1- CABİR-İ CU'Fİ'YE VASİYETİ
İmam aleyhi's-selâm
Cabir'e şöyle buyurdu: Ey
Cabir kendi zamanının
insanlarından beş şeyi ganimet bil: Hazır olduğunda
tanınmamanı, hazır bulunmadığında aranmamanı, bir
toplantıda bulunduğunda seninle istişare edilmemesini, bir
şey söylediğinde kabul edilmemesini, evlenme teklifinde
bulunduğunda da reddedilmesini.
Yine beş şeyi sana tavsiye ediyorum: Zulme uğradığında zulüm
yapma; hıyanet ederlerse hıyanet etme; tekzip edildiğinde
sinirlenme; methedildiğinde sevinme; kınandığında
sabırsızlanma. Hakkında söylenen sözler hususunda düşün;
söyledikleri şeyleri kendinde bulursan, (bil ki) söylenen
hak söze karşı öfkelendiğinde Allah'ın gözünden düşmenin
musibeti, seni kaygılandıran halkın gözünden düşmek
musibetinden daha büyüktür. Ama eğer sende olanın aksini
söylerlerse, (o zaman) zahmetsiz sevap elde etmiş olursun.
(Yine) bil ki, yaşadığın şehrin bütün halkı sana: "Sen kötü
insansın." derlerse, bu, seni üzmemeli; "Sen iyi insansın"
derlerse de, bu, seni sevindirmemeli; böyle olmadıkça
bizlerin dostu olamazsın. (Her
halukârda) sen kendini Allah'ın kitabına sunmalısın;
eğer onun yolunda gidiyor, onun küçümsediğini küçümsüyor,
sevdirdiğini seviyor ve korkuttuğundan da korkuyorsan, o
zaman sebat göster ve hakkında söylenen sözlerin sana bir
zararı olmadığı için de kendini müjdele. Ama eğer
Kur'ân'dan uzak isen, (o zaman)
neden kendini aldatasın? Mü'min
heva ve heveslerine galip
gelmesi için daima nefsine karşı cihad
halindedir; bazen nefsin eğriliklerini düzeltip Allah rızası
için heva ve hevesine muhalefet
eder; bazen de nefsi, onu mağlub
eder ve kendi heva ve hevesine
uydurur; ama Allah-u Teâla hemen
onun elinden tutar ve o da kendine gelir. Allah onun
sürçmesine göz yumar; o da Allah'ı anar, tövbe ve korkuya
yönelir; (azap ve cezadan) korkusu arttığı için basiret ve
marifeti de artar. Nitekim Allah-u
Teâla şöyle buyuruyor: "Allah'tan korkanlara
Şeytan'dan bir vesvese eriştiğinde (önce) iyice düşünürler
(Allah'ı zikredip-anarlar), sonra hemen bakarsın ki doğru
yolu görüp bilmişlerdir."
[1]
Ey Cabir! Allah'ın sana verdiği
rızkın şükrünü yerine getirebilmen için az rızkı çok say.
Nefsinin ayıplarını görebilmen ve affolunman için Allah'a
olan ibadet ve itaatini az bil. Karşılaştığın kötülüğü,
edindiğin bilgiyle kendinden uzaklaştır; bilgiyi de halis
amelle çalıştır; halis ameli de, tam bir uyanıklıkla büyük
gafletlerden koru; kâmil olan uyanıklığı da, gerçek
korkuyla elde et. Mevcut yaşantıya razı olarak gösterişten
kaçın. Akla uyarak heva ve heves
tehlikesinden kendini koru. Nefsani
istekler galip geldiğinde ilmin irşadıyla kendini kontrol
et. Halis amelleri mükâfat günü için koru. İhtirastan (aşırı
istekten) kaçınmakla, kanaatkâr olmaya çalış.
Kanaatı seçmekle şiddetli
tamahkârlığı kendinden uzaklaştır. Arzuları azaltmakla,
zahidliğin tadını al;
insanlardan ümidini keserek tamahın kökünü kurut. Nefsi
tanımakla, bencilliğin yolunu kapa. (Çünkü nefsinin, kötü
ahlak ve tabiatını ve gizli isteklerini bilen insan kendini
büyük görmez.) Doğru bir tefvizle (işi Allah'a bırakmakla)
ruhi rahatlığa kavuş. Beden rahatlığını kalbin huzurunda
ara. Az hata yapmakla, kalp huzuruna kavuş. Yalnızlıkta çok
zikir etmekle, yumuşak kalpli olmaya çalış. Daimi hüzünle,
kalbini aydınlat. Gerçek korkuyla Şeytan'dan korun. Yalan
ümitten sakın (günah işleyip Allah'ın rahmetine boşuna ümit
bağlama). Çünkü böyle bir ümit seni, gerçek korkuya (hakiki
azaba) sokar. Allah karşısında, amellerde doğru olmakla (ihlasla)
kendini süsle. Göçmeye acele etmekle (ölüme hazırlanmakla)
kendini O'na (Allah'a) sevdir. İşi geciktirmekten ve, sonra
yapacağım, demekten sakın. Çünkü helak olanlar bu denizde
gark olmuştur. Gafletten uzak ol. Zira kalbin katılaşması
gaflete dalmaktadır. Özrün olmadığı yerlerde gevşeklik
yapma. Çünkü pişman olanlar ona sığınır. Tam bir pişmanlık
ve çok tövbe etmekle geçmiş günahlarından dön. Güzel bir
dönüşle, Allah'ın rahmet ve affına yönel. Güzel dönüş için
de, gecelerin karanlığında, hâlis dua ve münacat ile
Allah’tan yardım talebinde bulun. Az rızkı çok ve çok itaati
da az saymakla, büyük şükrü elde et. Çok şükür etmekle,
nimetin çoğalmasını kazan. Nimetin elden çıkması
korkusuyla, büyük şükre sarıl. Tamahı öldürmekle, ebedi
izzeti talep et. Halktan ümitsizliğin verdiği izzetle,
tamahın zilletini kendinden uzaklaştır. Yüce himmetle de,
halktan ümidi kesmek izzetini elde et. Arzuyu azaltmakla,
dünyadan (ahiretin için) azık
topla. Fırsat varken hedefe kavuşmak için çabuk davran.
Bedenin sıhhatli olmalı ve boş zaman gibi, iyi bir fırsat
olmaz. Güvenilmez insanlara, itimat etmekten sakın. Çünkü
yemek alışkanlığı gibi kötülüğe de alışkınlık vardır
(kötülüğe alışkın birisi alışkanlığını bırakamaz).
Bil ki, sağlık talep etmekten üstün bir ilim ve kalp
sağlığından da üstün bir sağlık yoktur. Nefsin istek ve
arzularına muhalefet etmek gibi akıl, günahtan alıkoyan
korku gibi korku, hayırlı amele teşvik eden ümit gibi de
ümit, kalp fakirliği (tamah vs.) gibi fakirlik, gönül
zenginliği gibi zenginlik, nefsani
isteklere galip olmak gibi de güç yoktur.
Yakin nuru gibi nur, dünyayı
küçük görmek gibi yakin ve
kendini tanımak gibi de bilgi yoktur. Huzur gibi nimet,
şartların elverişli olması gibi huzur yoktur. Yüce himmet
gibi şeref, arzuyu azaltmak gibi zühd,
makam üzere yarışmak gibi de ihtiras yoktur. İnsaf gibi
adalet, zulüm gibi tecavüz, heva
ve hevese uymak gibi de zulüm yoktur. Farzları eda etmek
gibi itaât, üzüntü gibi de korku yoktur. Akılsızlık gibi
musibet, yakin azlığı gibi
akılsızlık, korkusuzluk gibi yakin
azlığı, korkunun olmamasına üzülmenin azlığı gibi de
korkusuzluk yoktur. Günahı küçük saymak ve mevcut durumuna
razı olmak gibi musibet, cihad
gibi fazilet, heva ve hevese
karşı mücadele etmek gibi de cihad
yoktur. Öfkeyi yenmek gibi kuvvet, daimi yaşamak sevgisi
gibi günah, tamah zilleti gibi de zillet yoktur. Fırsat
varken, ihmalkârlık yapmaktan sakın. Zira ihmalkârlık,
ehlini hüsrana uğratan bir sahadır.
cabİr
İle bİr
konuşmasI
Cabir
diyor ki: İmam Muhammed Bâkır
aleyhi's-selâm, bir gün evinden
dışarı çıkıp şöyle buyurdu: Ey
Cabir! Allah'a and olsun
ki, ben bugün üzüntülü olarak sabahladım. "Canım sana
feda olsun, bu üzüntünüz dünya için midir?" diye
sorduğumda, İmam buyurdular ki: "Hayır, üzüntüm
ahiret içindir. Ey
Cabir! Kimin kalbine imanın
halis hakikati girerse, dünya süslerinden yüz çevirir.
Gerçekten dünya süsleri ancak oyuncak ve eğlencedir; (ama)
ahiret evi, odur gerçek hayat.
Ey Cabir!
Mü'mine, dünya hayatının şatafatı ve yaldızına
yönelip bel bağlaması yakışmaz. Bil ki, dünyaya uyanlar;
gaflet, gurur ve cehalet ehlidirler.
Ahiret talipleri ise; inanan, amel eden, dünyaya
meyilsiz olan, ilim ve fıkıh ehli, düşünüp ibret almaktan ve
Allah'ı anmaktan bıkmayan kimselerdir.
Ey Cabir! Bil ki, takva ehli
olan kimseler, gerçek zenginlerdir; dünya malından az bir
miktar onları ihtiyaçsız kılar; masrafları azdır; hayrı
unuttuğunda hatırlatırlar; hayır iş görmek istediğinde de
sana yardımda bulunurlar; şehvet ve lezzetlerini geriye
atar, Rablerinin itaatine öncelik verirler, hayır yola ve
Allah'ın dostlarının velayetine yönelirler; onları severler
ve velayetlerini kabul edip onlara uyarlar.
Dünyayı, bir saat kalacağın ve sonra da oradan göçüp
gideceğin bir menzil veya uykuda hoşnut
olupta uyandığında elinde kalmayan bir mal farz et.
Bu misali söylemem, Allah'ın tevfikiyle
akıl edip amel etmen içindir.
Ey Cabir! Allah'ın dini ve
hikmetinden emanet verdiğim şeyi koru. Kendi hayrını düşün
ve hayatında, Allah'ın senin nazarında olan mevkiine dikkat
et. Çünkü sana, kıyamet günü Allah'ın
nezdinde, buna göre davranılacaktır. Bak, eğer dünya,
nazarında vasfettiğim gibi
olmazsa, artık bugünden itibaren Allah'ın razı olduğu eve (ahiret
evine) doğru yönel. Nice insanlar vardır ki, dünya metaına
haris olup ona ulaşmışlar; ulaştıklarında da bu meta vebal
olup onların bedbahtlığına sebep olmuştur. Yine nice
insanlar vardır ki, ahiret
işlerinden birini sevmedikleri halde ona ulaşmışlar; ona
ulaşmakla da saadete ermişlerdir.