babalarının hakkı hürmetine, işlerimizin akışı hakkında
kapsamlı ve kısa (yani her konuda sorunlarımıza çözüm yolu
olabilecek bazı) sözler buyurunuz."
İmam aleyhi’s-selam: "Evet olur." dedi. Kağıt kalem
getirdiler ve İmam şöyle yazdı:
"Bismillahirrahmanirrahim.
Dinlerin bütün meseleleri dört kısımdır:
1- İhtilafı olmayan ve ümmetin de zaruretine icma ettiği ve
kendisine ihtiyaç duyduğu (kesin ve açık) meseleler.
2- İttifak edilmiş hadisler ki, her şüphenin sunulması
gereken mercidir ve her hadisenin hükmü ondan çıkarılır ve
bu ise bütün ümmetin ittifak ettiği hususlardandır.
3- Şek ve inkâr edilmesi mümkün olan meseleler ki bunların
yolu, ehlinden izah istemektir. Bu çeşit meselelerde
görüşünü izhar etmek isteyen, te’vil ve tefsirine ittifak
edilmiş Allah’ın kitabından veya hiçbir ihtilafı olmayan
sünnetten delil getirmelidir.
4- Akılların, doğruluğunu te’yid ettiği, ümmetin has ve
ammesinin de onda hiçbir şekke ve inkâra gitmeyeceği bir
kaide.
Bu iki mesele (icmai ve kesin olan meseleler ile şüpheli
olan meseleler), tevhid ve tevhitten aşağıdaki meselelerin,
sıyrık diyeti ve ondan üstteki meselelerin tümünü
içermektedir. Öyleyse karşılaştığın her dini meseleyi,
delili senin için sabit olursa kabul et; doğruluğu gizli
kalan meseleleri ise reddet. Kim bu üç meseleden (icma
edilen mesele, ittifak edilen sünnet ve aklın, doğruluğunu
te’yid ettiği kaideden) birini sözünün isbatı için ikame
ederse en üstün ve açık bir delil ikame etmiştir. Allah,
Teala Peygamber’ine şöyle buyurmuştur: "De ki en üstün
ve apaçık delil, Allah’ındır. Eğer o dileseydi elbette
hepinizi doğru yola sevk ederdi."[42]
Apaçık bir delil cahile sunulsa alimin, ilmi ile onu
anladığı gibi cahil de cehaleti ile onu anlar. (Fıtrata
uygun kesin delillerin doğruluğunu herkes bilir ve tasdik
eder.) Çünkü Allah adildir; zulüm yapmaz; kullarına
bildikleri şeyle kanıt getirir ve onları anladıkları şeye
davet eder; bilmedikleri ve anlamadıkları şeye değil."
Bu görüşmeden sonra Harun, İmam’ı mükâfatlandırıp geri
gönderdi.
(Bu konuyla ilgili hadis çok uzundur. Fakat biz bu
miktarıyla yetindik).
HİKMET, ÖĞÜT, ZÜHT VE TAKVA HAKKINDAKİ KISA SÖZLERİ
1- Allah’ı tanıyan kimsenin, Allah’ı rızık vermeyi
geciktiren bilmemesi, kaza ve kaderinde de O’nu suçlamaması
gerekir.
2- "Yakin nedir?" diye sorduklarında şöyle
buyurdular:
"Allah’a tevekkül etmek, O’na teslim olmak, kaza ve kadere
rıza göstermek ve işleri Allah’a bırakmaktır."
3- Abdullah ibn-i Yahya şöyle diyor:
Bir mektupta İmam’a: "Allah’ın ilminin nihayeti
miktarınca O’na hamd olsun." diye yazdım. İmam
aleyhi’s-selam da cevapta bana şöyle yazdılar: "İlminin
nihayeti miktarınca deme! Çünkü Allah’ın ilminin (haddi ve)
nihayeti yoktur. Fakat rızasının nihayeti miktarınca de!"
4- Bir adam: "Cömert kimdir?" diye sorduğunda, şöyle
buyurdular:
"Sorunun iki şıkkı vardır. Eğer sorun mahluk hakkında ise
cömert, Allah’ın kendisine farz kıldığı şeyi ödeyen
kimsedir. Cimri de Allah’ın farz kıldığı şeyi cimrilik
yaparak ödemeyen kimsedir.
Eğer bu sorudan Allah’ı kasdediyorsan Allah bağışta bulunsa
da, bulunmasa da, verse de vermese de cömerttir. Çünkü
bağışta bulunursa, hakketmediğin bir şeyi bağışlamıştır;
bağışta bulunmasa da yine hakketmediğin bir şeyi
esirgemiştir."
5-Dostlarından birine şöyle buyurdular:
Ey adam, Allah’tan kork. Helak olmana sebep olsa bile hakkı
söyle. Çünkü (gerçekte) kurtuluşun ondadır. Ey adam,
Allah’tan kork; kurtulmana sebep olsa bile batılı terket.
Çünkü (gerçekte) helakın ondadır!
6- İmam aleyhi’s-selam’ın vekili kendisine:
"Vallahi ben size hıyanet etmedim." dediğinde şöyle
buyurdular: "Hıyanet etmen de, malı korumaman da benim için
aynıdır (Çünkü her halukârda mal senin elinde zayi
olmuştur.) Ama hıyanet senin için çok kötüdür."
7- Sakın Allah’a itaat yolunda malını esirgeme. Çünkü onun
iki katını Allah’ın masiyetinde (günah yolunda) harcarsın.
8- Mü’min, (iman ve bela açısından) terazinin iki kefesi
gibidir; imanı arttıkça belası da çoğalır.
9- Bir kabrin kenarında durup şöyle buyurdular:
Sonu böyle olan bir şeyin (dünya hayatının) evvelinden ona
gönül bağlamamak gerekir. Evveli de böyle olan şeyin
(ahiretin) sonundan korkmak gerekir.
10- Kim Allah’ın künhü hakkında konuşursa helak olur. Kim
riyaset talep ederse helak olur. Kim de bencilliğe
kapılırsa helak olur.
11- Dünya ve din için çalışmak zorlaşmıştır; dünyaya gelince
elini ona uzatmadan, senden önce bir facirin ona
sahiplendiğini görürsün. Ahiret azığına gelince de onu elde
etmek için sana yardım edecek bir yardımcı bulamazsın.
12- Dört şey vesveseden (nefs ve şeytanın meydana getirdiği
ruhî ıztıraptan) kaynaklanır: "Toprak yemek, balçığı
ufalamak (onunla oynamak) dişlerle tırnağı kesmek ve sakalı
ağıza almak."
Üç şey gözü aydınlatır: Yeşilliğe bakmak, akar suya bakmak
ve güzel yüze bakmak.
13- Güzel komşuluk, komşuya eziyet etmemek değildir; güzel
komşuluk, eziyete tahammül etmektir.
14- Kendinle kardeşin arasındaki saygınlığı yok etme; ondan
birazını baki bırak. Çünkü saygınlığın yok olması, hayânın
yok olmasıdır.
15- Çocuklarından birisine şöyle buyurdular: "Aziz evlâdım,
Allah-u Teala’nın seni nehyettiği masiyette görmesinden ve
seni emrettiği itaatte görmemesinden sakın. (Allah’a kulluk
etmede) Gayretli ve ciddi ol. Yine de Allah’ın ibadet ve
itaatında kendini kusursuz görme. Çünkü Allah’a gerektiği
şekilde ibadet etmek mümkün değildir. Şaka yapmaktan sakın.
Çünkü şaka, imanın nurunu giderdiği gibi yiğitliğini de
hafifletir. Usanmak ve tembellikten sakın. Çünkü bunlar
dünya ve ahiret nasibinden seni alıkoyar.
16- Zulümün hakka galip olduğu zamanda hiç kimsenin başka
birisine, -onda iyilik görmedikçe- iyi zanda bulunması doğru
değildir.
17- Eşin ve küçük çocuk hariç diğer hiçbir kimsenin ağzından
öpmek câiz değildir.
18- Zamanınızı dörde ayırmaya çalışın: Bir bölümünü Allah’la
münacat etmeye, bir bölümünü geçiminizi sağlamaya, bir
bölümünü ayıplarınızı size bildiren kardeşlerinizi ve
gönüllerinde size karşı samimiyetleri olan güvenilir
insanları ziyaret etmeye ve bir bölümünü de haramlar
dışındaki zevklere ki, bu (sonuncu) bölümle, diğer üç bölümü
yapmaya kadir olursunuz.
Kendinize fakirliği ve uzun ömrü telkin etmeyin. Çünkü
kendisine fakirliği telkin eden cimri olur, uzun ömür telkin
eden de ihtiraslı olur.
Yiğitliği lekelemeyecek ve israf da olmayacak miktarda helal
şeylerden yararlanmakla dünyadan kendiniz için bir pay
ayırın; bunu da dini işleriniz için yardımcı kılın. Çünkü
şöyle bir hadis nakledilmiştir: "Kim dünyasını, dini için
veya dinini dünyası için terkederse bizden değildir."
19- Allah’ın dininde fakih olun. (Dini iyice anlamaya
çalışın.) Çünkü dinde fakih olmak basiretin anahtarıdır,
ibadetin kemalidir, din ve dünyanın yüce makam ve
derecelerine ulaşmak için de bir vesiledir. Fakihin, abide
olan üstünlüğü, güneşin yıldızlara olan üstünlüğü gibidir.
Kim din hususunda fakih olmazsa Allah onun, hiçbir amelini,
beğenmez.
20- Ali ibn-i Yaktin’e şöyle buyurdular:
Sultanın emrinde çalışmanın sadakası, mü’min kardeşlere
yardımda bulunmaktır.
21- İnsanlar, önceden yapmadıkları yeni günahlar icat
ettikçe Allah da onlara tanımadıkları yeni belaları musallat
eder.
22- Yönetici adil olduğunda, onun (Allah katında) mükâfatı
olur; senin de şükretmen gerekir. Yönetici zalim olduğunda
da onun günahı olur; senin de sabretmen gerekir.
23- Eb-u Hanife şöyle diyor: "Hz. Cafer Sadık’ın
zamanında hacca gittim. Medine’ye varınca İmam Sadık’ın
evine gittim. Salonda oturup içeriye giriş iznini
bekliyordum.
Bu esnada yeni yürümeye başlıyan bir çocuk dışarı çıktı.
Ona: "Ey çocuk, sizin şehrinizde yabancı birisi nerde
dışarı çıkabilir?’’ dedim.
Çocuk bana: "Müsaadenizle" dedi. Daha sonra duvara
yaslanarak oturdu ve şöyle dedi:
"Nehir kıyılarından, ağaçların meyvasının döküldüğü yerden,
camilerin avlusundan ve caddenin ortasından sakın; bir
duvarın arkasına saklan, elbiseni yukarı topla, yüzün ve
arkan kıbleye doğru olmasın da artık istediğin yere otur."
Çocuğun sözleri beni şaşırttı. “(Bunun üzerine) ismin
nedir?" diye sordum.
"Ben, Musa ibn-i Cafer, ibn-i Muhammed, ibn-i Ali, ibn-i
Hüseyn, ibn-i Ali, ibn-i Ebi Talib’im" dedi.
Ona: "Ey çocuk, günah kimdendir?" dediğimde de şöyle
dedi:
"Günah üç durumdan hariç değildir. Ya Allah’tandır, oysa ki
O’ndan değildir. Çünkü yaratıcının, kula yapmadığı bir işten
dolayı azap etmesi O’na yakışmaz. Veya hem Allah’tandır, hem
de kuldan; oysa ki böyle de değildir. Çünkü güçlü ortağın,
güçsüz ortağa zulüm yapması yakışmaz. Ya da kuldandır;
doğrusu da budur. Eğer Allah affederse, O’nun kerem ve
bağışıyladır. Ama cezalandırırsa, kulun günah ve suçundan
dolayıdır."
Ebu Hanife diyor ki: "Artık Hz. Sadık ile görüşmeden geri
döndüm ve bununla yetindim.
24- Ebu Ahmed el-Horasani, İmam Kâzım aleyhi’s-selam’a
şöyle arzetti: "Küfür mü daha kadimdir, yoksa şirk mi?"
İmam aleyhi’s-selam buyurdular ki: "Senin bu
sorularla ne işin vardır? Senin insanlarla tartışman
kararlaştırılmamıştı."
"Hişam ibn-i Hakem, bu soruyu sizden sormamı emretti."
dedim.
İmam aleyhi’s-selam buyurdular ki:
"Ona de ki: Küfr, şirkten daha kadimdir; ilk kâfir olan,
İblis’tir. Nitekim Kur’an şöyle buyuruyor: "(Şeytan)
secde etmekten çekindi, tekebbür etti ve kâfirlerden oldu."
Küfür bir şeydir; ama şirk, birini (yani Allah’ı) isbat
ederek diğerini O’na ortak koşmaktır."
25- İmam aleyhi’s-selam iki kişinin birbirlerine
sövdüğünü görünce şöyle buyurdular: "Sövmeyi ilk başlatan
daha zalimdir; kendi günahı ve arkadaşının günahı -mazlum
olan kendi haddini aşmadıkça- onun üzerinedir."
26- Kıyamet günü bir münadi şöyle nida eder: "Ey insanlar,
mükâfatı Allah’a ait olan kimse ayağa kalksın". Başkalarını
af ve kendisini ıslah eden kimseden başka hiç kimse ayağa
kalkmaz; işte böyle bir kimsenin mükâfatı Allah’a aittir.
27- Güzel ahlaklı cömert, Allah’ın sığınağındadır; Allah onu
cennete dahil etmedikçe ondan vazgeçmez. Allah cömert
olmayan hiçbir peygamber göndermemiştir. Babam vefat
edinceye kadar daima cömert ve güzel ahlaklı olmayı bana
tavsiye ediyordu.
28- Sindi ibn-i Şahik[43]
İmam aleyhi’s-selam’ın vefat vakti ulaşınca:
"Müsaade edin ben sizi (kendi malımdan) kefenliyeyim."
dedi. İmam aleyhi’s-selam buyurdular ki:
Biz öyle bir Ehl-i Beyt’iz (öyle bir ailedeniz) ki
yaptığımız ilk hac (masrafları), hanımlarımızın mihirleri ve
kefenlerimiz en temiz mallarımızdan olmalıdır.
29- İmam Musa Kâzım aleyhi’s-selam Fazl ibn-i Yunus’a
şöyle buyurdular: "Hayır ulaştır, hayır söz söyle ve
taklitçi olma."
“Taklitçi ne demektir?”
dediğinde buyurdular ki:
"Ben bu insanlarlayım ve onlardan biriyim, deme. (Yani
müstakil düşünmeye çalış.) Resulullah şöyle buyurmuştur: Ey
insanlar, iki yol vardır: Hayır yolu ve şer yolu; şer yolu,
senin nazarında hayır yolundan daha sevimli olmamalıdır.
30- Rivayet olunmuştur ki, İmam Kâzım aleyhi’s-selam
(bir gün), çirkin ve siyah bir köleyle karşılaştı, ona selam
verip yanında oturdu ve bir müddet onunla konuşmaya daldı.
Ayağa kalkıp ayrılmak istediğinde ondan, bir ihtiyacı
olduğunda kendisine müracaat etmesini istedi.
Bir adam İmam’a: "Ey Resulullah’ın oğlu, siz böyle bir
adamın yanında oturup onun ihtiyacını mı soruyorsunuz? Oysa
ki o size daha muhtaçtır (yani onun, sizin yanınıza gelmesi
gerekir)." dedi.
İmam şöyle buyurdu: "O adam da Allah’ın kullarından bir
kuldur, Allah’ın kitabında bir kardeştir, Allah’ın mülkünde
bir komşudur, biz onunla, babaların en iyisi olan Hz. Adem
ve dinlerin de en üstünü olan İslam dininde ortağız.
Zamanın, bir gün de bizi ona muhtaç etmesi ve ona tekebbür
ettikten sonra karşısında boyun eğmeyi bize göstermesi
mümkündür." Sonra şöyle buyurdu: "Biz, bizimle ilişki
kurmaya layık olmayan bir kimseyle, arkadaşsız kalmayalım
diye ilişki kurarız.’’
31- Üç şeyin dışında diğerine ağız açmak uygun değildir:
"Ödenilmeyecek kan parası, ağır borç, zelil ve perişan
olmaya sebep olan ihtiyaç."
32- Güçsüze yardım etmen en iyi sadakadır.
33- Akıllının cahile şaşırmasından daha çok cahil akıllıya
şaşırır (ve onun davranışlarına hayret eder).
34- Musibet, sabreden kimseye birdir, sabretmeyen kimseye
ise ikidir.
35- Zulmün zorluğunu, (ancak) zulme uğrayan kimse anlar.