2- İMAM HASAN (A.S)'A YAZDIKLARI VASİyETNAME
Zaman(ın kahrını) ikrâr eden, ömrü sönmeğe yüz tutan, kadere
boyun eğen, dünyayı yeren, ölüler mahallinde yurt edinen,
yarın da oradan göçüp gidecek olan fâni babadan;
erişilmeyecek şeyleri arzulayan, yok olup gidenlerin yolunu
tutmuş olan, zamanın rehini, musibet oklarının hedefi,
dünyanın kulu, gurur taciri, ölümün esiri, gam ve
hüzünlerin arkadaşı, hastalıklara ve afetlere maruz olan,
arzularına mağlup düşen ve ölenlerin yerine halife olan
oğluna.
Dünyanın benden yüz çevirip zamanın bana karşı serkeşlik
etmesi, ahiretin ise bana yönelmesi; beni, başkasını
düşünmekten ve ardımda kalanları hatırlamaktan ve onları
önemsemekten alıkoydu. Halkın dertleri değil, yalnızca kendi
derdim beni sarınca, artık fikir ve isteğim değişti ve
işimin gerçeği bana aydınlandı, bu ise beni şakası olmayan
bir ciddiyete ve yalan lekesi dokunmayan bir doğruluğa
sevketti. Senin, vücudumun bir parçası, hatta vücudumun
bütünü olduğunu gördüm; sana bir musibet gelse bana gelmiş
olur, sana ölüm gelip çatsa bana çatmış olur. Bu sebeple,
senin işlerin (sorunların), kendi işlerim gibi beni
ilgilendirmeğe başladı; onun için ölsem de, kalsam da,
yardımcın olsun diye sana bu vasiyetnameyi yazdım.
Oğlum, ben sana Allah'tan çekinmeyi (ilahî takvayı), devamlı
olarak Allah'ın emirlerine itaat etmeyi, O'nu anmakla
kalbini onarmayı ve O'nun ipine (Kur'an'a) sarılmayı tavsiye
ederim. Eğer ona (Kur’an’a) sarılırsan, artık seninle Allah
arasında ondan daha sağlam bir bağ olamaz!
Kalbini öğütle dirilt; zahitlikle öldür; yakinle (tam
inançla) kuvvetlendir; ölümü anmakla alçalt; fani oluşuna
ikrar ettir; dünyanın feci olaylarıyla basiret sahibi kıl;
zamanın saldırısından, gecelerin ve gündüzlerin kötü
geçişinden çekindir. Göçüp gidenlerin haberlerini ona sun,
senden öncekilerin başlarına gelenleri hatırlat; onların
yurtlarında ve bıraktıkları eserler arasında gez ve ne
yaptıklarına, nereye konduklarına ve nereden göçtüklerine
bak. Göreceksin ki, onlar dostlarından ayrılmış, gurbet
diyarına inmişlerdir. Onların yurduna (geldin mi) şöyle
seslen: Ey ıssız diyar, ehlin nerede? Sonra onların
kabirlerinin başına git ve şöyle hitap et: Ey çürümüş
cesetler ve birbirinden dağılmış organlar, içinde
bulunduğunuz bu diyarı nasıl buldunuz?
Ey aziz oğlum, yakında sen de onlardan biri gibi olacaksın;
öyleyse konağını ıslah et, ahiretini dünyana satma.
Bilmediğin şey hakkında konuşmayı ve üzerine düşmediği halde
söz söylemeyi terket. Sapıklık olacağından korktuğun bir
yola girme; çünkü sapıklık şaşkınlığından sakınmak, korkunç
belalara duçar olmaktan daha iyidir. Marufu emret ki, maruf
ehlinden (iyilerden) olasın. Kötülüğü elinle, dilinle önle
ve kötü iş yapanlardan bütün çabanla uzaklaş. Allah yolunda
hakkıyla cihat et; bu uğurda hiç bir kınayıcının kınaması
seni tutmasın (yolundan alıkoymasın). Nerede olursa olsun,
hakka ermek için güçlüklerin en şiddetlilerine korkusuzca
atıl. Dinde fakih (anlayış ve kavrayış sahibi) ol; nefsini
sabretmeye alıştır. Bütün işlerde Allah'a sığın ki, tam
koruyan bir koruyucuya ve tam güçlü bir savunucuya sığınmış
olursun. Rabbinden bir şey dilerken ihlaslı ol; çünkü vermek
de vermemek de O’nun elindedir. Hayrı çok dile; vasiyetimi
iyice anla; önemsemeyerek yanından geçme. Çünkü sözün
hayırlısı fayda verenidir. Bil ki, fayda vermeyen bilgide
hayır yoktur; neşredilemeyen bilgiden
de faydalanılmaz.
Ey oğlum, senin olgun bir yaşa ulaştığını, benim ise
zaafımın (günden güne) arttığını görünce, gönlümdekileri
sana söylemeden ecelim gelir, yahut bedenimin zayıfladığı
gibi görüşümde de bir zayıflık olur, yahut da bazı galip
gelen heva ve hevesler veya dünya fitneleri benden önce sana
gelip çatar da sen de buyruk dinlemez serkeş deve gibi
olursun endişesiyle sana birtakım hasletleri vasiyet etmeye
koyuldum. Çünkü gencin kalbi ekilmemiş alana benzer; oraya
ne ekilirse tutar, boy atar. Ben de kalbin katılaşmadan ve
aklın meşgul olmadan seni edeplendirmeye çalıştım ki,
tecrübe edenlerin senin yerine arama ve sınamasını
yüklendikleri gerçekleri tam kesin bir kararla karşılayasın.
Böylece arama zahmetinden kurtulur, deneme zorluğundan da
muaf olursun. İşte bizlerin, peşi sıra gittiğimiz şeylerin
(bilgilerin)
[AY1] [AY2] kendisi
sana gelmiş; bazen bize karanlık (ve gizli) olan şeyler sana
apaçık ve gün ışığına çıkmıştır.
Ey oğlum, ben her ne kadar öncekiler gibi ömür sürmediysem
de, onların yaptıklarına baktım, haberleri hakkında
düşündüm, geriye kalan eserlerini gezip gördüm. Öyle ki
onlardan biri gibi oldum; hatta onların yaşayışlarından
bana ulaşan haberler bakımından onların ilkinden sonuncusuna
kadar, onlarla ömür sürmüşe döndüm. Sonuçta, hallerinin
durusunu bulanığından, faydalısını zararlısından ayırt
ettim; senin için ise her işin en seçkinini, en güzelini
seçtim; açık olmayanını senden uzaklaştırdım; senin
durumunun şefkatli bir baba olarak beni de ilgilendirdiğini
görünce daha genç olup tertemiz bir kalbe ve iyi niyete
sahip olduğun bir vakitte seni terbiye etmeye (eğitmeye)
karar verdim. Bu uğurda önce Allah'ın kitabını ve te’vilini,
İslam şeriatını ve hükümlerini, helal ve haramını sana
öğretmekle başlayıp bundan öteye (başka bir konuya)
geçmemeye karar verdim. Sonra insanların, ihtilafa
düşmelerine sebep olan heva ve heveslere, onların kapıldığı
gibi senin de kapılmandan korktum. İstemediğim halde seni
tembih ederek bu konuda da senin işini sağlamlaştırmak, seni
helak olmayacağından emin olmadığım bir işe bırakmaktan daha
sevimli geldi bana. Allah Teâla'nın seni doğru yolu
bulmanda ve maksadına ermende başarıya ulaştırmasını
dilerim. Bu nedenle bu vasiyetimi senin için yazdım ve
bununla birlikte bu konuyu sağlamlaştırmaya koyuldum.
Ey aziz oğlum, vasiyetimden uyacağın şeylerin bence en
sevimlisi, Allah'tan çekinmen, ilahi farizaları eda etmekle
yetinmen ve senden önce gelip geçen atalarının ve
dindaşlarından salih kişilerin yolunu tutmandır. Çünkü senin
bakıp durumunu gözden geçirdiğin gibi onlar da kendi
durumlarına bakıp dikkat ettiler; senin düşündüğün gibi
onlar da düşündüler; sonra aldıkları netice onları,
bildiklerini almaya ve mükellef olmadıkları şeylerden
kaçınmaya sürükledi. Ama eğer nefsin, onların bildikleri
gibi bilmeden onların sünnetini kabul etmeye hazır olmazsa,
bu ilimleri anlama ve öğrenme yoluyla talep et, şüphelere
düşerek, husumetleri çoğaltarak değil. Böyle bir işe
girişmeden önce Allah'tan bu uğurda yardım iste; seni
muvaffak kılması için O'na yönel; seni şüpheye sokacak ve
sapıklığa sevk edecek her şüpheli işi terket. Gönlünün
arılığa ulaşıp da kabul etmeye hazır bulunduğuna, düşüncenin
kâmil olup toplanarak bu yolda tek bir amaca sahip olduğuna
yakin ettiğinde sana açıkladığım şeylere bak; eğer sevdiğin
şekilde düşüncen henüz halisleşmemişse bilmelisin ki,
geceleyin gözü görmeyen kimse gibi bilmeden adım atmaktasın.
Bilmeden adım atan ve hakla bâtılı birbirine karıştıran
birisi dini dileyen olamaz. Bu durumda el çekip durmak daha
doğrudur. Bu konuda ilk ve son sözüm şudur:
Sana kendi ilahımı, senin ilahını, senin ilk ve son
babalarının ilahını, göklerin ve yeryüzü ehlinin Rabbini
layık olduğu ve sevdiği bir şekilde (makamına layık olan
hamt ile) övüp hamt ediyor ve Allah-u Teâla'dan bizim
tarafımızdan Peygamber’e,
onun Ehl-i Beyt’ine
ve bütün peygamberlere, tüm salavat gönderenlerin
salavatınca salavat göndermesini niyaz eder ve O'ndan bizi
dua etmeye muvaffak kıldığı şeylerde bize olan nimetini,
icabetiyle kâmil etmesini dilerim. Çünkü salih işler O'nun
nimeti ile tamamlanır.
Ey oğlum, tavsiyelerimi iyice anla. Bil ki, ölümün sahibi
yaşayışın da sahibidir; yaratan öldürendir; yok eden tekrar
diriltendir; dert veren derdi giderendir. Dünya, Allah'ın
nimetler verip ve sınamalara uğratarak, ahirette karşılık
vermesi veya Allah Tebareke ve Teâlâ'nın bizim bilmediğimiz
diğer birtakım şeyleri takdir etmesinden başka bir şey
değildir. Bunlardan biri sana ağır gelirse (iyice tasdik
edemediğin takdirde) onu kendi cehaletine hamlet; çünkü sen
önce cahil (bilgisiz) olarak yaratıldın; sonra bilgi sahibi
oldun. Nice şeyler vardır ki bilemezsin; o konuda şaşkınlığa
düşersin; gözün görmez olur da sonra görür, anlarsın. Seni
yaratana, sana rızk verene, senin yaratılışını düzgün bir
hale getirene sığın, ümidin ve ilgin O’na ve korkun da
O’ndan olsun.
Bil ki, ey aziz oğlum, hiç bir kimse noksan sıfatlardan
münezzeh olan Allah'tan, bizim
Peygamber’imizin
salla'llâhu aleyhi ve alih haber getirdiği gibi haber
getirmemiştir. Buna göre, bir önder ve bir kurtuluş kılavuzu
olarak ona razı ol ve gönül ver.
Ben sana öğüt vermede kusur etmiyorum; sen de her ne kadar
dikkat edersen et, benim kadar hayrını görüp anlayamazsın.
Şunu bil ki, ey aziz oğlum, eğer Allah'ın ortağı olsaydı,
O'nun da peygamberleri gelirdi sana; O'nun da tasarruf ve
kudret eserlerini görürdün; O'nun da sıfatlarını ve işlerini
tanırdın. Fakat kendisini vasıflandırdığı gibi O bir
Allah'tır; kudretinde ve ilahlığında O'nunla zıddiyet ve
husumet edecek bir varlık yoktur; her varlığın yaratıcısı
O'dur, rabblik makamı, gönülle veya gözle kavranmaktan çok
yücedir. Bunu böyle bildiğinde (Allah'ı böyle tanıdığında) o
zaman da senin gibi kadri küçük, kudreti az, aczi çok,
Rabbine ihtiyacı fazla olan kişinin nasıl hareket etmesi
gerekiyorsa, O'na itaat etmekte, O'ndan korkup gazabından
çekinmek hususunda öyle davran. Çünkü O, seni güzel
şeylerden başka bir şeye emretmemiş, çirkin şeylerden başka
bir şeyden de men etmemiştir.
Ey oğlum, sana dünyaya, dünya ahvaline, onun zevaline,
ehlinin ebedi olmayışına (halden hale girişine) dair
haberler verdim; ahiretten, ahiret ehli için hazırlanan
şeylerden de seni haberdar edip bu konuda örnekler getirdim.
Dünyaya basiretle bakan (ve dünya halini bilen) kimseler
yıkık dökük, kıtlık ve darlık içinde olan bir yerden,
bayındır ve iklimi iyi olan bir yeri kasdedip yola düşen
topluluğa benzerler; onlar sonunda yerleşecekleri geniş, hoş
mu hoş olan evlerine varmak için yolun zahmetine
katlanırlar, dostların ayrılığına dayanırlar, yolculuğun
uyku ve yiyecek sıkıntısı gibi birçok güçlüklerine
sabrederler; onlar bunların hiç birisinden herhangi bir acı
duymaz ve bu yolculuğun masrafını zarar ve ziyan olarak
kabul etmezler. Onlar için kendilerini konaklarına
yaklaştıracak şeyden daha sevimli bir şey yoktur.
Dünyaya aldanan kimseler ise verimli, nimeti bol, mâmur bir
konaktan, kıtlık ve kupkuru bir yere göç ettirilen topluluğa
benzerler. Onlara, önce bulundukları yerden ayrılmak ve
ansızın öyle bir yere gelmekten daha korkunç ve kötü bir şey
olamaz.
Ben seni çeşitli bilgisizliklerden dolayı, kendini alim
bilmemen için daha önceden kınadım ki, bildiğin bir şeyle
karşılaştığında onu büyük saymayasın. Çünkü alim bir kimse
bildiğini, bilmedikleri şeyler karşısında pek az görür. Bu
yüzden kendisini cahil bilip, neticede ilim tahsil etmede
daha çok çaba gösterir; daima onu ister, ona ilgi duyar, onu
arar durur. İlim ehlinin karşısında mütevazı olup ona
yönelir. Susmaya sarılıp, hata yapmaktan çekinir, ondan
utanır. Bilmediği bir meseleyle karşılaştığında da onu inkâr
etmez; çünkü önceden nefsi kendi cehaletine ikrar etmiştir.
Cahil kimseyse bütün cehaletiyle birlikte kendisini alim
sayar; reyini yeterli görür; daima alimlerden uzaklaşır;
onları ayıplayıp durur; onunla muhalefet edenleri, hata
ettin diyerek dışlar; bilmediği her şeyi sapıklık sayar;
bilmediği bir meseleyle karşılaştığında onu inkâr ve tekzip
eder; cehaleti yüzünden: Ben onu böyle bilmiyorum, böyle
olduğuna inanmıyorum, böyle olduğunu sanmıyorum, bu söz de
nereden çıktı? der durur. (Bu sözlerle onun batıl olduğunu
söylemek ister.) Bütün bunlar kendi görüşüne (yersiz olarak)
itimat ettiğinden ve kendi cehaletini pek az tanıdığından
ileri gelir. Böylece, bilmediği konularda yanılgıya düştüğü
için, sürekli cahilliklerle başbaşa kalır ve (yeni)
cahillikler arar; hakkı inkâr edip, cehalet içinde şaşırıp
kalır; ilim talep etmekten böbürlenerek kaçınır.
Ey oğlum, vasiyetimi iyice anla ve nefsini, kendinle
başkaları arasında bir tartı (ölçü) haline getir; kendin
için sevdiğin, dilediğin şeyi başkaları için de sev, dile;
kendin için istemediğin şeyi onlar için de isteme. Nasıl
zulme uğramayı istemezsen, sen de kimseye zulmetme. Nasıl
sana iyilik yapılmasını istiyorsan, sen de iyilik et.
Başkasında çirkin bulduğun şeyi kendin için de çirkin bul.
Diğerlerine davrandığın gibi onların da sana davranmasına
razı ol. Bilmediğin şeyi söyleme; hatta bildiğin şeylerin de
hepsini açığa vurma. Sana söylenmesini istemediğin şeyi, sen
de başkalarına söyleme. Bil ki, kendini beğenmek, hakka ters
düştüğü gibi aynı zamanda akılların da afetidir. Doğru yola
hidayet edildin mi, Rabbine karşı daha da fazla eğil, huşu
et.
Bil ki, önünde uzak mı uzak, çetin mi çetin, korkunç mu
korkunç bir yol var; o yol için hazırlıklı olmaktan başka
çaren yok. Gücün yettiği kadar azık al ve sırtındaki yükünü
hafiflet. Gücünün üstünde olan yükü yüklenme. Yüklenirsen
sana ağırlık verir, vebal getirir. Senin azığını yüklenecek
ve muhtaç olduğunda sana geri verecek yoksul birisini
buldun mu bunu ganimet bil. Durumun iyiyken senden borç
isteyen bir kimseyi ganimet bil; ödeme vaktini de darlığa
düştüğün zamana bırak.
Bil ki, önünde sarp bir geçit var; istesen de istemesen de o
geçitten ya cennete doğru gideceksin ya da cehennemi
boylayacaksın. Bu geçitte yükü hafif olanın hali, yükü ağır
olandan çok daha iyidir; öyleyse konmadan önce kendine konak
hazırla.
Bil ki, dünya ve ahiret hazineleri elinde olan, sana dua
etmek için izin vermiş, icabet edeceğini de vaat etmiştir.
O, dilediğini vermek için dilemeni emretmiştir; O
şefkatlidir. Seninle kendi arasına bir tercüman koymamış,
bir perde de çekmemiştir; seni, O’nun katında şefaat edecek
birisine dahi muhtaç etmemiştir. Kötü bir iş işlersen, tövbe
etmekten men etmemiştir seni; pişmanlık duyup döndükten
sonra kınamamıştır seni; azabını hemencecik göndererek
cezalandırmamıştır seni. Rezalete yöneldiğin bir yerde seni
rezil etmemiştir; işlediğin suç yüzünden seni eleştirip
sıkıntıda bırakmamıştır. Rahmetinden de seni ümitsiz
kılmamıştır; tövbeyi kabul etmekte de bir zorluk
çıkarmamıştır; suçundan vazgeçmeni de hasene saymıştır;
yaptığın bir kötülüğü bir günah saymış; işlediğin iyiliği
ise on kat olarak hesaplamıştır. Tövbe kapısını ve işe
yeniden başlamayı yüzüne açık bırakmıştır. İstediğin vakit
(O'nu çağırdığında) sesini ve gizlice yalvarıp yakarmanı
duyar. İhtiyacını O'na söylersin; gönlündekini O'na açarsın,
dertlerini O'na dökersin; işlerinde O'ndan yardım dilersin;
halktan gizli tuttuğun sırları O'na açıp söylersin.
Hazinelerinin anahtarını senin eline vermiştir; o halde,
istemede ısrar et; çünkü kendisinden dilemeye izin vermekle
rahmet kapısını yüzüne açık bırakmıştır. Dilediğin vakit dua
ile hazinelerinin kapılarını açarsın; öyleyse ısrarla iste;
icabeti gecikirse de ümidini kesmemelisin; çünkü bağış
isteğe göredir. Bazen istemenin (duanın) uzayıp, verilenin
daha da artması için duanın icabeti geciktirilir. Bazen de
bir şey istersin, verilmez; fakat hemencecik, yahut bir
müddet sonra (bu dünyada veya ahirette) ondan daha hayırlısı
verilir veya daha hayırlısını vermek için o istediğin şey
verilmez, geciktirilir. Nice şeyler var ki, sen istersin
onu; fakat verilirse dinin elden gider. O halde sana yararı
dokunacak, güzelliği sana kalacak ve günahı senden giderecek
şeyleri istemelisin. Mal sana kalmaz; sen de ebedi olarak
mala sahip olamazsın. Çok yakın bir zamanda, Kerim olan
Allah'ın affettiğinin dışında, yaptığın iyi veya kötü işin
neticesini görürsün.
Bil ki, sen ahiret için yaratıldın, dünya için değil. Fenâ
için var edildin, beka için değil. Ölüm için varsın, yaşamak
için değil. Ansızın sökülüp atılacağın ahiret için azık
toplaman gereken bir konakta ve ahirete varacak bir
yoldasın. Sen kaçanın kurtulamayacağı, er geç bir gün gelip
çatacağı ölüm için bir avsın; kötü bir işteyken, daha kendi
kendine, o işten tövbe etmem gerekir, deyip dururken ölümün
gelip, tövbeyle aranı açarak ansızın seni helak etmesinden
kork.
Ey oğlum, ölümü çok an; birden bire ölümden sonra düşeceğin
hali hatırla, onu hep gözünün önünde bulundur ki, silahını
kuşandığın, kemerini bağladığın bir halde bulsun seni;
ansızın gaflet halinde üst olmasın sana. Ahireti, onda olan
nimetleri, şiddetli azaplarını çok an; çünkü bu, gönlünü
dünyadan koparır ve onu senin gözünde küçültür.
Allah dünyayı sana tanıtmıştır. Dünya da kendi sıfatlarını
sana bildirmiştir ve kötülüklerini açığa vurmuştur. Sakın
dünya ehlinin dünyaya yapışıp köpek gibi ona saldırmaları
aldatmasın seni. Zira dünya ehli, havlayan köpekler ve (av
peşinde koşan) yırtıcı canavarlardır; (o leş için) birbirine
hırlarlar, (birbirlerini ısırırlar,) güçlü olan zayıfı,
büyüğü de küçüğünü yer. Dünya, kendi ehlini doğru yoldan
saptırmış, körlük yoluna sürmüştür; gözlerini, doğru yolu
görmesinler diye örtmüştür. Böylece dünyanın
şaşkınlıklarında şaşırıp kalmışlar, fitnesinde gark
olmuşlardır; onu kendilerine Rab edinmişler; o da onlarla
oynamıştır. Böylece dünya ile oyalanıp ötesini
unutmuşlardır.
Ey oğlum, dünya ayıplarının çirkinleştirdiği kimselerden
olma sakın. Dünya ehlinin bir kısmı, ayakları bağlı; diğer
bir kısmı da başı boş salıverilmiş hayvanlardırlar. Bunlar
akıllarını yitirmişler; sarp bir vadide kendilerini sürüp
götüren bir çobanı olmayan, afete uğramış hayvanlar örneği
belirsiz bir yola düşüp gitmekteler. Hele azıcık bekle,
karanlık (ölümün ulaşmasıyla) açılsın; güya (görüyorum)
kervan gelmiş, koşanın da dönmesi beklenir.
Bil ki, bineği geceyle gündüz olan bir kişi, dursa bile
götürülecektir. Allah, dünyanın yıkılmasından, ahiretin de
mamur olmasından başka bir şey dilememiştir.
Oğlum, dünyada, Allah'ın senden ilgi göstermemeni dilediği
şeylere karşı zahitlik yapıp gönlünü ondan çek; zaten dünya
böyle bir amele layıktır. Eğer dünya hakkındaki nasihatimi
kabullenmiyor isen, iyice bil ki dileğine ulaşamazsın,
ecelinden kaçamazsın; sen, senden önce gidenlerin
yolundasın. Öyleyse arzuları azalt; kazancı (amellerini)
güzelleştir; çünkü nice istek ve arzular vardır ki
eldekinden, avuçtakinden eder insanı; her arayan bulamadığı
gibi orta yolu seçen bir kimse de muhtaç olmaz. Nefsini
bütün aşağılıklardan üstün tut, seni arzulara doğru çekse
bile; çünkü hiç bir şey izzeti nefsinden kaybettiğinin
yerini tutamaz. Allah seni hür yaratmıştır, başkasına kul
olma. Şerle ulaşılan hayır, hayır değildir. Güçlükle
ulaşılan kolaylık da kolaylık değildir.
Tamah bineğinin seni harekete geçirmesinden sakın; çünkü o,
seni helak suyunun başına götürür. Gücün yettikçe Allah'la
arana bir nimet sahibi sokma (başkalarının sana minneti
olmasın); çünkü sen, ancak kendi payını alacaksın, nasibine
ulaşacaksın. Her şey O'ndan olmakla beraber, noksan
sıfatlardan münezzeh olan Allah'tan gelen az, halktan gelen
çoktan daha üstündür. Gerçi hiç bir şey O’nunla kıyaslanamaz
ama, eğer sultanların bağışını, alçak kimselerden istenilen
bağışla ölçsen ve kıyas etsen göreceksin ki, onların az
bağışı sana iftihar ve yüceliktir. Alçak kimselerden
kopardığın çok şey ise sana bir ârdır (utançtır). İşinde
orta halli ol ki, sonunda methedilesin. Dininden, ırzından
en küçük bir şeyi bile hiç bir değer karşısında satmaya
kalkışma. Gerçek aldanmış kimse, Allah'tan alması gereken
payda aldanan kimsedir. Dünyadan sana geleni al, senden yüz
çevireniyse terket. Bunu yapmazsan (en azından) talebinde
güzel davran.
Dinini tehlikeye düşüreceğinden korktuğun kimseyle oturup
kalkma; sultandan uzak dur; kendi kendine, ne zaman kötü bir
şey görürsem ondan uzak olurum, diyerek şeytanın hile ve
aldatmalarından emin olma. Çünkü senden önce helak olan
Müslümanlar, kıyamete inandıkları halde, bu yoldan helake
düştüler. Eğer onlara açıkça, ahiretini dünyaya sat,
deseydin, asla kimse bunu kabul etmeye hazır olmazdı. Fakat
şeytan bazen hile yoluyla az bir dünya malı sunarak insanı
helake sürükler; Allah'ın rahmetinden ümidini kesip, mutlak
bir ümitsizliğe salıverinceye kadar onu tedricen bir
kötülükten diğer bir kötülüğe götürür; nihayet insan İslam
ve ahkâmına olan muhalefetleri için çeşitli gerekçeler
bulmaya koyulur. Eğer nefsin dünya sevgisi ve sultana
yaklaşmakta ısrar eder de olgunlaşmanı sağlayan benim men
ettiğim şeylere muhalefet eder isen, en azından dilini koru;
çünkü sultanlara, öfkelendiklerinde güvenilmez; onların
haberlerini sorma, işlerini araştırma, sırlarını açıp
söyleme; onların işine çok karışma.
Susmaktan pişmanlık duyulmaz. Susmakla elden çıkanı telafi
etmek, konuşmakla kaybolanı temin etmekten daha kolaydır.
Kaptakini, ağzını sımsıkı bağlayarak muhafaza etmek ve
elinde bulunanı korumak, başkasının elinde bulunanı
istemekten, bence, daha hoştur.
Güvenilmeyen kimseden bir söz nakletme; sonra yalancı
çıkarsın; yalancılıksa alçaklıktır. Yetecek kadar bir
rızıkla tutarlı olmak, israfla harcanan çok maldan daha
yeterli gelir sana. Olgunca bir ümitsizlik, insanlardan bir
şey istemekten daha hayırlıdır. Herhangi bir meslekle
(çalışıp kazanmakla) iffetli olmak, fisk-u fücurla mesrur
olmaktan daha hayırlıdır. Herkes kendi sırrını daha güzel
korur. Nice çok çalışan vardır ki, bu çalışma ona zarar
verir. Kim çok söz söylerse sayıklar; kim düşünürse
basirete erer. İnsanın saadetlerinden birisi de salih
arkadaştır. Hayır sahipleriyle eş-dost ol ki, onlardan biri
olasın. Kötülük ehlinden çekin ki, onlardan uzak olasın.
Kötü zan sana galip gelmesin; çünkü seninle dostunun
arasında sulh-u sefayı baki bırakmaz. Bazen su-i zanna,
ihtiyatlı olmaktır denilir; oysa su-i zan ne kötü bir
yemektir. Zulmün en kötüsüyse zayıfa zulmetmektir. Kötü iş,
ismi gibi kötüdür. Felakete (sevilmeyecek şeylere) boyun
eğmek, kalbin zayıflığını gösterir. Yumuşaklığın sertlik
sayıldığı yerde, sertlik de yumuşaklık olur. Çoğu zaman
ilaç, dert ve hastalık olur; dert de ilaç ve derman olur.
Olur ki, nasihatçi olmayan öğüt verir; kendisinden öğüt
istenen de öğüt isteyeni aldatır. Arzulara kapılıp bel
bağlamaktan sakın; çünkü onlara bel bağlamak, ahmaklığın
sermayesidir; sahibini dünya ve ahiret hayrından alıkor.
Ateşin odunla alevlendirilip saflaştırıldığı gibi, gönlünü
edeple alevlendirerek saflaştır. Gece karanlığında odun
toplayan veya selin oraya buraya sürüklediği çerçöp gibi
olma. Nimete küfran etmek alçaklıktır; cahille düşüp kalkmak
ise uğursuzluktur.
Akıl, tecrübeleri bellemek ve onları unutmamaktır. En
hayırlı tecrübe, sana öğüt veren tecrübedir. Yumuşak ahlak,
soyluluk ve büyüklüktendir. Fırsatı üzüntüye sebep olmadan
değerlendir. Azim ve irade, ileri görüşlülüktendir.
Gevşeklik mahrumiyete sebep olur. Her isteyen, isteğini elde
edemez; her binen (gurbete giden) geri dönüp gelemez. Azığı
zayi etmek fesattandır. Her işin bir sonu vardır. Nice az
vardır ki, çoktan daha bereketlidir, daha verimlidir. Takdir
edilen sana gelir ulaşır. Ticarete girişen tehlikeye
atılmıştır. Kadri ve değeri olmayan yardımcıda hayır yoktur.
İşini, hile ve aldatma üzerine kurma. Hikmet bulan yücelir,
büyür. Anlamaya çalışanın ilmini çoğaltır. Hayır sahiplerini
ziyaret etmek, kalpleri ihya eder. Zaman bineği sana ram
olduğu (uyduğu) müddetçe onunla uzlaş ve ondan payını al.
İnat bineğinin sana isyan etmesinden sakın. Günah
işlediğinde onu tövbeyle hemencecik mahvet.
Seni emin bilene, o sana hıyanet etse bile, hıyanet etme; o
senin sırrını açsa bile, sen onun sırrını açma. Az bir
şeyi, çoğalması ümidiyle elden çıkarma. İstemene bak, nasip
olan yetişir. (İhtiyaçtan) fazla olanı al; güzel bir şekilde
ihsan et, bağışta bulun; halka güzel söz söyle. Şu söz ne de
hikmetli, lafzı az ama manası çok: Kendin için sevdiğin şeyi
halk için de sev, kendin için sevmediğin bir şeyi onlar için
de sevme. Bir kimsenin hakkında acele davranırsan, çoğu
zaman pişman olur veya ihsan edersin. (Pişmanlık veya ihsan
etmenle sonuçlanan acele davranışlardan kaçın.)
Bil ki, verdiği söze bağlı kalmak ve haremini (ailesini)
savunmak, asalet ve cömertliktendir. Yüz çevirmek nefret
etmenin göstergesidir; çok mazeret getirmek de cimriliğin
alâmetidir. Bazen güler bir yüzle kardeşinden (herhangi bir
şeyi) esirgemen ona asık bir suratla bağışta bulunmandan
daha iyidir. Sıla-i rahim (yakınlara iyilik etmek ve onları
ziyaret etmek) cömertliktendir. Akrabalarınla ilişkiyi
kestiğinde artık kim sana ümit edebilir veya senin ilişkine
güvenebilir? Bağışı esirgemek, ilişkiyi kesmenin bir
göstergesidir.
Kardeşin senden ilişkisini kestiğinde onunla ilişki kurmaya,
yüz çevirdiğinde lütufta ve ricada bulunmaya, cimrilik
yaptığında bağışta bulunmaya, uzaklaştığında yakınlaşmaya,
sert davrandığında yumuşak davranmaya, suç işlediğinde de
sen onun kölesiymişsin, o da veli nimetinmiş gibi ondan özür
dilemeye kendini zorla. Bu dediklerimi, yerinden başka bir
yerde yapmaktan, yahut ehil olmayanlara bu çeşit muamele
etmekten sakın.
Dostuna düşman olan bir kimseyle dostluk kurmaya çalışma;
çünkü dostunla düşman olmuş olursun. Hile de yapma; çünkü bu
alçak kimselerin ahlakıdır. İster hoşlansın, ister
hoşlanmasın, sen kardeşinin hayrını iste. Her haliyle onunla
yardımlaş, nereye giderse onunla beraber git, ağzına toprak
serpse bile onu cezalandırmayı düşünme. Düşmanına erdem ve
faziletle muamele et (bağışla onu), bu zafere ulaşmaya daha
uygundur. Güzel ahlakla kendini halkın şerrinden kurtar.
Öfkeni yut, sonuç bakımından bundan daha tatlı, bundan daha
lezzetli bir yutma görmedim ben. Şüphe üzerine kardeşinle
ilişkini kesme; gönlünü almaksızın ondan ayrılma. Sana sert
davranana karşı yumuşak ol, belki o da yumuşar. İlişkiyi
kurduktan sonra kesmek, kardeşlikten sonra cefa etmek,
dostluktan sonra düşmanlık yapmak, güvenene hıyanet etmek,
ümit edenin ümidini kesmek, itimat edene hile yapmak ne de
kötüdür. Kardeşinden kopmaya mecbur kalırsan, kendinden onun
yanında bir iyilik bırak ki, bir gün dönmek istediğinde
rahatça dönebilesin. Senin hakkında iyi zan besleyenin
zannını gerçekleştir. Aranızdaki dostluğa güvenerek
kardeşinin hakkını zayi etme, çünkü hakkını zayi ettiğin
kişi artık kardeşin değildir senin. Aile fertlerine karşı
kötü kişi olma. Sana ilgi göstermeyene sen de ilgi gösterme.
Sana gönül bağlayan ve yönelen kimse muaşeret etmeye layık
olursa onu terketme.
Sakın kardeşinin ilişkiyi kesmekteki gücü, senin onunla
ilişki kurmaktaki gücünden daha çok, kötülük yapmaktaki
kuvveti senin ona iyi davranmaktaki kuvvetinden daha fazla,
cimrilikteki gücü senin bağış ve cömertlikteki gücünden daha
güçlü ve kusur etmekteki kudreti senin iyilik etmekteki
gücünden daha ziyade görünmesin. Sana zulmedenin zulmü,
gözünde büyümesin; zira o kendi zararına ve senin faydana
çalışmaktadır. Seni sevindirene kötülük etmen, yerinde bir
iş değildir. Rızık iki kısımdır, bir rızık var ki sen onu
ararsın, bir rızık da var ki o seni arar, sen ona varmasan
da o sana gelir.
Ey oğlum, şunu bil ki, zaman halden hale girmekte ve birçok
hadiselerle doludur. Sakın kınamaları sert ve halkın
nezdinde özürleri az olan kimselerden olma. İhtiyaç
zamanında alçalmak, zenginlikte de azarlamak ne kötü huydur.
Dünyadan nasibin, ahiretini bayındır ettiğin kadardır.
Öyleyse yerinde infak et, başkalarına hazinedar olma. Eğer
elinden çıkana hayıflanacaksan, sana ulaşmayan her şey için
hayıflan dur. Henüz olmayan, gelip çatmayan şeyi olup
bitenden anla; çünkü işler hep birbirine benzer. Hiç bir
veli nimete nankörlük etme; çünkü nankörlük küfrün en alçak
mertebelerindendir. Özür kabul eden ol. Tuzağa düşmedikçe
ibret almayan, nasihatten faydalanmayanlardan olma. Çünkü
akıllı kişi edeple öğütlenir; hayvanlarsa kötekle. Hakkını
tanıyan kimsenin, ister büyük adam olsun, ister küçük,
hakkını tanı.
Sabır ve (Allah'a) kesin iman ve güven ile dertleri
kendinden uzaklaştır. Ilımlılığı bırakan sapar. Kanaat insan
için güzel bir saadettir. İnsanın en kötü arkadaşlarından
biri de hasettir. Ümitsizlikte tefrit (kusur) vardır
(ümitsiz adam işten çok çabuk el çeker). Cimrilik kınanmaya
yol açar. Eş, dost, soy-soptur. Dost, sen yokken dostluk
şartını yerine getiren kimsedir; heva ve heves körlükle
ortaktır (her ikisi de hakikati teşhis etmeye engeldir).
Şaşkınken duraklamak (bir nevi) başarıdır. Yakin, üzüntüyü
çok güzel gideren bir şeydir. Yalan söylemenin sonu,
kınanmaktır. Selâmet (kurtuluş), doğruluktadır; yalan
söylemenin sonucu, sonuçların en kötüsüdür. Nice uzak vardır
ki yakından da yakındır; nice yakın da vardır ki, uzaktan da
uzaktır.
Garip, dostu olmayan kimsedir. Kötü zanlı olup, dostlarını
elinden çıkarma. Nefsini zararlı şeylerden koruyan, şifa
bulur. Haktan çıkan, sıkıntıya düşer. Kendi haddini bilenin
değeri baki kalır. İkramda bulunmak ne güzel bir huydur.
Alçaklıkların en alçağı güçlü olduğunda zulüm etmektir. Hayâ
(ar-edep), her güzel şeye bir vesiledir. Tutunacak en sağlam
kulp, takvadır. Tutunacağın sebeplerin en kuvvetlisi,
seninle Yüce Allah arasındaki sebeptir. Huzursuzluğunu
gideren, seni minnet altına almıştır. Kınamakta aşırı
gitmek, inatçılık ateşini körükler. Nice hastalar kurtulmuş
ve nice sağlam (sıhhati yerinde) olanlar ölmüştür. Tamahın
(ümidin) insanı helak ettiği yerde, ümitsizlik zaferdir. Her
ayıp açılmaz, her fırsat ele geçmez. Görenin yoldan saptığı
ve körün ise doğru yolu bulduğu çok olur. Her arayan bulacak
ve her ihtiyat eden kurtulacak diye bir şey yoktur.
Kötülüğü daima geciktir; çünkü istediğin vakit onu yapmaya
koşabilirsin. Sana ihsan edilmesini seviyorsan, başkalarına
ihsan et. Kardeşine onda var olan her özelliğiyle tahammül
et. Çok kınama; zira çok kınamak kin doğurur ve insanı
nefret etmeye sürükler. Kabul etmesini ümit ettiğin
kimseden, özür dile. Cahilden uzak kalmak, akıllıya
yaklaşmakla eşittir. Sert davranmamak, keremdendir.
Zamanıyle inatlaşan ve zıt giden helak olur. Kınanılan
sinirlenir. İntikam alan, ne kadar da zulmedene yakındır.
Hile yapan (ahdi bozan), vefasızlığa daha layıktır.
İhtiyatlı davranan insan kayarsa kayması, çok şiddetli
olur. Yalan söyleme hastalığı, hastalıkların en çirkinidir.
Fesat (savurganlık), çok serveti yok eder; iktisatlı olmak,
azı çoğaltır. Azlık (kimsesizlik veya yoksulluk), zillettir.
Ana-babaya iyilik yapmak, karakterin yüceliğindendir. Kayma,
acele etmekle beraberdir. Sonucu pişmanlık olan lezzette
hayır yoktur. Akıllı kişi, tecrübelerden ibret alan
kimsedir.
Hidayet, kalbin körlüğünü giderir. Dil aklın tercümanıdır.
İhtilafla, itilaf (ülfet) olmaz. İyi komşuluk, komşunun
halini sormaktır. Orta halli olan, helak olmaz. Zahit olan,
fakir olmaz. İnsanı kendisine tanıtan onun batınıdır. Nice
kimseler kendi kabrini kazıyor (ölüme doğru gidiyor).
Güveni, ümitle değişme. Korkulan her şey zarar vermez. Nice
şakalar vardır ki, ciddiye dönüşür. Zamandan emin olan, onun
hıyanetine uğrar. Zamana böbürleneni (onun sünnet ve
kurallarına uymayanı), zaman alçaltır. Zamana öfkelenen
kendisini zelil ve yere sürülmüş görür. Ona sığınan ise
yardımsız kalır. Her ok atanın oku hedefe varmaz. Buyruk
sahibi değişti mi zaman da değişir. Aile fertlerinin en
hayırlısı, sana yeterli olanıdır. Şaka kin doğurur. Nice
aşırı istekleri olan vardır ki, amacına ulaşamaz.
Din için doğru bir yakin, baş mesabesindedir. İhlasın
kemali, günahlardan çekinmektir. En güzel söz, amelin tasdik
ettiği sözdür. Selâmet (kurtuluş), doğrulukla beraberdir.
Dua, rahmetin anahtarıdır. Yola düşmeden arkadaşı, eve
girmeden de komşuyu sor. Dünyayı göçüp gidilecek bir menzil
bil. Sana karşı çıkana tahammül et. Özür dileyenin özrünü
kabul et. Halkın suçlarını affetmeyi âdet edin. Kimseye
sevmediği bir haberi ulaştırma. Kardeşine, sana isyan etse
bile itaat et; ona yaklaş, senden kopsa bile. Kendini cömert
olmaya alıştır. Her huyun en iyisini kendin için seç; çünkü
hayır, bir âdettir. Başkalarından nakletsen bile çirkin ve
güldüren bir söz söyleme. Hak senden alınmadan önce, kendin
hakkı ver.
Sakın kadınlarla istişâre etme; onların reyleri zayıf,
azimleri ise gevşektir. Onların (yabancılarla muaşeret
etmelerini) önlemekle gözlerini (namahremlere) kapat. Zira
hicap (örtü arkasında korunmaları), hem senin için hem de
onlar için daha iyidir. Onların evden dışarı çıkmaları,
güvenilmeyen kimseleri eve sokmandan daha kötü değildir.
Onların senden başka bir kimseyi tanımamalarını
başarabilirsen öyle yap. Onları aşacak bir işe koşturma. Bu
onların hali için daha uygundur, onların huzurunu daha iyi
korur, kalplerini daha çok rahatlatır, güzelliklerini daha
da sürekli kılar. Çünkü kadın çiçektir (koklanır), kahraman
değil. Kadını kendi yüceliğinden başka bir yüceliğe
yüceltme; onu kendisinden başkasına şefaatçi etme; (böyle
yaptığın takdirde) onun hedefi uğrunda sana buğzeder.
Hanımlarla çok yalnız oturma; çünkü seni bıktırırlar, ya da
senden bıkarlar. Tüm gücünü onlara karşı kullanma; çünkü
seni güçlü gördükleri halde hatalarından geçmen, tüm gücünü
kullanıp da zaafını görmelerinden daha iyidir. Kıskanılacak
yerden başka kıskançlığa kalkışma; çünkü bu onların
(kadınların) doğrusunu da eğriltebilir; fakat işlerini
sağlama bağla (onları başı boş bırakma). Bir günah
gördüğünde, ister küçük olsun, ister büyük, itirazda bulun;
cezalandırmaktan sakın; zira günahı büyük, kınamayı ise
küçük (değersiz) kılmış olursun.
Köleleri iyi terbiye et, onlara az sinirlen, günahları
dışında onları çok kınama. Biri günah işlerse iyi bir
şekilde vazgeç. Çünkü affetmek aklı olan kimse için dayak
atmaktan daha etkilidir. Akıllı olmayan kimselere sataşma ve
kısastan çekin. Onlardan her birini yapabileceği işle
görevlendir ki, işleri birbirlerine bırakmasınlar (hizmetten
kaçmasınlar). Akrabalarına iyilik et; çünkü onlar uçtuğun
kanatların, döneceğin aslındır (kökündür); onlarla düşmana
saldırırsın; onlar kıtlık günü azıktır; öyleyse onların
iyilerine iyilik et; hastalarını ziyaret et; onların
işlerine ortak ol; zorluklarında kolaylık göster. Bütün
işlerinde Allah'tan yardım dile; zira O en yeterli
yardımcıdır.
Seni dininde ve dünyanda Allah'a ısmarlıyorum. Dünyanda da,
ahiretinde de O'ndan sana hayırlar dilerim. Allah'ın selamı
ve rahmeti üzerine olsun.