19- Hz. ALİ (A.S)'IN MUTTAKİLERE DÜNYAYI VASFEDİŞİ
Cabir ibn-i Abdullah Ensari
şöyle diyor: "Basra savaşında
Emir-ül Müminin
ile beraberdik, İmam
kendisine karşı savaş açanların (Talha,
Zübeyrve
Aişe'nin)
savaşından kurtulduğunda gecenin son vakitleri bize
uğradı ve: “Ne hususunda sohbet ediyorsunuz?” diye
sordu. "Dünyayı kınamak hakkında konuşuyoruz." dedik;
buyurdular ki:
"Ya Cabir!
Niçin dünyayı kınıyorsunuz? Daha sonra Allah'a hamd-u
sena edip şöyle buyurdular: Niçin bir grup dünyayı
kınıyor ve onda zahitlik iddiası ediyor? Dünya,
doğrulara doğruluk yurdudur; anlayanlara afiyet
(kurtuluş) evidir. Ondan azık toplayana zenginlik
diyarıdır. Peygamberlerin secde yeridir. İlahi vahyin
indiği yerdir. Meleklerin ibadet yeridir. Allah
dostlarının meskenidir. Evliyaullahın alış veriş
yurdudur. Orada rahmet elde ederler; orada cenneti
kazanırlar.
Ey Cabir,
dünya, ölümü açıkça haber verdiği, kendisinden
ayrılacağımızı seslenip bildirdiği, zevalini anlattığı
halde, kimdir ki onu kınar, yermeye kalkar? Dünya
belalarıyla (ahiret) belasını gösterir ehline;
sevinciyle onları (ebedi bir) sevince teşvik eder.
Allah'ın azabından korkutmak ve ebedi nimete teşvik
etmek için geceleri musibet getirdiği gibi sabahları da
nimet ve esenlik doğurur. Günahtan pişmanlık duyanlar
kınarlar onu. (Başkalarıysa kıyamet günü överler onu.) Çünkü
dünya sadakatle onlara hizmet etmiştir. Dünya onlara
akıbeti anlatmıştır, onlar da anlamışlardır; öğüt
vermiştir onlara, onlar da öğüdünü kabul etmişlerdir.
Onları (cehennemden) korkutmuştur, onlar da
korkmuşlardır; onları (cennete) teşvik etmiştir, onlar
da ona rağbet etmişlerdir.
Ey dünyanın aldatışlarına kapılıp onu kınayan, ne vakit
dünya senin kınamanı hakketti? Ne zaman dünya aldattı
seni? Toprağa atıp çürüttüğü babalarının helak oldukları
yerlerle mi; yoksa yer altına attığı analarının yattığı
yerlerle mi aldattı seni? Ne kadar kendi ellerinle
hastalara bakıcılık yaptın? Ne kadar sakatlara hizmet
ettin; onların ilacını aradın; onları iyileştirmek için
doktorlara başvurdun da maksadına ulaşamadın, (çaresi
olmadı ve) ihtiyacın karşılanmadı? Dünya onlara
yaptığıyla, sana örnek verdi; halleriyle halini
(ölmeleriyle öleceğini) gösterdi. Yarın, dostlarının
sana bir faydası olmaz; sesin de bir yere ulaşmaz.
Hastalığın, açıkça ölümden haber verdiği, dert ve elemin
şiddetlendiği bir zaman, artık iniltinin bir faydası
olmaz; feryatla ağlamak ölümü önlemez; göğüs sıkışır,
boğaz tıkanır; ne bir ses duyar, ne de bağırıp
çağırmakla korkar. Ölüm anlarındaki üzüntü ne de çok ve
uzun sürelidir! Sonra onu tabutun içerisine bırakıp
(mezarlığa) götürürler. Dört el onu nakledip uzun bir
süre kalmak için kabrin dar yerinde (lahda) yan üstü
yatırırlar. Artık zenginlik elden çıkmış, ömür
tükenmiştir, şefkatli dostlar onu terkederler;
merhametli davrananlar ondan ilişkilerini keserler;
dostları ona yaklaşmaz. Ziyaretçileri evine uğramaz, evi
çeki düzene girmez. Hiçbir yerden nişane bulamaz, her
yerden habersiz kalır. Varisler mirası bölmeye koşarlar,
geride bıraktığı mal taksim edilir; günahı, vebali ise
onun üzerine olur, günahlar onu kuşatır. Önceden hayır
bir iş yapmış olursa kazancı temiz olur; fakat önceden
kötü bir iş yapmışsa akıbeti helak olmakla sonuçlanır.
Hayatının sonu, ölüm; ziyaretgâhı, kabir olan bir
kimseye, dünyada (bir kaç günlük) ikametin ne faydası
olur. Bu, öğüt bakımından (öğüt alanlar için)
yeterlidir.
Ey Cabir, yeter
artık, benimle beraber gel;
Cabir diyor ki:
İmam'la birlikte bir kabristana vardık, İmam kabristan
ehline şöyle seslendi: Ey toprağa döşenmiş, gurbete
düşmüş kişiler, bıraktığınız evlerde oturulmaktadır,
mallarınız paylaşıldı, zevceleriniz nikâhlandı. Bu bizim
size verdiğimiz haber, sizden ne haber var?"
İmam biraz
sükut ettikten sonra başını kaldırıp şöyle buyurdular:
"Göğü yükselten ve yeryüzünü yayan Allah'a and olsun ki
eğer onların konuşmalarına izin verilseydi, "Bizler, en
hayırlı azığın takva olduğunu gördük." derlerdi. Daha
sonra buyurdular ki: Ey
Cabir, eğer
istiyorsan geri dön.