2- EBU CAFER MUHAMMED İBN-İ -İ NU'MAN AHVEL’E[1]
ÖĞÜTLERİ
Ebu Câfer diyor ki , İmam Sadık aleyhi's-selâm bana
şöyle buyurdu: Allah-u Teâla, Kur’ân’da bazı grupları
sırları ifşâ etmek suçuyla kınamıştır. "Canım sana feda
olsun, Kur'ân'ın neresinde kınamıştır." dediğimde, “şu
ayette” diye buyurdu: "Kendilerine güven veya korku
haberi geldiğinde (derhal) onu yayarlar."[2]
İmam Sadık aleyhi's-selâm daha sonra şöyle buyurdu:
Sırlarımızı ifşâ eden, üzerimize kılıç çeken kimse gibidir.
Gizli ilimlerimizi (sırlarımızı) duyup da onu ayakları
altına gömen (gizleyen) kula Allah rahmet etsin. Allah'a
andolsun ki, ben sizin kötülerinizi, baytarın hayvanı
tanımasından daha iyi tanırım. Sizin kötüleriniz, Kurân'ı
kötü ve hoşa gitmeyecek bir şekilde okuyan, namazı vaktin
sonunda kılan, ve dillerini korumayan kimselerdir. Bil ki,
Hasan ibn-i Ali aleyhüma’s-selam, ihanete uğrayıp
insanlar etrafından dağıldığında, işi Muâviye'ye bıraktı;
derken aşırı giden ve bu barıştan öfkeli dolayı olan şiiler
İmam'a: "Aleyk-es selam ya müzillel mü’minin" (Aleyk-es
selam ey mü’minleri zelil eden!) diye selam veriyorlardı.
İmam Hasan alehi's-selâm da cevaben: "Ben mü’minleri
zelil eden değil aziz edenim. Sizin onlara karşı savaşmaya
gücünüzün olmadığını görünce, canımızın korunması için böyle
yaptım. Nitekim o alim (Hz.Hızır a.s), fakirlerin gemisini
(sahiplerine kalması ve düşmanların eline düşmemesi için)
deldi. Ben de kendi canımı ve sizlerin canını korumak için
böyle yaptım." diyordu.
Ey Nu'man oğlu! Ben bazen sizlerden bazınıza (gizli) bir söz
söylüyorum, o da o sözü yayıyor; böyle yaptığı için ona
lanet etmeyi ve ondan uzak durmayı caiz biliyorum.
Babam buyuruyordu ki: “Takiyye'den daha fazla gözü
aydınlatan ne var? Takiyye mü’minin siperidir. Takiyye
olmasaydı Allah'a ibadet olunmazdı."
Allah buyuruyor ki: "Mü’minler, mü’minleri bırakıp da
kâfirleri dost (yönetici) edinmesinler. Kim böyle yaparsa,
Allah'la hiçbir ilişkisi yoktur. Ancak onlardan çekinirseniz
(takiyye ederseniz) o başka"[3]
Ey Nu'man oğlu! Münakaşadan sakın; çünkü münakaşa amelini
boşa çıkarır. Cedel ve tartışmadan kaçın; zira tartışma seni
helak eder. Aşırı düşmanlıktan da uzak ol; çünkü aşırı
düşmanlık seni Allah'tan uzaklaştırır.” İmam
alehi's-selâm daha sonra şöyle buyurdu:
Sizden önceki kimseler susmayı öğreniyorlardı, oysa sizler
konuşmayı öğreniyorsunuz. Onlardan biri âbid olmak
istediğinde bu işe başlamadan önce on yıl susmayı
öğreniyordu; bu işi başarıp susmaya sabredebildiğinde
ibadete başlıyordu. Aksi takdirde, ben istediğim işin ehli
değilim, diyordu. Ancak uzun bir müddet, çirkin söz
söylemekten çekinen ve batıl bir hükümette eziyetlere karşı
tahammül eden kimse kurtulur. Bunlar, gerçekten asaletli,
seçilmiş kimseler ve velilerdir; onlar, mü’minlerin ta
kendisidir. Benim en fazla nefret ettiğim kimse riyaset
isteyen, söz taşıyan ve kardeşlerine haset eden kimselerdir;
ne onlar bendendir ne de ben onlardanım. Bizim dostlarımız,
ancak emrimizden çıkmayan, her işte bizi izleyen ve bize
uyan kimselerdir.”
Daha sonra da buyurdu ki: Allah'a ant olsun ki, eğer
sizlerden biri Allah yolunda yeryüzü dolusu altın sadaka
verir ve sonra da bir mü’mine haset ederse, o altınlarla
cehennemde dağlanır.
Ey Nu'man oğlu! ifşacı (sırlarımızı yayan kimse) bizi
kılıçla öldüren kimse gibi değildir; onun günahı bizimle
kılıçla savaşandan daha büyük ve daha fazladır.
Ey Nu'man oğlu! bizim söylemediğimiz bir hadisi bizim
adımıza nakleden kimse, bizi yanlışlıkla değil, kasıtlı
olarak katletmiştir.
Ey Nu'man oğlu! zulüm hükümetinde kendi yolunda git;
korktuğun tehlikeli insanlara da selam verip hoş karşıla.
Zira hükümete karşı çıkan kimse kendisini ölüme atarak helak
etmiş olur. Allah buyuruyor ki: "Kendi elinizle,
kendinizi tehlikeye atmayın"[4]
Ey Nu'man oğlu! biz öyle bir Ehl-i Beyt'iz ki, şeytan daima
bizden ve bizim dinimizden olmayan kimseleri bizim aramıza
sokmaktadır; şeytan onu (Şia ve ashabımız adına) yüceltti mi
ve insanlar onları tanıyıp sözlerine kulak verdi mi artık
aleyhimize yalan söylemeyi ona emreder, onlardan biri
gittiğinde de onun yerine başkasını getirir.
Ey Nu'man oğlu! Kim (bilmediği) ilmi bir sorunun cevabında,
"bilmiyorum" derse ilmin yarısını elde etmiştir (ilmin
hakkını eda etmiştir).
Mü’min bulunduğu yerde oturduğu sürece, kinli olabilir;
fakat yerinden kalktığında kin de kalbinden çıkar.
Ey Nu'man oğlu! alim bildiği her şeyi sana söyleyemez.
Bunlar, Allah'ın Cebrail aleyhi’s-selâm’a, Cebrail
aleyhi’s-selâm’ın Muhammed salla'llâhu aleyhi ve alih'e,
Muhammed salla'llâhu aleyhi ve alih'in Ali
aleyhi’s-selâm’a, Ali alehi's-selâm'ın Hasan
aleyhi’s-selâm’a, Hasan'ın Hüseyn aleyhi’s-selâm’a,
Hüseyn'in Ali (Zeynel Abidin) alehi's-selâm’a, Ali
(Zeynel Abidin)’in de Muhammed (Bâkır) alehi's-selâm’a,
Muhammed(Bâkır)'ın de sırrını söylediği kimseye (burada İmam
Sadık alehi's-selâm kendisini kasdediyor) buyurmuş
olduğu sırlardır. Öyleyse acele etmeyin. Allah'a andolsun ki
bu işin gerçekleşmesi (Peygamber Ehl-i Beyt’inin kurtuluşu
ve adaletli bir hükümetin kurulması) üç defa yaklaşmıştı;
ama onu ifşa etmenizle Allah onu erteledi. Allah'a andolsun
ki, düşmanınızın sizden daha iyi bilmediği hiç bir sırrınız
yoktur.
Ey Nu'man oğlu! Emrimden çıktığın için kendine acı! Sırrımı
ifşa etme. Said oğlu Muğayre,[5]
babamın aleyhine yalan söyledi ve sırrını ifşa ettı; Allah
da demirin kızgınlığını ona tattırdı. Eb-ul Hattab da, benim
aleyhimde yalan söyledi, sırrımı açığa vurdu; derken Allah-u
Teâla, demirin şiddetli sıcaklığını ona da tattırdı.
Allah-u Teâla, sırlarımızı gizli tutan kimseyi, yaptığı
işten dolayı dünya ve ahirette ziynetlendirir, payını
bağışlar, onu demirin kızgınlığı ve zindanın darlığından
korur.
İsrâiloğulları, öyle bir kıtlığa duçar oldular ki hayvan ve
çocukları helak oldu. Musa ibn-i İmran aleyhi’s-selâm
Allah'a münacatta bulundu; Allah-u Teâla Hz. Musa'ya şöyle
hitap etti: "Ey Musa, bu kavim açıkça zina ediyor, faiz
yiyiyor, havraları onarıp zekâtı hiçe sayıyor. (İşte bunun
için azaba müstahak oldular.) Hz. Musa: "Allah'ım kendi
rahmetinle onlara lutfet. Çünkü onlar hakkı
kavrayamıyorlar." dedi. Bunun üzerine Allah-u Teâla
Hz.Musa'ya şöyle vahyetti: "Ben kırk günden sonra onlara
yağmur gönderip imtihan edeceğim; (bu vaat gizliydi fakat
bazıları bundan haberdar olur olmaz) bunu ifşa edip
yaydılar; işte bunun için kırk yıl yağmur onların üzerine
yağmadı: Sizin de işiniz (zalim hükümdardan kurtulmanız)
yaklaşmıştı; ama toplantılarınızda onu ifşa ettiniz (böylece
de kurtuluşunuz ertelendi.)
Ey Ebu Câfer (Nu'man oğlu)! Sizin halk ile ne işiniz var
(neden maslahata riayet etmeksizin onları kendi mezhebinize
çağırıp kendinizi onlara tanıtıyorsunuz) onları kendi
hallerine bırakın. Hiç bir kimseyi bu işe (şiiliğe) davet
etmeyin. (Zira bu tutum sebepsiz sıkıntıya düşmenize sebep
olur). Allah'a andolsun ki eğer yer ve gök ehli birleşip,
Allah'ın hidayet olmasını dilediği bir kulu, saptırmak
isteseler saptıramazlar. Halkın yakasını bırakın. Hiç
biriniz, “kardeşim”, “amcam”, “komşum” demesin. Allah-u
Teâla, hayır ulaştırmayı dilediği kulun ruhunu temizler;
öyle ki hak ve güzel bir söz duyar duymaz, onu kabul eder ve
kötü bir söz duyar duymaz onu reddeder. Daha sonra Allah-u
Teâla onun kalbine, halini düzeltecek bir kelime ilham eder.
Ey Nu'man oğlu! Eğer kardeşinin seninle samimi dost olmasını
istiyorsan onunla şaka yapma; münakaşa etme; ona karşı
övünme ve ona karşı düşmanlık yapma. Sırlarını dostuna açıp
söyleme; ancak düşmanının haberdar olmasıyla sana zararı
olmayacak sırlar olursa o başka; Çünkü dostun da bir gün
düşman olabilir.
Ey Nu'man oğlu! bir kulda üç sünnet olmadıkça mü’min olamaz:
Allah'ın’dan bir sünnet, Peygamber'inden bir sünnet ve
İmam’ından bir sünnet. Allah’tan olan sünnet, sırları
(mümkün oldukça) gizlemektir. Nitekim Allah-u Teâla, kendi
hakkında şöyle buyurmuştur: "O gaybı bilendir; kendi
gaybını kimseye izhar etmez."[6]
Peygamber’den olan sünnet, halkla iyi geçinmek ve onlara
doğru bir ahlakla davranmaktır. İmam’dan olan sünnet de,
Allah kurtuluş verinceye kadar zorluk ve sıkıntıda sabırlı
olmaktır.
Ey Nu'man oğlu, beliğ konuşmak, insanın dilinin
keskinliğiyle olmadığı gibi saçma söz söylemekle de
değildir; belağat, maksadı anlatmak ve delili bulmaktır.
Ey Nu'man oğlu! kim evliyaullaha küfreden bir kimsenin
yanında oturursa günah işlemiştir. Kim bizim için öfkelenir
de sab-rederse cennetin en yüksek derecesinde bizimle
beraber olur. Kim sırlarımızı ifşa etmekle gününe başlarsa,
Allah demirin kızgınlığını ve zindanın darlığını ona
tattırır.
Ey Nu'man oğlu, üç şey için ilim öğrenme: Gösteriş, övünmek
ve tartışmak. Üç şey için de ilmi terketme: Cehalete
meyletmek, ilme rağbetsiz olmak ve halktan utanmak.
Yayılmayan ilim, üstü kapalı kalan kandile benzer.
Ey Nu'man oğlu! Allah, bir kulun hayrını dilediğinde
kalbinde nurlu bir nokta oluşturur, derken kalbi nurlanır,
hakkı talep eder; daha sonra kuşun yuvasına gitmesinden daha
hızlı bir şekilde sizin mektebinize koşar.
Ey Nu'man oğlu! Allah, biz Ehl-i Beyt’in sevgisini
göklerden, arşın altındaki hazinelerden altın ve gümüş
hazineleri misali, belirli bir miktarda indirir ve onu en
iyi mahlukuna bağışlar: Bu hazinelerin, yağmur bulutlarına
benzer bulutları vardır; Allah-u Teâla yaratıklarından
sevdiği kimseye bu nimeti vermek istediğinde, bu bulutların,
şiddetle yağmasına izin verir; öyle ki, bu lütuf annesinin
karnında olan cenine bile ulaşır.