8- HAYRA TEŞVİK edİCİ, AZAptAN KORKUTucu, HİKMETLİ VE ÖĞÜT
VERİCİ SÖZLERİ
Bilin ki, hilekâr ve aldatıcı olan ateştedir. Öyleyse,
Allah'tan korkun; O'nun kudret ve azametinden sakının.
Allah-u Teâla kullarına hücceti tamamladıktan ve onları
korkuttuktan sonra onların katından kovulmalarını ve tedricî
olarak helaka düşmelerini sevmez. Tedricî olarak helaka
düşmeden dolayıdır ki, kulun çabası hedeften sapar; ahde
vefa etmeyi unutur ve güzel iş yaptığını zanneder; daima
batıl evhamlar ve aldatıcı ümitlere kapılarak kendisine
gelen semavî haberlerden gaflet içerisinde yaşar, kendi
nefsine zorluklar hazırlar ve bütün güç ve gayretiyle
kendisini helak eder. Alınan ahd gereğince Allah'ın verdiği
mühleti kullanır. Gaflet ehliyle oturup kalkar.
Günahkârlarla sabahlayıp Allah'a itaat etme konusunda
Müminlerle tartışır; ayyaşların hile ve gösterişlerinden
hoşlanır. İşte bunlar şüpheye dalıp onu ahlak edinmiş
kimselerdir; başkalarına karşı büyüklük taslayarak iftirayla
haksızlık ederler ve bunu Allah'a bir yakınlık sanırlar;
onlar heva ve hevesleriyle iş görürler; cahillikleri ve
körlüklerinden dolayı hekimlerin sözlerini değiştirirler.
Şöhret ve gösteriş için hikmeti öğrenirler. Ama onların, ne
hedefe götürecek doğru yolları, ne yürüyecekleri yolda
işaretleri ve ne de onlara kılavuzluk edecek ışıkları
vardır. Ecelleri ulaşana ve son menzile varıncaya kadar
durumları böyledir. Ama Allah, yaptıkları işlerin neticesini
bunlara gösterip gözlerinden gaflet perdesini kaldırınca,
sırt çevirdikleri şeylere yönelirler, yöneldiklerine sırt
çevirirler ve geride bıraktıkları dünyaya geri dönüp, karşı
karşıya bulundukları dünyadan uzaklaşmak isterler.
Kavuştukları arzuları, sağladıkları istekleri, giderdikleri
ihtiyaçları onlara bir yarar sağlamaz; bunlar, kendilerine
bir vebal olur ve ömürleri boyunca peşinde koştukları
şeylerden kaçarlar.
Ben sizi bu uçuruma düşmekten sakındırıyorum. Allah'tan
çekinmenizi emrediyorum size. O'ndan başka yarar veren biri
yok. Öyleyse her kim doğru konuşuyorsa, batınını sarmış olan
kötülükleri ıslah edip düzeltmek için kendisini çabaya
sevketmelidir. Çünkü basiretli insan; bir şey işittiğinde
düşünen, etrafa bakıp gerçekleri görebilen, ibretlerden
yararlanabilen, aydınlık yolda yürüyen, heva ve heves
uçurumuna yuvarlanmamak için karanlık yoldan uzak duran,
hakkı yanıltarak, sözü değiştirerek ve doğrulukta değişiklik
yaparak kendisini saptırmaları için azgınlara yardım etmeyen
kimsedir.
Size söylenen sözleri söyleyin (nakledin). Size rivayet
edilen sözleri kabul edin. Sizden istenilmeyen şeyleri
kendinize yük edinmeyin. Çünkü yaptığınız işlerin,
söylediğiniz sözlerin veya yöneldiğiniz her maksadın
sonucuna ve cezasına katlanacak olan sizlersiniz. Şüpheden
sakının; çünkü şüphe, fitne için bir vesile kılınmıştır.
Daima kolaylığı kasdedin ve ona yönelin (kendinizi
üstesinden gelemediğiniz şüpheli meselelerin tehlikesine
atmayın). Halkla güzel konuşun; onlarla iyi geçinin. Allah'a
boyun eğin, O’na karşı korkulu ve mütevazı olun. Birbirinize
karşı tevazu edin; insaflı davranın; bağışta bulunun;
öfkenizi yutun; çünkü bu Allah'ın tavsiyesidir. Haset ve kin
beslemekten kaçının; zira bunlar cahiliye döneminin işleri
ve özelliklerindendir. "Herkes yarın için ne hazırlamışsa
ona baksın. Ve Allah'tan korkun. Çünkü Allah bütün
yaptıklarınızdan haberdardır."
Ey insanlar, şuna kesin inanın ki, kul her ne kadar çok çaba
gösteren, tedbirli ve faal biri olursa olsun, Allah-u Teâla
"zikr-i hekim"de mukadder kıldığı nasipten fazla ona bir şey
vermez. Nitekim kişi her ne kadar güçsüz, aciz ve az
tedbirli biri de olsa (Allah-u Teâla) "zikr-i hekim"de
mukadder kıldığı şeyi ondan esirgemez.
Ey insanlar, hiçbir kimse kurnazlıkla ile en küçük bir şey
artıramadığı gibi beceriksizliğiyle de bir şeyi kaybetmez.
Bu noktayı bilip bununla amel eden bir kimse, hem kârlıdır
hem de herkesten daha rahat. Bu sırrı terkeden kimse ise,
zarara uğrar, meşgalesi de herkesten daha çok olur. Nice
nimet içerisinde olduklarını sanan zengin, müreffeh kimseler
vardır ki, nimetleri onlara bir tuzaktır ve nice halkın
nazarında düşkün, belaya duçar olmuş kimseler vardır ki, bu
bela onların hayrınadır.
Ey duyup işiten! sarhoşluğundan ayıl; gafletinden uyan,
hızını kes, biraz bekle. Allah'tan gelen geri çevrilemez;
kaçış yolu ve çaresi olmayan vaadler hakkında biraz düşün.
Övünmeyi terket. Tekebbürü bırak. Gideceğin yer için
hazırlıklı ol. Kabrini ve ahiret evini hatırla; varacağın
yer ve sonun orasıdır. Ne yaparsan onu bulursun; ne ekersen
onu biçersin ve ne verirsen onu alırsın. Önceden ne
gönderirsen yarın onunla karşılasırsın. Sana yapılan bu öğüt
ve nasihatlere uy ve yararlan. Duyduğun ve Vaat edildiğin
şeyi aklında tut; çünkü onu akılda tutmanın iki özelliği
var: Ya onunla amel edersin ve Allah'a itaat etmene sebep
olur ya da bir kenara bırakırsın ve hüccet sana tamamlanmış
olur. Gafletten uyan! Dikkatli ol! Ciddiyetle çalış! "Hiç
bir haber veren sana böyle haber veremez."
Allah-u Teâla'nın Zikr-i Hekim (Kur'an-ı Kerim)’de önemle
üzerinde durduğu rıza ve gazabına; sevap ve azabına mihver
kıldığı kesin haramlar şunlardır: -İnsan bu haramlardan
birini karakter edinip tövbe etmeden Allah'a dönerse her ne
kadar iyi sözlü, güzel görünüşlü olsa ve başkası onu
faziletini itiraf etse de Mümin olamaz.-
1- Farz ibadetlerde Allah'a şirk koşmak
2- Aşırı öfkesini kendisini helak ederek gidermek.
3- Bir amelin doğruluğunu itiraf ettiği halde o ameli
yapmayıp aksi işlerde bulunmak, sözüyle ameli birbirini
tutmamak.
4- İsteğini elde etmek için dinde bir bid'at çıkarmak.
5-Yapmadığı işlerden dolayı halkın kendisini övmesinden
hoşlanması.
6- İnsanlara karşı iki dilli ve iki yüzlü olmak, onların
arasında tekebbürle yürümek. Bu sözleri anla; çünkü örnek
benzerine delalet eder (her şeyi örneği ile tanımak
mümkündür). Hayvanlar, karınlarını doyurmak kaygısındadır;
yırtıcı hayvanların kaygıları ise başkalarına saldırıp
zulmetmektir; kadınların kaygıları, dünya ziynetiyle
bezenmek, dünyada bozgunculuk etmektir. Fakat iman ehli
olanlar, kıyamet azabından sakınan, alçak gönüllü olan ve
korkanlardır.