1- Tevhİtle İlgİlİ HUtbesİ
“Şüphesiz Allah’a ibadetin başı O’nu tanımaktır. O’nu
tanımanın esâsı ise O'nu tek ve eşsiz bilmektir. O’nu tek ve
eşsiz bilmenin ölçüsü ise O’ndan nitelikleri (diğer
varlıklarda bulunan noksan sıfatları) nefyetmektir. Çünkü
akıllar bütün niteliklerin ve nitelik sahiplerinin yaratık
olduğuna tanıklık eder. Tüm yaratıklar da, nitelik ve
nitelik sahibi olmayan bir yaratanın varlığına tanıklık
eder. Çünkü her nitelik ve nitelik sahibi bir bileşimi
gösterir. Bileşim hudûsa (sonradan meydana gelişe), hudûs
ise ezeli olmanın muhal olduğuna tanıklık eder.
Allah’ın zatını tanıdığını iddiâ eden O’nu tanımamıştır.
O’na sınır koyan, O’nu tek bilmemiştir. O'na bir eş
tasarlayan O'na inanmamıştır. O’nu (diğer bir varlığa)
benzeten kimse, O'nun hakikatine varmamıştır.
Her kim O'nun vehme sığdığını sanarsa, O’na yönelmemiştir.
O’nun (zâtının) künhüne varmak isteyen, birliğini tasdik
etmemiştir. O’na işaret eden, O'na yönelmemiştir. O’na sınır
tanıyan O’nu kastetmemiştir. O’nu bölümlere ayıran O'na
teslim olmamıştır. O’nun zatıyla ayakta duran her şey
başkasına bağımlıdır ve başkasına bağımlı olan her şey bir
sebep vasıtasıyla oluşmuştur.
Yaratıkları O’nun varlığının nişanesi ve akıllar O’nu
tanımanın vesilesidir. Fikirle hüccet kesinleşir.
Nişanelerini yaratıklarına hüccet kılmış ve onları yaratarak
kendisi ve onlar arasında bir perde oluşturmuştur.
Varlığıyla yaratıklarından ayrılır.
Onları araçlarla donatması, kendisinin araçsız olduğuna
tanıktır; çünkü araçlar; araç sahiplerinin muhtaç
olduklarına delildir. Yaratıklara bir başlangıç belirlemesi
O'nun başlangıcının olmadığına tanıklık eder, çünkü bir
başlangıcı olan, başkasını yoktan var edemez.
İsimleri, gerçeğe ulaşmak için bir vesiledir ve işleri,
gerçeği anlamak için vasıtadır; Zatı hakikatin özüdür. Zatı,
O'nunla yaratıklarını ayırmaktadır. Her kim Allah’ı
nitelendirirse O'nu tanımamıştır ve O'na bir benzer
tasarlayan O'ndan uzaklaşmıştır. O'nun hakikatine vardığını
sanan hata etmiştir.
Her kim, nerededir derse O’na bir mekan tasarlamıştır; her
kim, nededir derse O'na bir mekan isnat etmiştir; her
kim, nereye yönelmiştir derse O'na bir sınır tayin
etmiştir; her kim, neden derse O'na bir sebep belirlemiştir;
her kim, nasıldır derse O'nu bir şeye benzetmiştir; her kim,
ne zaman derse O'na bir zaman tanımıştır; her kim, şuraya
kadar derse O'na bir son belirlemiştir; ve kim O'na bir son
belirlerse O'nu bölmüştür; kim O'nu bölerse O'nu
nitelendirmiştir ve kim de O'nu nitelendirirse O'nu inkar
etmiştir; O'nu parçalara ayıran değişmeleri zevallarından
O'ndan yüz çevirmiştir.
Allah, mahluklarının değişmesiyle değişmez; sınırlı
varlıkların sınırıyla sınırlanmaz; birdir ama birliği sayıya
dayanmaz; O hiç bir ihtiyacı olmayan ihtiyaçsızdır; bir şeye
girmeden batın ve hiç bir şeyden ayrılmaksızın zahirdir;
görmekle kavranılmayandır; aşikardır; cisim olmayandır
latiftir; harekete ihtiyacı olmayandır faildir; fikre
ihtiyaç duymadan yaratıkların ölçüsünü belirleyendir,
hareket etmeksizin onları düzene koyandır; araç ve organa
ihtiyacı olmadan duyan ve görendir; yaklaşmaya ihtiyaç
duymadan yakın ve mesafe söz konusu olmaksızın uzaktır;
vardır; yokluktan sonra değil; zamanlar O'na eşlik etmez ve
yerler O'nu kapsamaz; O’nu uyku tutmaz; vasıflar O'nu
sınırlamaz; vasıtalar O'na engel olmaz; varlığıyla zamandan
ve yokluktan öne geçmiş ve ezeli oluşuyla başlangıcı olma
sınırını aşmıştır.
Duygu ve hisleri verenin O, olması hasebiyle zatının his ve
duygulardan uzak olduğu, cevherleri yaratan olduğu için de
cevherinin olmadığı, yaratıkları yoktan vareden olmasıyla
O'nun yaratıcısının olmadığı, eşyalar arasındaki çelişkileri
icat eden olmasıyla da zıddının olmadığı bilinir. Varlıkları
birbirine eş olarak yaratan olduğu için de O'nun bir eşi
olmadığı anlaşılır.
Karanlığı nura ve sıcağı soğuğa karşıt kılmış; değişik
unsurları birleştirmiş zıt olanları birbirine yaklaştırmış;
onları ayırmak ve birleştirmekle ayıran ve birleştireni
göstermiş. Bütün bunları kendi rabbliğine delil; gaybına
şahit ve hikmetinin açıklayıcısı kılmıştır. Çünkü bu
varlıkların oluşumu sonradan var olduklarını gösterir;
varlıkları, yokluklarını bildirir; değişmeleri zevallerini
bildirir, ve yok olmaları yaratıcılarının zevalinin
olmadığını gösterir; Allah Teâla buyuruyor ki; “Ve her
şeyden iki eş yarattık ki belki, siz (Allah’ı)
hatırlayasınız”
Önce ve sonrayı ortaya çıkararak kendisinin öncesi ve
sonrası olmadığını göstermiştir. Yaratıklarını çeşitli
içgüdülerle yaratarak içgüdüsünün olmadığını, yaratıkları
birbirlerinden farklı kılarak kendisinde değişikliğinin
olmadığını göstermiştir. Onları belirli bir süre ve zamana
bağlı kılmakla kendisinin zamanla bir bağlantısının
olmadığını ve yaratıklarını birbirinden ayırmakla ve
birbirine gizli kılmakla O'nunla yaratıkları arasında bir
örtünün olmadığını göstermiştir. Kullar varolmadan Rabliğin
hakikati ve yaratık olmadan ilahlığın hakikati O'nda var
idi.
Duyulacak bir ses olmadan duyma gücüne, bilinen bir şey
olmadan bilginin gerçeğine ve kudretini göstermeden hakiki
güce sahip idi. Yaratıklar olmadan yaratıcı ismine ve
mahlukat olmadan öncede halik vasfına layık idi.
Yaratıkları bir şeye dayanmadan yaratmıştır ve bir şeyden
yararlanmadan aralarında uyum sağlamıştır. Bir zorluğa
düşmeden onlara ölçü vermiştir. Fikirler O’nun zatını
kavrayamaz ve düşünceler O'nun hakikatini kuşatamaz.
“Ne zaman” diyerek O sınırlanamaz; “şimdi” kelimesi O’nu
yaklaştırmaz; “beraber” diyerek bir şeyle beraber kılınamaz;
“şayet” diyerek de gizlenemez. “O” kelimesi O’nu kuşatamaz.
Bu kelimeler ancak kendilerini sınırlarlar.
Bu kelimelerin O’nun yarattığı eşya arasında geçerliliği
vardır; çünkü bu bağlaçlar ihtiyacı bildiriler; tezat,
zıddının varlığına benzeyen, benzerinin olduğunu ve olaylar
zamanla birlikte olduklarını gösterirler.
İsimleriyle sıfatları birbirinden farkedilir, o isimlerle,
birlikte olanlar birbirinden ayrılır; olaylar o isimlerle
vuku bulur. Yaratıkların başlangıcının olması kadim
olmadıklarını, süreye bağlı olmaları ezeli olmadıklarını ve
“eğer böyle olmasaydı” sözü cebre boyun eğmediklerini
gösterir. Dağılmaları dağıtıcı olanı bildirmiş ve kopmaları
koparanı göstermiştir.
Yaratıkları vasıtasıyla akıllara tecelli ederek gözlerden
gizli kalmış ve fikirler yaratıklarına yönelmiş bunlarla
ibretler ortaya konmuş ve sabit olmuş ve bunlardan deliller
açıklık kazanmıştır. Akıllarla Allah tasdik edilir ve
ikrarla iman kamil olur.
Marifet (Allah’ı tanımak) olmadan din olmaz, tasdik olmadan
marifet mümkün olmaz ve ihlaslı bir inanç olmaksızın tasdik
gerçekleşmez. İhlas olmaksızın tevhid olmaz; Allah bir şeye
benzetilirse ihlas gerçekleşmez; nitelikler O'na atfedilirse
eksiklikler O'ndan tam olarak nefy olmaz ve halis tevhit
gerçekleşmez. Bazı yönlerden benzetmeği geçerli bilmek bütün
yönlerinde benzetmenin geçerli olmasını gerekli kılar; bazı
benzerliklerden O'nu münezzeh bilip bazısını kabul etmek tam
tevhitten insanı uzak düşürür.
İkrar etmek inkarı nefyetmektir; her türlü inkar, ihlasa
ulaşmayı önler.
Yaratıklarda olan özellik yaratıcıda olmaz; yaratılmış için
mümkün olan bir şey yaratıcısında mümkün olmaz; O'nun için
hareket cari olmaz; bölünme ve birleşme O’nda vuku bulmaz.
O’nun uyguladığı şey kendisi hakkında nasıl uygulanabilir?
O'nun başlattığı şey nasıl kendisine dönebilir? O'nun
oluşturduğu oluşum nasıl kendisi hakkında geçerli olabilir?
Yoksa O'nun zatı değişir, bölünür ve ezelden oluşu mümkün
olmaz ve ezeli oluşunun bir manası kalmaz.
Bu takdirde yaratıcı mahluka dönüşür; arkası olursa önü de
olur; tamamlanmaya ihtiyaç duyarsa eksik olması gerekir.
Değişebilirse ezeli diye vasıflanamaz. Zamanın geçmesi O’nu
etkilerse nasıl sürekli olabilir? Eşyadan etkilenen nasıl
onları yoktan var edebilir? Böyle olursa yaratıkların
nişanesini taşır. Yaratıklar O’na nişane olacağına kendisi
de diğer bir yaratıcının nişanesi olur ve sıfatı
yaratıkların sıfatlarına benzer. Bu ise, batıl olduğunu
ispatlamak için delile ihtiyacı olmayan bir sözdür; bu
husustaki soruya cevap vermek bile yersizdir.