11- İMAN ve küfrün temellerİnİ ve KISIMLARINI açIkladIğI
HUTBESİ
Hiç kuşkusuz, işleri Allah başlattı; onlardan istediğini
kendisi için seçti, sevdiğini kendisine mahsus kıldı. İmanı
beğendi, onu kendi isminden türeterek
sevdiği kuluna bağışladı. Sonra susamışlarının kolay bir
şekilde yararlanabilmeleri için imanın ne olduğunu açıkladı.
Kanunlarını kolaylaştırdı. Uzaklaşmak isteyenlere karşı,
temelini güçlü ve muhkem kıldı. Onu, taşıyanlar için
üstünlük vesilesi, içine girenler için güven yeri kıldı.
Uyanlara kılavuz, süslenmek isteyenlere ziynet, inananlara
din, sığınanlara sığınak, sarılanlara ip, hükümlerini
söyleyenlere delil, anlayanlara şeref, onu konuşanlara
hikmet, onunla nurlanmak isteyenlere ışık, tartışmaya
kalkışanlara hüccet, istidlalde bulunanlara zafer, belleyip
de tutanlara ilim, rivayet edenlere hadis, yargıda
bulunanlara hüküm, muhaddislere hilim, düşünüp tedbir
alanlara akıl, düşünenlere anlayış, akledenlere yakin, bir
işe başlamak isteyenlere basiret, doğru yolun alametini
arayanlara nişane, öğüt almak isteyenlere ibret, iman
edenlere kurtuluş, salih insanlar için Allah'la dostluk
vesilesi, gözetleyenler için Allah’a yakınlık vesilesi,
tevekkül edenler için güvence, işlerini Allah'a bırakanlara
ve O'nun rızasına razı olanlara huzur, iyilere renk,
yarışanlara hayır, sabredenlere kalkan, muttakilere elbise,
doğru yolu bulanlara temizlik, Müslümanlara emniyet,
doğrulara ise esenlik kıldı.
İman hakkın temelidir. Bu temelin yolu ise hidayettir,
sıfatı iyiliktir, iftiharı olgunluktur. İman aydın bir
yoldur; ışık veren bir meş’ale ve çerağlara nurdur. İman
(sahibi) amaçta yüce ve yarışta birincidir. İman meydanında
yarış atları hazırdır; ödül, imrenilecek değerdedir; yarışma
vesileleri eskiden beri mevcuttur; atları, asil attır.
Meş’alesi iyi amellerdir; lambaları iffettir; bu yarışın
bitiş noktası ölümdür; hazırlık yeri dünyadır; koşuya
girenlerin toplantı yeri kıyamettir; kazananların ödülü
cennettir; geriye kalanların cezası cehennemdir; malzemesi
takvadır; yarışanlar, iyi iş yapanlardır.
İmanla temiz işler anlaşılır; temiz işlerle din ilmi yaşar;
din ilmiyle ölümden korkulur; ölümle dünya son bulur ve
dünya ahiretin karşısında yer almıştır. Kıyamette
cennet yaklaştırılır; cennet, cehennem ehline hasret;
cehennem ise muttakilere öğüttür; takva ihsan
kabilindendir. Takva
öyle bir hedeftir ki, peşinde gidenler helak olmaz; onunla
amel eden pişmanlık duymaz. Çünkü mutluluğa erenler takvayla
ermişlerdir. Hüsrana uğrayanlar ise günah işleyerek ziyan
görmüşlerdir. Akıllı kimseler günahtan sakınmalı ve takva
ehli öğüt almalıdır.
İman, dört sütun üzerine kuruludur: Sabır, yakin, adalet ve
cihat.
Sabır dört şeye dayalıdır: Özlem, korku züht ve gözetleme.
Cenneti özleyen, şehvetlerden vazgeçer. Cehennemden korkan,
haramlardan çekinir. Dünyada zahit olan kişiye, (dünya)
musibetleri kolay gelir. Ölümü gözetleyen hayır işlere
koşar.
Yakin dört şeye dayalıdır: Basiret, hikmeti yorumlamak ve
inceliklerine dikkat etmek, geçmişlerden öğüt almak ve
geçmişlerin sünnetini bilmek. Basiret sahibi gözü açık olur
ve hikmetin inceliklerini tanıyıp yorumlayabilir. Hikmeti
te'vil edebilen ibret alınacak şeyi tanır. İbret alınacak
şeyi tanıyan ise sünnetullahı (toplumda geçerli olan ilahi
kanunları) bilir. Sünneti bilen kimse de sanki geçmiş
kavimlerle yaşamış gibi olur.
Adalet dört temele dayanmaktadır: Derin anlayış, ilmi
derinlik, açık hükümle karara varmak, olgunlukta sabit
olmak. Anlayış sahibi olan bütün ilimleri tefsir eder
(onların derinliğine dalar); hükmü tanıyan ondan sapmaz;
hilimli (olgun) olansa yaptığı işte aşırıya gitmez ve
insanlar arasında övgüyle yaşar.
cihat da dört ilkeye dayalıdır: Emr-i bil maruf ve nehy-i
anil münker, zorluk
anlarında doğru olmak, fasık kimselere karşı düşmanlık
beslemek. Marufu (iyiliği) emreden kişi Müminlere güç verir.
Münkerden alıkoyan kâfirlerin burunlarını yere sürer; zorluk
anlarında kendisine düşen vazifeyi yapmış olur; fasıklara
karşı düşmanlık besleyen Allah için öfkelenir. Her kim Allah
için öfkelenirse Allah da onun öfkesi için öfkelenir. İşte
bunlar imanın hakikati, erkânı ve kısımlarıdır.
Küfür de dört temel üzere kuruludur: Fasıklık, haddi aşmak,
şek ve şüphe. Fasıklık
dört kısımdır: Kabalık ve vefasızlık, kalp körlüğü, gaflet,
kibirlenip haddi aşmak. Vefasız kaba insan, Mümini
küçümseyip tahkir eder, din bilginlerini kızdırır, ahdi
bozmaya ısrar eder. Kalp gözü kör olan, zikri (Allah'ı ve
Resulünü hatırlamayı) unutur, ahlakı kötü olur, Allah'a
karşı isyan eder, şeytan ona musallat olur. Gafil olan,
kendisi hakkında cinayet işler, gerisin geriye döner,
sapıklığını hidayet sanır; dilekler onu aldatır; iş işten
geçtiğinde, perde gözünün önünden kaldırıldığında, sanmadığı
şey (azap) Allah tarafından ona aşikâr kılındığında hasret
ve pişmanlığa düşer. Kibirlenip Allah'ın emrinden çıkan,
şüpheye düşer. Allah-u Teâla şüpheye düşeni günah işleyip
Rabbinin verdiği mühlete aldandığı için kendi kudreti ile
zelil eder; aynı zamanda kendi azameti ile onu küçültür.
Haddi aşmak da dört kısımdır: Derine dalmak, hak
üzerinde çekişip durmak, doğru yoldan sapmak, tefrika
oluşturmak. (Kendi düşünce yeteneğinin kaldıramayacağı
meselelerde) derine dalan gerçeğe ulaşamaz; onun bu çabası
hayret ile sapıklık girdabında boğulmaktan başka bir şeye
yaramaz; bir fitneden kurtulmadan bir başkasına tutulur ve
daima şaşkınlık içinde karışık fikirlere dalar. Münakaşa ve
mücadele yapan kimselerin arasına tefrika girer ve sürekli
inat etmelerinden dolayı işleri yok olup gider. Kim doğru
yoldan saparsa iyi şey ona kötü görünür; kötülükse
güzelleşir ve sapıklık sarhoşluğuna tutulur. Ayrıcalık ve
nifak peşinde olan kimse ise, hayatında çıkmazlarla
karşılaşır, işleri zorlaşır, kurtuluş yolu da daraldıkça
daralır. Her kim Müminlerin yolundan başka bir yola tabi
olursa, din kopar.
Şek de dört kısımdır: Tereddüt, korkmak, kararsızlık ve
(olayların akışına) teslim olmak. Allah'ın
hangi nimetleri hakkında şüpheciler şüphe ediyor? Kim
karşılaşacağı tehlikelerden korkarsa geri adım atar; kim
dininde tereddüt ederse, sürekli yerinde sayar; öncüler onu
geride bırakır, geride kalanlar da ona yetişir. Böyle birisi
şeytanların tırnakları altında çiğnenip gider. Dünya ve
ahiret tehlikelerine teslim olan (bir çözüm yolu
düşünmeyen), her iki dünyada da helak olur. Bundan ise ancak
yakin ışığıyla kurtulmak mümkün olur.
Şüphe de dört şeye dayalıdır: Süslenmekten hoşlanmak, nefsin
aldatması, eğrileri yorumlamak ve hakla batılı karıştırmak.
Süslenmekten hoşlanmak, insanı delilden vazgeçirir. Nefsin
aldatması, şehvetlere dalmaya sebep olur. Eğri hareket etmek
çok sapmaya sebep olur. Hakla batılı karıştırmak, üst üste
yığılan karanlıklardır. İşte küfrün erkânları ve bölümleri
bunlardır.
Nifak da dört temel üzere kurulmuştur: Heva ve hevese tabi
olmak, din hususunda gevşeklik göstermek, öfke ve tamah.
Heva ve hevese tabi olmak da dört şey üzere kuruludur:
Zulüm, tecavüz, şehvet, isyan. Zulmedenin zarar ve felaketi
çok olur; yalnız kalır, onun aleyhine birleşilir. Tecavüz
edenin akıbeti güvende olmaz ve kalbi salim kalmaz.
Kendisini şehvetten kurtaramayan hasret girdabına dalar ve
onda yüzüp kalır. İsyan edense bilerek, özürsüz ve delilsiz
yolundan sapar.
Din hususunda gevşeklik etmek de dört kısımdır: Korku,
aldanmak, oyalanmak ve arzu. Korku insanı haktan alıkor.
Dünyaya aldanmak, ahirete önem vermemeye sebep olur.
Oyalanmaksa insanı körlük uçurumuna düşürür. Eğer arzu
olmasaydı, insan kendi bulunduğu durumunun hesabını (gözden
geçirip) bilirdi. Ve eğer kişi kendi bulunduğu durumunu
bilseydi vahşet ve korkudan hemen ölürdü.
Öfkeye gelince; o da dört kısımdır: Kibirlenmek, övünmek,
gururlanmak ve bağnazlık (taassup). Kibirlenen,
(ilerleyeceğine) geriler. Övünen günah işler. Gurura kapılan
yanlış işlerde ısrar eder. Mutaassıp olan zulmeder.
Gerileme, fısk ve günaha ısrar eden ne kötü bir haldedir.
Tamah da dört kısımdır: Sevinç, gurur, inatçılık ve
tekebbür. (Dünya güzelliklerine) sevinmek, Allah katında
sevilmeyecek bir şeydir. Gururlu olmak, bencilliktir.
İnatçılık, günaha sürüklediği kimse için bir beladır.
Tekebbür; oyun, eğlenmek, meşguliyyet ve iyiyi kötüyle
değiştirmektir. İşte bunlar nifakın erkân ve kısımlarıdır.
Allah kullarına karşı kahirdir; güçlüdür; bereketi boldur;
hikmeti açık; delili üstün, koyduğu din halis, sözü haktır;
ihsanı (azabından) öncedir; yaratıklardan seçkindir;
ölçüleri adalettir; mesajları iletilmiş; bekçileri hazırdır.
Sonra Allah, kötülükleri günah, günahı fitne, fitneyi de
pislik karar kılmıştır. İyiliği ganimet, (kulundan) razı
olmayı tövbe vesilesi, tövbeyi de temizleyici kılmıştır.
Tövbe eden hidayet bulur; fitneye düşense Allah'a yönelip
günahını itiraf ederek Allah'ın vaadlerini tasdik etmedikçe
sapık kalır. Allah'ın azabına müstahak olan ise helak olur.
Allah'ın indinde olan bağışlar yani tövbe, rahmet, müjde ve
büyük hilim, ne kadar fazla, geniş ve boldur! Ve onun
cezası, ateşi, izzeti, kudreti, amansız ve şiddetli
yakalaması da ne kadar korkutucudur. Allah'ın itaatine
muvaffak olan, O'nun yüceliğini seçmiştir; daima günah
işleyense onun şiddetli azabını tadacaktır. İşte son ev
orasıdır.