SÜNNÎ KAYNAKLARDAN İMAM HÜSEYN'E (A.S) AĞLAMAK
HAKKINDA KIRK HADİS
Musa
GÜNEŞ
1- Hz.
Resul-i Ekrem (s.a.a):
"Ben sizlerin içinde iki değer biçilmez şey
bırakıyorum, bunların biri diğerinden daha
büyüktür; benden sonra bunlara sarılırsanız
sapıklığa
düşmez-siniz. Bunlardan biri Allah ipi
mesabesinde olup gökten yere uzatılmış Allah'ın
kitabı Kur'an'dır, diğeri ise itretim olan
Ehlibeyt'imdir. Benden sonraki bu iki halefime
nasıl davranacağınıza bakın."
2- Resul-i Ekrem (s.a.a):
"Allah-u Teâla cenneti, benim Ehlibeyt'ime zulüm
ve ihanet edenlere, sövenlere, onlarla
sava-şanlara ve itretimi inciterek bana eziyette
bulananlara haram kılmıştır."
3-
Enes ibn-i Malik, Resulullah'ın (s.a.a) ona
şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
"Ey Enes, Allah bu gece bana Kevser'i ata etti
(bağışladı); uzunluğu altı yüz yıllık bir
mesafe, genişliği ise doğu ve batının genişliği
kadardır. Benden önce (ya Enes) kimse ondan
içemez. Bana verdiği ahdi bozarak sözünde
durmayanlar, itretimi korkutan ve Ehlibeyt'imi
öldürenler Kevser havuzunun suyundan
içemezler."
4- Hz. Resul-i Ekrem (s.a.a):
"Her kim benim gibi yaşamak, ölümüm gibi ölmek
ve Allah'ın bana vadettiği Adn cennetine girmek
istiyorsa, benden sonra Ali'yi kendine veli
edinsin, dostunu dost edinsin ve benden sonraki
imamlara uysun. Onlar benim toprağımdan
yaratılmış, ilim ve düşünceden rızıklanmış
hanedanımdırlar.
Ümmetimden onların üstünlüklerini inkâr edenlere
ve akrabalık bağımı onlar hakkında
gözetmeyenlere yazıklar olsun ve Allah benim
şefaatimi onlara nasib etmesin."
5- Sünen-i İbn-i Mace kitabında
İbn-i Mes'ud'dan şöyle rivayet edilmiştir:
"Bir gün ashapla Resul-i Ekrem'im yanına
gittiğimizde, Resulullah (s.a.a) sevinç dolu
güler bir yüzle bizlerin yanına geldi ve
bizlerle konuşmaya başladı. Sorduğumuz her
soruyu tam bir itina ile cevaplıyordu. Bu sırada
Resulullah'ın gözü oradan geçen ve içlerinde
Hasan ile Hüseyin'in de bulunduğu Beni Haşim
gençlerinden bir gruba ilişti. Onları görür
görmez gözleri yaşardı ve ağlamaya başladı. "Ya
Resulallah, size birden ne oldu, yüzünüzde
üzüntü belirtileri yoktu, halinizin değişmesinin
sebebi nedir?" diye sorduğumuzda, şöyle buyurdu:
"Biz öyle bir Ehlibeyt'iz ki Allah, dünyaya
karşı bizim için ahireti seçmiştir. Bilin ki,
benden sonra Ehlibeyt'im ölüm, sürgünlük,
dağınıklık ve çeşitli belalarla
karşılaşacaktır..."
6- Hz. Resul-i Ekrem (s.a.a):
"Hüseyin bendendir ben de Hüseyin'den, Hüseyin'i
seveni Allah sever. Hüseyin Peygamber
torunlarından bir torundur."
7- Selman-i Farisi, Resul-i Ekrem'in
(s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmiştir.
"Hasan ve Hüseyin benim çocuklarımdır; onları
seven beni sever, beni sevense Allah'ı sever;
Allah'ı seveni de Allah cennete koyar. Onlara
buğzeden bana buğzeder, bana buğzeden Allah'a
buğzeder, Allah da kendisine buğzedeni,
cehenneme atar... Bunlar benim ve kızımın
çocuğudurlar. Allah'ım, ben onları severim, sen
de onları ve onları sevenleri sev.
8- İbn-i Ebi Ziyad şöyle rivayet etmiştir:
"Bir gün Resul-i Ekrem (s.a.a), zevcesi Ayşe'nin
evinden çıkıp, kızı Hz. Fatıma'nın (a.s) evinin
önünden geçerken oğlu İmam Hüseyin'in ağladığını
duydu. Cenab-ı Fatıma'ya (a.s)
"Bilmez misin ki Hüseyin'in ağlayışı beni
incitir." diye buyurdu."
9- Ayşe, Resulullah'ın (s.a.a)
şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
"Bir gün asla yanıma gelmeyen bir melek
ziyaretime gelerek, "Senin bu oğlun Hüseyin
öldürülecektir, istersen onun öldürüleceği yerin
toprağını sana göstereyim." dedi. Daha sonra
elini uzatarak (kan rengi) kırmızı bir toprak
çıkartıp bana gösterdi."
10- İbn-i Abbas, Allah Teâla'nın
Resulullah'a (s.a.a) şöyle vahyettiğini
naklediyor:
"Yahya ibn-i Zekeriyya'nın kanı için yetmiş bin
kişi öldürdüm; Hüseyin'in katli içinse bunun iki
misli kişi öldüreceğim.
11- Celaleddin Siyutî, İbrahim ve Zeyd
ibn-i Ziyad'dan nakletmiştir ki:
"Gökyüzü yalnız Hz. Yahya peygamber (a.s) ve
İmam Hüseyin (a.s) için ağladı. Ağlaması ise
onda bulunan kırmızılıktır. Hz. Yahya (a.s)
öldürüldüğünde, gökyüzü kırmızılaştı ve gökten
kan damladı; Hz. Hüseyin (a.s) de
öldürüldüğünde, gökyüzü kırmızılaştı."
12- İmam Cafer ibn-i Muhammed (a.s):
"Hz. Hüseyin'in (a.s) kabri etrafında dört bin
melek (bir başka rivayete göre ise yetmiş bin
melek) toza bulanmış ve mahzun bir halde
kıyamete kadar Hz. Hüseyin'e (a.s)
ağlayacaklar."
13- Esma bint-i Ümeys şöyle naklediyor:
"Ben Fatıma (a.s) oğulları Hasan ve Hüseyin'in
ebesiydim. Hz. Hasan dünyaya geldiğinde... (Hz.
Hasan'ın (a.s) doğumu ile ilgili bir kaç şeyi
dile getirdikten sonra şunları ekliyor:)
Hz. Hüseyin (a.s) dünyaya geldiğinde, Resulullah
(s.a.a) yanıma gelerek
"Ey Esma, çocuğumu bana getir." diye buyurdu.
Ben Hüseyin'i beyaz bir kundağa sararak
Resulullah'a (s.a.a) verdim. Resul-i Ekrem
(s.a.a) sağ kulağına ezan, sol kulağına ikamet
okuduktan sonra, Hüseyin'i bana verdi ve
ağlamaya başladı.
Esma diyor ki: "Resulullah'a (s.a.a)
"Anam, babam sana feda olsun ey Allah'ın Resulü,
ağlamanızın sebebi nedir?" diye sorduğumda,
alemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber
"Bu çocuğuma (ağlıyorum)" diye cevap verdi.
"Bu çocuk dünyaya daha yeni geldi" diyen
Esma'ya, Hz. Peygamber "Ey Esma, bu yavrumu
zalim ve azgın bir grup öldürecektir. Allah-u
Teâla benim şefaatimi onlara nasib etmesin."
diye cevap verdi. Daha sonra "Ey Esma, bunu
kızım Fatıma'ya söyleme, çünkü o daha yeni doğum
yapmıştır (ve bu haberi duymaya hazırlıklı
değildir.)" buyurdu."
14- Hakim Nişaburî şöyle rivayet
etmiştir:
"Ümm-ül Fazl Resulullah'ın (s.a.a) yanına
gelerek
"Ey Allah'ın Resulü, dün kötü bir rüya gördüm."
dedi. Peygamber ne gördüğünü sorunca, Ümm-ül
Fazl "Çok kötü bir rüya gördüm. Sanki senin
bedeninden bir parça kesilip benim eteğime
bırakılıyordu." diye anlattığında, Resulullah
(s.a.a) "Çok iyi bir rüya görmüşsün."
dedi. "İnşaallah kızım Fatıma yakında bir
erkek çocuğu dünyaya getirecek ve o çocuk da
senin eteğinde büyüyecek (sen onun dadısı
olacaksın)."
Böyle de oldu. Hz. Fatıma, Hüseyin'i dünyaya
getirdi ve onun dadılık iftiharını bana
verdiler. Bir gün Hüseyin'i Resulullah'ın
(s.a.a) yanına götürdüm ve onun kucağına verdim.
Aniden Hz. Peygamber'in yüzünü diğer tarafa
çevirerek ağladığını gördüm.
"Ya Resulallah, annem-babam sana feda olsun;
size ne oldu? (Niçin ağlıyorsunuz?)" diye
sorduğumda şöyle buyurdu:
"Cebrâil şimdi yanıma gelerek, ümmetimin bu
çocuğumu öldüreceğini bana haber verdi.
Cebrâil'e "Bu çocuğumu mu (öldürecekler)?" diye
sorduğumda, "Evet" dedi. Daha sonra Hüseyin'in
katligâhından kan renginde bir avuç toprak bana
getirdi."
15- Harezmî önceki hadisi naklettikten
sonra, Ümm-ül Fazl'dan şöyle rivayet etmiştir:
"Ben Hüseyin'i (a.s) Resulullah'ın (s.a.a)
yanına götürdüğümde, onu benden alıp ağlamaya
koyuldu ve bana onun ölümünü haber verdi."
Ümm-ül Fazl devamında şunları ekledi:
"Cebrâil bir grup melekle kanatları açık bir
halde Resulullah'ın (s.a.a) yanına gelip, hepsi
Hz. Hüseyin'in musibetine ağladılar. Cebrâil,
Hz. Hüseyin'in şehit düşeceği yerin toprağından
bir avuç getirmişti ki etrafa misk kokusu
saçıyordu. Bu toprağı Peygamber'e verdiğinde,
"Ey Allah'ın Habibi, bu oğlun Hüseyin'in
üzerinde şehit düşeceği topraktandır. Allah'ın
rahmetinden uzak düşen bir grup Kerbela denen
yerde oğlunu şehid edeceklerdir." dedi.
Hz. Peygamber de "Ey benim dostum
Cebrâil, benim ve kızım Fatıma'nın oğlunu
katleden grup acaba kurtuluşa erer mi?"
diye sordu. Cebrâil "Hayır, Allah onları
(bu yaptıklarından sonra) birbirlerine düşürecek
ve ömür boyu kalp ve dilleri arasında ayrılık ve
nifak bırakacaktır." dedi."
(Bilindiği kadarıyla bu, İslam tarihinde İmam
Hüseyin için Resulullah'ın evinde düzenlenen ilk
yas töreniydi. Dünya, o güne kadar daha yeni
doğmuş bir çocuğa sevinç yerine üzüntü
duyulmasına, göz aydınlığı yerine ölüm haberi
verilmesine ve öleceği yerin toprağı hediye
getirilip, ağlanılmasına şahit olmamıştı. Demek
ki Hz. Hüseyin'in doğum günü, Allah indinde
başka bir özellik taşıyordu. Allah, bu günü
Resulullah'a (s.a.a) ve onun tertemiz
Ehlibeyt'ine hüzünlü ve musibetli bir gün
kılmıştır.)
16- Hafız Cemaluddin Zerendi, Hilâl ibn-i
Hübab'dan şöyle rivayet ediyor:
"Cebrâil Hz. Peygamber'in yanında olduğu bir
sırada, Hasan ve Hüseyin Resulullah'ın yanına
gelerek Hazretin mübarek sırtına çıkıp onunla
oynamaya başladılar. Resul-i Ekrem (s.a.a),
anneleri Fatıma'ya (a.s)
"Niçin bunları bir şeyle meşgul etmiyorsun?"
dediğinde, Hz. Fatıma onları aldı, ama çok
geçmeden çocuklar annelerinden ayrılıp, Hz.
Peygamber'in yanına gelerek onunla tekrar
oynamaya başladılar.
Resulullah (s.a.a) onları kucağına aldı ve
dizleri üzerine oturttu. Bu sırada Cebrâil
arzetti:
"Ey Allah'ın Resulü, yavrularınızı çok
sevdiğinizi görüyorum." Peygamber Cebrâil'e
"Elbetteki çok severim, onlar yaşantımın iki
güzel (fesleğen) gülleridir." diye cevap
verdi. Cebrâil Hüseyin'e işaret ederek şöyle
dedi: "Bil ki ümmetin bu oğlunu
öldürecektir." Daha sonra kanatlarıyla uçarak
elinde biraz toprakla geri döndü ve Resulullah'a
"Yavrun bu toprağın üzerinde öldürülecektir."
dedi. Hz. Muhammed (s.a.a) toprağın adını
sorduğunda Cebrâil adının "Kerbela"
olduğunu söyledi."
Hilâl devamında şunları söylüyor:
"Hz. Hüseyin (a.s), musibetlere uğrayacağı ve
düşmanları tarafından etrafı sarılacağı yere
vardığında, yanına yakın bölgede yaşayan
birisini getirdiler. Hz. Hüseyin o şahıstan
bulundukları yerin ismini sorduğunda,
"Kerbela" cevabını aldı. Hz. Hüseyin (a.s)
"Allah Resulü'nün buyruğu doğrudur. Burası hüzün
ve bela yeridir." diye buyurdu. Daha sonra
ashabına hitap ederek şöyle buyurdu: "İnin
artık, sefer yükümüzü indireceğimiz ve
kanlarımızın döküleceği yer burasıdır."
17- İbn-i Sa'd, Ayşe'den şöyle
rivayet etmiştir:
Daha sonra Resulullah (s.a.a) elini açtığında
(ince kum) toprağı gördüm. Resulullah (s.a.a)
bana hitaben buyurdu ki:
"Ey Ayşe, canım elinde olan Allah'a andolsun ki,
bu olay beni çok üzüyor. Benden sonra Hüseyin'i
ümmetimden kim öldürecek?"
18- Ebu Ümame şöyle rivayet ediyor:
Taberanî Ebu Emame'den Hz. Resulullah'ın (s.a.a)
kendi zevcelerine Hz. Hüseyin'i (a.s)
ağlatmamaları hususunda tembihte bulunmuş
olduğunu naklediyor. Ravi şöyle rivayet ediyor:
"Resulullah (s.a.a) Ümm-ü Seleme'nin evinde iken
Cebrâil nazil oldu. Peygamber, Ümm-ü Seleme'ye
hiç kimsenin içeriye girmemesini emretti. Bu
sırada Hüseyin (a.s) geldi ve Resulullah'ı odada
görünce içeri girmek istedi. Ümm-ü Seleme,
Peygamber'in torununu kucağına alarak bir takım
sözlerle meşgul edip içeri girmesine engel olmak
istedi. Fakat Hüseyin'in şiddetli ağlamasıyla
karşılaşınca, onu bıraktı ve Hüseyin
Peygamber'in olduğu odaya girerek kucağına
oturdu.
Cebrâil, Resul-i Ekrem'e
(s.a.a) "Senin ümmetin bu çocuğunu öldürecektir"
diye arzetti. Peygamber "Bana iman ettikleri
halde mi onu öldürecekler?" diye sorduğunda,
Cebrâil (a.s) "Evet, onu öldürecekler"
dedi. Daha sonra bir avuç toprağı Resulullah'a
(s.a.a) göstererek Hüseyin'in ölüm yerinden
haber verdi. Hz. Peygamber Hüseyin'i bağrına
basarak hüzünlü bir halde dışarıya çıktı.
Resulullah'ın bu halini gören ve çocuğu içeri
bıraktığından dolayı kızgın olduğunu zanneden
Ümm-ü Seleme
"Ya Resulallah, senin yoluna feda olayım. Gerçi
siz kimseyi içeriye almamamı söylemiştiniz, ama
sizin bizden bu çocuğu ağlatmamamızı
istediğinizden dolayı onu içeriye aldım."
dedi.
Hz. Peygamber (s.a.a) onun cevabını vermeden
ashabının yanına giderek
"Benim ümmetim bu çocuğumu (Hüseyin'i)
öldürecektir." diye buyurdu.
Ashabın içerisinde bulunan Ebu Bekir ve Ömer
"Ya Resulallah, mü'min oldukları halde mi onu
öldürecekler?" diye sorduklarında, Hz.
Peygamber, Hüseyin'in şehid düşeceği toprağı
onlara göstererek "Evet, bu toprak da onun
üzerinde şehid düşeceği topraktır." diye
buyurdu."
19- Ayşe şöyle rivayet etmiştir:
"Resulullah'a vahyin geldiği bir sırada, Hüseyin
ibn-i Ali içeri girdi ve sıçrayarak kendisini
Resulullah'ın omzuna attı. Cebrâil
"Ey Muhammed, bunu seviyor musun?" dedi.
Resulullah (s.a.a) "Nasıl sevmem, o benim
çocuğumdur" dediğinde, Cebrâil "Senden
sonra ümmetin onu öldürecektir." dedi. Sonra
Cebrâil elini uzatarak beyaz bir toprak getirdi
ve "Oğlun bu yerde şehid edilecektir. Bu
yerin ismi ise Taff (Kerbela)'dır." dedi.
Cebrâil gittikten sonra Resulullah, toprak
elinde olduğu halde ağlıyordu. Sonra
"Ey Ayşe, Cebrâil bana oğlum Hüseyin'in Taff
denilen yerde şehid edileceğini bildirdi. Benden
sonra ümmetim saptırılacaktır." dedi.
Sonra ağlayarak ashabının yanına gitti. Onların
arasında Ali, Ebu Bekir, Ömer, Hüzeyfe, Ammar ve
Ebuzer de vardı. Onlar aceleyle Resulullah'ın
yanına gelerek
"Ya Resulallah, niçin ağlıyorsunuz?" dediler.
Resulullah "Cebrâil bana oğlum Hüseyin'in
benden sonra Taff denilen yerde şehid
edileceğini haber verdi ve bu toprağı getirerek
mezarının orada olacağını bildirdi." dedi."
20- Sabit, Enes ibn-i Malik'den
şöyle naklediyor:
"Yağmur meleği Peygamber'in yanına gelmek için
Allah'tan izin istedi. Allah-u Teâla izin verdi.
Resulullah (s.a.a) Ümm-ü Seleme'den bu melekle
konuştuğu sürede kimsenin içeri girmemesi için
dikkatli olmasını istedi.
Bu sırada (Resulullah'ın (s.a.a) yağmur meleği
ile konuştuğu anda) Hüseyin içeriye girdi ve
Peygamber'in yanına gitmek istedi. Ümm-ü Seleme
engel olmak için çaba harcarken Hüseyin onun
elinden kurtulup Resul-i Ekrem'in bulunduğu
odaya girdi ve Resulullah'ın üzerine çıkarak
oynamaya başladı.
Yağmur meleği Peygamber'e (s.a.a)
"O'nu seviyor musun?" diye sorduğunda,
Hz. Muhammed (s.a.a) "Evet" diye cevap
verdi. Melek arzetti ki: "Bil ki senin
ümmetin onu katledecektir."
Daha sonra
"O'nun öldürüleceği yeri bilmek istersen sana
göstereyim." dedi ve (eliyle bir yere işaret
ederek) kırmızı renkte bir çamur (toprak)
getirdi. Ümm-ü Seleme o toprağı aldı ve kendi
elbisesinin köşesinde bir yere bıraktı."
Sabit diyor ki: "Sonraları biz oranın Kerbela
olduğunu öğrendik."
21- Ümm-ü Seleme şöyle rivayet etmiştir:
"Bir gün Resulullah (s.a.a) uyumuştu. Aniden
üzgün bir şekilde uyandığını, elinde kırmızı bir
toprağın olduğunu ve onu öptüğünü gördüm.
"Bu toprak nedir, ya Resulallah?!"
diye sorduğumda, şöyle buyurdu:
"Cebrâil bana oğlum Hüseyin'in Irak'ta
öldürüleceğini haber verdi. Öldürüleceği yerin
toprağından bana getirmesini istedim. İşte bu, o
yerin toprağıdır."
22- Ümm-ü Seleme'den şöyle rivayet
edilmiştir:
"Hasan ile Hüseyin'in benim evimde Resulullah'la
oynadıkları sırada, Cebrâil nazil oldu. Eliyle
Hüseyin'e işaret ederek
"Ey Muhammed, ümmetin bu çocuğunu öldürecektir."
dedi."
Ümm-ü Seleme diyor ki: "Bu sırada Peygamber
ağlamaya başladı ve Hüseyin'i bağrına basarak,
bana hitaben şunu söyledi: "Bu toprak senin
yanında emanet kalsın." Daha sonra Peygamber
(s.a.a) o toprağı koklayarak, "Bu toprak
bela ve musibet kokuyor." dedi."
Ümm-ü Seleme devamında şunları söylüyor:
"Resulullah (s.a.a) bana
"Ey Ümm-ü Seleme, bu toprak kan rengini
aldığında bil ki Hüseyin, o toprak üzerinde
şehit olmuştur." diye buyurdu."
Ravi diyor ki: "Ümm-ü Seleme o toprağı bir
cam kâsenin içine koyarak onu her gün koklar ve
şöyle derdi: "Ey toprak, senin kan rengini
alacağın gün çok büyük bir gündür."
Bir başka hadiste de Ümm-ü Seleme'den şöyle
nakledilmiştir: "Hz. Hüseyin'in (a.s)
şehadete erdiği gece şu sözleri (şiir halinde)
söyleyen birisinden duydum:
"Ey cahillikleri yüzünden Hüseyin'i öldürenler,
zelil olmak ve azaba duçar olmakla müjdelenin.
Sizler lanetlenmişsiniz Davud'un oğlu
(Süley-man'ın), Musa ve İncil sahibi (İsa'nın)
diliyle."
Ümm-ü Seleme diyor ki:
"Bunları duyduğumda ağlamaya başladım ve cam
kâsenin içindeki toprağın kan rengine
dönüştüğünü gördüm."
23- Ebu'l Müeyyid Harezmî şöyle
naklediyor:
"Hz. Hüseyin'in (a.s) doğumundan bir yıl
geçtikten sonra on iki melek Resulullah'a
(s.a.a) nazil olup şöyle dediler:
"Kâbil'in, Hâbil'in başına getirdiği şeyin
aynısı, oğlun Hüseyin'in başına gelecek, Hâbil'e
verilen sevabın aynısı Hüseyin'e verilecek,
Kâbil'e verilen azabın aynısı da Hüseyin'in
katiline verilecektir."
Devamla şöyle diyor: "Gökteki bütün melekler,
Resulullah'a (s.a.a) nazil olarak başsağlığı
diliyor, Hüseyin'in (a.s) şehid düşeceği toprağı
ona gösteriyorlardı. Resulullah (s.a.a) da şöyle
dua ediyordu: "Ey Allah'ım, Hüseyin'e
yardımda bulunmayanları zelil et, onu
öldürenleri öldür ve onları dilediklerinden
mahrum kıl."
24- Yine Harezmî rivayet etmiştir
ki:
"Yezid denen bir şahıs (onu öldürecektir).
Orada bedeninin defnedilip, başının da armağan
götürül-düğünü görür gibiyim. Allah'a andolsun
ki Allah, oğlum Hüseyin'in başını görüp de
sevineni nifaka düçar eder ve kalbiyle dilini
ihtilafa düşürür."
Resulullah (s.a.a) bu yolculuğundan döndükten
hemen sonra, üzgün bir halde camiye giderek,
içlerinde Hasan ve Hüseyin'in de bulunduğu bir
topluluğa hitaben, sağ elini Hz. Hüseyin'in
başına koyup, başını gökyüzüne doğru çevirerek
şunları söyledi:
"Allah'ım, ben senin kulun ve peygamberin
Muhammed'im ve bu iki çocuk da benim temiz
itretimden ve neslimin seçilmişlerindendirler.
Ey Rabb'im, Cebrâil bana oğlum Hüseyin'in
yardımcısız kalıp öldürüleceğinden haber verdi.
Onun ölümünü benim için mübarek kıl, onu
şehitlerin efendisi karar ver."
Ebu'l Müeyyid Harezmî devamında şunları
naklediyor: "Camide bulunan halk, bu sözleri
duyunca ağlamaya başladı. Bunu gören Resulullah
(s.a.a) onlara "Ağlıyorsunuz da, yardımcısı
olmuyorsunuz!" diye buyurdu ve şöyle dua
etti: "Allah'ım, sen kendin onun velisi ve
yardımcısı ol."
25- Hz. Resul-i Ekrem (s.a.a):
Enes ibn-i Haris Resulullah'ın (s.a.a) şöyle
buyurduğunu nakletmiştir:
"Benim bu oğlum -Hüseyin- Kerbela denen yerde
öldürülecektir. Sizlerden o zamanı idrak
edenler, Hüseyin'in yardımına koşsunlar."
Bunun üzerine hadisi rivayet eden Enes, Hz.
Hüseyin'in kıyam ettiğini duyar duymaz o
Hazret'in kervanına katılır ve Ebâ Abdillah-il
Hüseyin'le birlikte şehadet makamına erişir."
26- Muaz ibn-i Cebel şöyle naklediyor:
"Resulullah (s.a.a) rengi soluk bir şekilde
bizim yanımıza geldi ve buyurdu ki: "Ben geçmiş
ve gelecek bütün insanların ilminin verildiği
Muhammed'im. Aranızda olduğum müddetçe bana
itaat edin, aranızdan göçtüğümde Allah'ın
Kitabına sarılın; helalini helal ve haramını
haram bilin. Böyle yaparsanız ölüm sizleri güler
yüzle ve rahatlıkla karşılar. Benden sonra
fitneler karanlık gece parçaları gibi sizlere
yüz çevirecektir.
İlahi elçilerden (peygamberler ve imamlardan)
bir kısmı gittiğinde, diğer bir kısmı onların
yerini alıyordu, ama bilahere durum değişerek
nübüvvetin yerini saltanat aldı. Allah'ın
rahmeti, nübüvveti (ilahî mesajları) olduğu gibi
alıp doğru ve sağlam bir şekilde yerine
getirenin üzerine olsun..."
Muaz diyor ki: "Resul-i Ekrem (s.a.a) onları
(sultanları) birer birer saymaya başladı.
Beşinciye yetiştiğinde buyurdu: "O da
Yezid'dir. Allah ona uğur ve bereket vermesin."
Sonra gözleri yaşardı ve şöyle devam etti:
"Hüseyin'in şehadet haberini bana verdiler ve
onun türbetinden (şehid düşeceği topraktan) bana
getirip katilinin de kim olduğunu söylediler.
Allah'a andolsun ki, Hüseyin aralarında
öldürül-düğü halde, öldürülmesini önlemeye
çalışmayan insanların Allah, göğüsleri ve
kalpleri arasına ihtilaf düşürür, kötülerini
onlara musallat eder ve onları tefrikaya duçar
eder."
Sonra devamla şöyle buyurdu:
"Ah! Ne de üzücüdür Al-i Muhammed'in durumu! Ne
kadar ağırdır başlarına getirilecek iş,
azizlerine yetişecek musibet; benim evladımı
(Hüseyin'i) ve onun evlatlarını öldürecekler."
27- Hz. Ali (a.s):
"Resulullah (s.a.a) bir gün bizleri görmek için
eve gelmişti. Hazırladığımız yemeği ve Ümm-ü
Eymen'in bize gönderdiği bir kâse sütü ve bir
kap hurmayı da yemek için ortaya bıraktık.
Resulullah (s.a.a) yedi, biz de yedik. Daha
sonra (yemekten sonra) Hazret abdest alıp
ellerini başına, yüzüne ve sakalına sürdükten
sonra Kıble'ye doğru oturdu ve istediği duaları
etti. Sonra (yağmur gibi) gözyaşı dökerek
kendisini üç defa yere vurdu. Biz yaptığı bu
işin sebebini sormaktan çekiniyorduk.
Bu esnada Hüseyin, o Hazret'in omzuna çıktı ve
Resulullah tekrar ağlamaya başladı. Hüseyin
durumu böyle görünce,
"Anam, babam sana feda olsun (ya Resulallah),
ağlamanızın sebebi nedir? Şimdiye kadar sizde
şahit olmadığım bir davranış gördüm." diye
sordu.
Hazret ise şöyle buyurdu:
"Evladım, bu gün sizleri ziyaret etmekle o kadar
sevindim ki, şimdiye kadar öylesine
sevinmemiştim. Ama Habibim Cebrâil yanıma
gelerek sizlerin ölümünüzü ve ölüm yerlerinizin
değişik yerler olduğunu bana haber verdi. İşte
bu haber beni çok üzdü. Allah'tan sizin için
hayır ve iyilik dilerim."
28- Abdullah ibn-i Neci babasından
(Neci'den) şöyle naklediyor:
"Hz. Ali (a.s) ile Sıffin savaşına gidiyorduk.
Neyneva denilen yere vardığımızda, Hz.
Ali (şiddetle ağladı ve gözünden akan yaşlar
yeri ıslattı, sonra) şöyle seslendi:
"Ey Eba Abdillah, Fırat nehri kenarında sabırlı
ol. Sabırlı ol ey Eba Abdillah!"
Neci diyor ki: " Meselenin ne olduğunu
sorduğumuzda, Ali (a.s) şöyle buyurdu: "Bir
gün Resulullah'ın (s.a.a) yanına vardığımda,
onun ağladığını gördüm. "Ey Allah'ın Resulü,
Niçin ağlıyorsunuz, sizi ağlatan nedir? Yoksa
birisi mi sizi kızdırdı?" diye sordum. O da
şöyle buyurdu: "Hayır, Cebrâil sen gelmeden
biraz önce buradaydı ve Hüseyin'in Fırat
nehrinin yanında şehid olacağı haberini verdi."
Daha sonra Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu:
"Cebrâil bana "Onun (Hüseyin'in) türbetini
görmek ister misin?" dediğinde, "Evet" dedim. O
da elini uzattı ve bana bir avuç toprak verdi.
İşte bu yüzden ağlıyorum."
29- Esbağ İbn-i Nübate ve Hasan
İbn-i Kesir şöyle rivayet etmişler:
"Sıffin savaşı yolculuğunda Neyneva denen yere
vardığımızda, Hz. Ali'ye oranın Kerbela
olduğu söylenince, (ağladı)
"Bela ve üzüntü yeridir." diye buyurdu. Daha
sonra eliyle bir yere işaret ederek "Burası
bineklerinden inip yüklerini indirecekleri ve
develerinin çökeceği yerdir." Başka bir yere
de işaret ederek "Burası da kanlarının
akıtılacağı yerdir." diye buyurdu.
Esbağ ibn-i Nübate kanalıyla aktarılan rivayette
ise, Hz. Ali'nin (a.s) daha sonra şöyle
buyurduğu yer almıştır:
"Resulullah'ın hanedanından bir grup bu alanda
öldürülecek; onların haline yer ve gök
ağlayacaktır."
30- İbrahim Nahaî şöyle rivayet
etmiştir:
"Bir gün Hz. Ali (a.s) camide ashabıyla birlikte
oturmuşlardı. Bu esnada Hüseyin (a.s) içeri
girip babasının yanına oturdu. Hz. Ali (a.s)
elini onun başına koyarak herkesin duyabileceği
bir şekilde oğluna hitaben şöyle buyurdu:
"Ey evladım, Allah-u Teâla kendi kitabında
bazılarını kınayarak buyurmuştur ki: "Gök ve
yer onların ardından ağlamadı; onlara mühlet de
verilmedi." Yavrucuğum, insanı
yaratan ve tohumu çatlatan Allah'a andolsun ki,
benden sonra sen öldürüleceksin; yer ve gök sana
ağlayacaktır. Bilin ki yer ve gök, Yahya ibn-i
Zekeriyya ve oğlum Hüseyin'in dışında hiç
kimseye ağlamamıştır."
31- Kunduzî Hanefî, Ebu Mihnef'den
şöyle rivayet ediyor:
"Hz. Hüseyin (a.s) Medine'den hareket etmeden
önce son bir defa Resulullah'ın (s.a.a) kabrinin
ziyaretine gitti ve ağlayarak
"Ey dedeciğim, ben zorla sana komşu olmaktan
ayrılıyorum. (Bütün bu başıma gelenlerse) şarap
içen ve her pislikten çekinmeyen Yezid'e biat
etmediğimdendir." dedi.
Bu esnada birden hafif bir uykuya daldı.
Uykusunda Resulullah'ı (s.a.a) gördü. Resulullah
(s.a.a) Hüseyin'i kucaklayıp gözlerinden
öptükten sonra şöyle buyurdu:
"Ey Habibim, yavrucuğum! Ben senin yakın bir
zamanda Kerbela denen bir yerde kanına bulanmış
olduğunu ve susuz bir halde başının enseden
kesildiğini görüyorum. Senin düşmanların benim
şefaatimi umut ediyorlar, ama Allah onlara bunu
nasip etmesin.
Ey sevgili yavrucuğum, baban, annen, deden,
kardeşin, amcan (Cafer-i Tayyar), babanın amcası
(Hamza), halaların ve teyzelerin hepsi seni
arzulayıp özlemişler.
Ve bil ki, senin için cennette bir makam ve
derece vardır ki ona, ancak şehadetle
ulaşabilirsin..."
32- Rezin, Ensar'dan olan Selma isimli kadından
rivayet etmiştir ki:
"Bir gün Ümm-ü Seleme'yi ziyaret etmek amacıyla
evine gittim. İçeriye girdiğimde, (uykudan yeni
uyandığını ve) ağladığını gördüm. Ben
"Niçin ağlıyorsun, seni ağlatan nedir?" diye
sorduğumda, "Biraz önce Resulullah'ı (s.a.a)
rüyamda gördüm; başları, sakalları toz-toprak
içindeydi." dedi. "Ya Resulallah, sana ne
oldu böyle?!" diye sorduğumda, "Biraz
önce (Kerbela'daydım ve) Hüseyin'in şehid
edilişine şahid oldum." diye buyurdu."
33- Ali ibn-i Zeyd İbn-i Cez'an'dan şöyle
rivayet edilmiştir:
"İbn-i Abbas (Aşura günü) uykudan uyandığında,
İstirca
(Biz Allah'tanız ve şüphesiz O'na dönücüleriz)
ayetini okudu ve "Andolsun Allah'a,
Hüseyin öldürüldü." dedi. Yanındakiler
"Hayır, nasıl böyle bir şey olur, nerden bunu
söylüyorsun?" dediklerinde, İbn-i Abbas şöyle
dedi:
"Resulullah'ı rüyamda elinde bir kâse dolu kanla
gördüm ki bana şöyle dedi: "Ümmetimin
benden sonra neler yaptığını bilmiyor musun?
Oğlum Hüseyin öldürüldü. Bu da onun ve ashabının
kanlarıdır; ben şimdi o kanları Allah'ın
huzuruna götürüyorum."
Ravi diyor ki: "Biz İbn-i Abbas'ın dediği
günün tarihini ve saatini yazdık. 24 gün
geçmeden Hz. Hüseyin'in (a.s) aynı gün ve aynı
saatte öldürüldüğü haberi Medine'ye ulaştı."
34- İbn-i Abbas (r.a):
"Hüseyin öldürüldüğünde, gökten kan yağdı, gökte
görülen kırmızılık da onun katledildiği gün
görüldü; ondan önce görülmemişti. Hüseyin'in
şehadet günü dünyanın her yerinde, kaldırılan
her taşın altında kan bulundu."
Taberî de Ümm-ü Seleme'den rivayet etmiştir ki:
"Hz. Hüseyin'in öldürüldüğü gün, cinler ağıt
yakıp, ona ağladılar ve o gün bizlere gökten kan
yağdı."
35- İbn-i Hacer-i Heytemî şöyle naklediyor:
"Kerbela esirleri ile şehitlerin kesik başlarını
Şam'a götürmekle görevlendirilen Yezid'in
askerleri, vardıkları her menzil ve durakta Hz.
Hüseyin'in mübarek başını bir mızrağa saplayarak
koruyorlardı. (Bir gün konaklamak için menzil
bulamayınca, sahrada bir manastır gördüler ve
geceyi geçirmek için o manastıra yüz tuttular.)
Manastırda ibadetle meşgul olan rahip, onları
yanlarındaki mızrak ve süngülerin ucuna dizilmiş
kesik başlarla görünce, hayretle esirlerin ve
başların kime ait olduğunu onlara sordu.
Esirlerin ve kesik başların kimler olduğunu
anlattıklarında, rahip onlara "Ne kadar da
kötü insanlarmışsınız sizler, size on bin dinar
para verirsem, o başın bu gece benim yanımda
kalmasına izin verir misiniz?" dediğinde
"Evet, niçin olmasın?" dediler.
Rahip Hz. Hüseyin'in (a.s) başını alıp yıkadı,
temizledi ve bağrına basarak sabaha kadar
ağladı. O gece Hz. Hüseyin'in başından gökyüzüne
saçan nurları görünce de Müslüman oldu. Sabah
olduğunda, askerler toparlanıp gitmek
istediklerinde, o da manastırından çıkarak
Ehlibeyt'e katıldı ve ömrünün sonuna kadar o
hanedanın hizmetçisi oldu."
36- Yine Heytemî rivayet etmiştir
ki:
"Esirler ve şehidlerin mızraklara dizilmiş kesik
başları Şam'a getirildiğinde, Hz. Hüseyin'in
mübarek başları, bir tabak içinde zaferlerini
kutlamak amacıyla hayli kalabalık bir topluluk
tertipleyen Yezid'in önüne getirilip konunca,
yabancı ülkelerin elçileri ve hatta kafirlerin
bile bulunduğu bir mecliste Yezid elindeki
değnek ile Hz. Hüseyin'in başını oynatıyor,
dudaklarına vuruyor ve zafer sevincini dile
getiren şu (küfrüne delil olan) şiirleri
okuyordu:
"Keşke Bedir'de bulunan büyüklerim sağ olsalardı
da bu hâli görselerdi
Ve sonra da bana, sevinerek, elin vâr olsun diye
seslenselerdi.
Toplumun ulularını öldürdük, Bedir savaşının
öcünü aldık;
Haşimoğulları saltanatla oynadılar; yoksa ne
gelen bir haber var, ne de inen bir vahiy.
Ben de anamın oğlu olmayayım, Ahmed oğullarının
yaptıkları işlerin öcünü almazsam."
Mecliste hazır bulunan Kayser elçisi ve Roma
temsilcisi, Yezid'in kendi peygamberlerinin
torununa yaptığı bunca ihanet ve küstahlıkları
görünce, şaşkınlığını içeren bu sözleri demekten
kendini alamadı:
"Ey Yezid, biz Hıristiyanlara göre, adaların
birinde bulunan bir manastırda Hz. İsa'nın
bineğine ait bir tırnak bulunmaktadır. Bizler
Hz. İsa'ya olan saygımızdan her yıl onun
ziyaretine gider, sizin Kâbe'ye verdiğiniz
önemin aynısını bizler ona veririz. (Ama
sizlerse peygamberinizin kızının oğluna bu
hakaretleri yapıyor ve onu feci bir şekilde
öldürüyorsunuz). Ben şehadet ederim ki sizler
batıl üzeresiniz."
Mecliste bulunan başka zımmî bir gayr-i müslim
de Yezid'e hitap ederek şöyle dedi:
"Ey Yezid, benimle Davud peygamber arasından
yetmiş nesil geçmiştir; Yahudîler hâla bana
saygı duyarlar, Hürrmetimi gözetirler. Ama
sizler henüz dün ölen peygamberinizin oğlunu
öldürüyorsunuz! (Bu neden böyle?)"
(Rivayetlerde olduğuna göre, bu sözleri söyleyen
Yahudî hemen orda müslüman olur ve Yezid ile
yaptığı tartışmadan sonra Yezid'in emriyle ölüm
emri verilir ve acımasızca öldürülür. Böylece
daha yeni Müslüman olan bu insan da Kerbela
şehidleri kervanına katılır. Allah ona rahmet
eylesin.)
37- Ebu Mihnef, Beşir ibn-i Hazlem'den şöyle
rivayet ediyor:
"Kerbela esirleri ile Medine'ye
yaklaştığımızda, İmam Zeynülabidin (a.s) gidip
Medine halkına haber vermemi buyurdu. Ben
Medine'ye girdim ve şöyle dedim: "Ey
Müslümanlaş, Ali İbn-i Hüseyin kardeşleri ve
halaları ile birlikte buraya geliyorlar."
Bunun üzerine kadınlar yüzlerini tırmalayıp
yanaklarına vurarak ağladılar ve üzüntülü bir
şekilde evlerinden dışarıya çıktılar. Şehirde
kimse kalmadı. Herkes dışarı çıkıp ağlıyor ve
sızlıyordu."
Vakidî devamında şöyle rivayet etmiştir:
"İçlerinde Ebu Talib'in oğlu Akil'in kızı Zeynep
de vardı. Yüzünü açmış ve hep "Ya Muhammed,
ya Ali, ya Hasan, Hüseyin'im, kardeşlerim"
deyip ağlıyordu. Bir müddet ağladıktan sonra
sustu ve şu şiiri okudu:
"Cevabınız ne olacak acaba, (kıyamet günü)
Peygamber size sorarsa;
Sizler son ümmet olarak neler yaptınız;
Benim evladıma ve Ehlibeyt'ime?
Acaba sizlerden ahd-ü peyman alınmamış mıydı;
sizlerde ahde vefa etmek yok mu?
Benim zürriyetlerim, çocuklarım ve amca
oğullarım telef oluyor, hakları payümal
ediliyor;
Bazıları esir alınmış, bazıları ise kana
bürünmüş ölüler.
Bana vereceğiniz karşılık bu olmamalıydı,
sizlere yaptığım nasihat ve tavsiyelerden sonra,
Aranızda bıraktığım zürriyetim hususunda
(sizlere iyi davranın dedim ama) sizler onlara
kötü davrandınız."
Daha sonra Ebu Mihnef şöyle naklediyor:
"(Halk toplandıktan sonra) İmam Zeynulabidin
(a.s) elindeki bir mendil ile göz yaşlarını
silerek çadırdan dışarıya çıktı, kürsüye oturup
Allah'a hamd-ü sena ettikten sonra şöyle
buyurdu:
"Ey insanlar, hamd olsun Allah'a ki, bizleri
İslam'ı savunmak yolunda büyük musibetlere ve
belalara duçar kıldı. Bizim musibetimiz İslam'da
büyük bir gedik açmış ve halkın arasında acı bir
olay olmuştur.
Babam Hüseyin, Ehlibeyti ve ashabı şehadete
ulaştılar. Kadın ve kızları esir edildiler. Onun
başını mızrağın başına geçirerek şehir şehir
gezdirdiler. Bu, tarihte eşi olmayan acı bir
olaydır.
(Hangi göz ona ağlamayacak?) Halbuki onun
şehadetine yedi kat gök, dalgalı denizler, tüm
yeryüzü, ağaçlar, denizlerdeki balıklar,
Allah'ın mukarreb melekleri ve tüm gök sakinleri
ağladılar.
Hangi kalp unun ölümüne mahzun olmaz ve
parçalanmaz?
Ey insanlar, hiçbir suçumuz olmadan, hiçbir
kötülük işlemeden ve İslam'a herhangi bir darbe
vurmadan evimizden, yurdumuzdan uzaklaştırılıp,
kovulup, dağıtıldık.
Andolsun Allah'a, eğer Resul-i Ekrem (s.a.a) biz
Ehlibeyt'in hakkında yaptığı (bunca iyi)
tavsiyelerin yerine bizimle savaşılmasını
emretseydi, bu yaptıkları cinayetlerden
fazlasını yapamazlardı. Ve gerçekten biz
Allah'ın kullarıyız ve O'na döneceğiz."
38- Hz. Ali (a.s), Hz. Resul-i
Ekrem'in (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
"Kıyamet günü Arş'ın içinden biri mahşerdekilere
seslenerek şöyle diyecek: "Ey kıyamet ehli,
gözlerinizi kapatın; Muhammed'in (s.a.a) kızı
Fatıma geçecektir." Sonra Fatıma elinde oğlu
Hüseyin'in kanlı gömleği ile mahşere gelir ve
Arş'a asılarak Allah'a "Sen âdil ve cabbar
olan Allah'sın, benimle oğlumu öldürenlerin
arasında hükmet." diye şikayette bulunur.
Resulullah (s.a.a) daha sonra şöyle buyurdu:
"Andolsun Kâbe'nin Rabb'ine ki Allah, kızım
Fatıma'ya hakkı vererek (zalimlere) hükmünü
gösterecektir. Daha sonra kızım Allah'a
yönelerek "Ey Allah'ım, benim şefaatimi oğlum
Hüseyin'in musibetlerine ağlayanlar hakkında
kabul buyur." diye istekte bulunacak ve
Allah-u Teâla da onun şefaatini Hüseyin'e
ağlayanlar hususunda kabul edecek (ve böylece
onları cennete yerleştirecektir.)"
39- İmam Şafiî'nin Ehlibeyt'in mazlumiyetini
içeren şu şiirleri okuduğu rivayet edilmiştir:
"Günlerin geçmesiyle onlara yapılanlar uykumu
kaçırmış, saçımı ağartmıştır. Dünya, Al-i
Muhammed için (karşılaştıkları musibetlerden
dolayı) sarsıldı, dağların sertliği bile onlar
için eridi.
Bazıları hoşlanmasa dahi, birileri ulaştırsın
benden taraf Hüseyin'e bir mektup (mesaj). (O
Hüseyin ki) suçsuz yere öldürülmüş, gömleği
Erguvan suyuyla boyanmış, kınalanmış sanki.
(Erguvan; eflatunla kırmızı arası renkte çiçek
açan bir süs ağacıdır.)
Nasıl olur da Al-i Haşim'den (peygamberliğe)
seçilene, salat-u selam ve rahmet okuyoruz, ama
çocuklarına eziyetler ediyor, incitiyoruz
onları. Doğrusu bu çok tuhaf ve şaşılacak bir
şeydir.
Eğer benim günahım Al-i Muhammed'i sevmekse, bu
bir günahtır ki, ondan tövbe etmem. (Zira)
kıyamet gününde bana şefaat eden onlardır; bana
göre onlara buğzetmek aslında günahtır."
Hakim Nişaburî'nin nakline göre de, ülemadan
birisi Hz. Hüseyin'in (a.s) mateminde şu
şiirleri okumuştur:
"Ey Muhammed'in kızının oğlu, senin başını kana
bulanmış bir halde getirdiler.
Seni öldürmekle ey peygamberin oğlu, âşikare ve
bilerek sanki Resulullah'ı öldürdüler.
Seni susuz öldürdüler, öldürdüklerinde de
hakkında inen Kur'an ve ayetleri hususunda
düşünmediler.
Sen öldürüldün diye (semaya) Tekbir sedalarını
yükselttiler, oysa seni öldürmekle Tehlil (La
ilahe illellah) ve Tekbiri öldürdüler."
40- Zımahşerî "El Keşşaf" kitabında
"De ki: Ben buna (risaletime) karşılık sizden
akrabamı (Ehlibeyt'imi) sevmenizden başka bir
ücret istemi-yorum." (Şura/23) ayetinin
tefsirinde Resul-i Ekrem'in (s.a.a) şöyle
buyurduğunu nakletmiştir:
"Her kim Al-i Muhammed sevgisi üzere ölürse,
şehid olarak ölmüştür.
Bilin, her kim Al-i Muhammed sevgisi üzere
ölürse, bağışlanmış bir halde ölmüştür.
İyi bilin ki, her kim Al-i Muhammed sevgisi
üzere ölürse, tövbe ederek ölmüştür.
İyi bilin ki, her kim Al-i Muhammed sevgisiyle
ölürse, imanını tamamlamış mü'min olarak
ölmüştür.
İyi bilin ki, Al-i Muhammed sevgisi üzere ölen
kimseyi, öldüğünde ilk olarak ölüm meleği, daha
sonra da Nekir ile Münker cennetle müjdeler.
İyi bilin ki, Al-i Muhammed sevgisi üzere ölen
kimse, gelinin bezenip güvey evine götürüldüğü
gibi cennete götürülür.
İyi bilin ki, her kim Al-i Muhammed sevgisi
üzere ölürse, kabrinde cennete doğru iki kapı
açılır.
İyi bilin ki Allah, Al-i Muhammed sevgisi üzere
ölen kimsenin kabrini meleklerin ziyaretgâhı
kılar.
Ve iyi bilin ki, her kim Al-i Muhammed buğzu
(düşmanlığı) üzere ölürse, kıyamete gözlerinin
arasına "Allah'ın rahmetinden uzak ve umudu
kesilmiştir" yazılmış bir halde gelecektir.
İyi bilin ki, Al-i Muhammed buğzu üzere ölen
kimse kâfir olarak ölmüştür.
İyi bilin ki, her kim Al-i Muhammed'e buğz
ederek ölürse, cennet kokusunu asla alamaz."
HADİS SIRASINA GÖRE KAYNAKLAR:
1-
Sünen-i Tirmizî, c.5, s.663
2-
Zehair-ul Ukba, s.20, El Keşşaf Tefsiri, Şura
suresi 23. ayetin tefsiri
3-
Kenz-ül Ümmal, c.7, s.225, Dürr-ül Mensur,
Kevser suresinin tefsiri
4-
Hilyet-ül Evliya, c.1, s.84
5-
Müstedrek-üs Sahihayn, c.4, s.464, Sünen-i İbn-i
Mace, c.2, s.1366, Hadis,4082
6-
Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s.177
7-
Sünen-i Tirmizî, c.2, s.240 ve 307, Müstedrek-üs
Sahihayn, c.3, s.166
8-
Zehair-ul Ukba, s.143, Mecmau-z Zevaid, c.9,
s.201, Yenabiu'l Mevedde, c.2, s.214
9-
Müsned-i Ahmed ibn-i Hanbel, c.6, s.294,
Savaik-ul Muhrika, s.192, En Nihayet-u ve'l
Bidaye, c.8, s.217
10- Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s.178, Tehzib-ut
Tehzib, c.2, s.353, Dürr-ül Mensur, c.5, s.492
11- Dürr-ül Mensur, c.5, s.492 ve c.7, s.413
12- Zehair-ul Ukba, s.151, Maktel-ül İmam-is
Sibt-iş Şehid, c.2, s.169, Menakıb-i İbn-i
Meğazilî Vasitî
13- Zehair-ul Ukba, s.119, Maktel-ul İmam-is
Sibt-iş Şehid-i Harezmî, c.1, s.87-88
14- Müstedrek-us Sahihayn, c.3, s.176, Maktel-ul
İmam-is Sibt-iş Şehid-i Harezmî, c.1, s.158
15- Maktel-ül İmam-is Sibt-iş Şehid, c.1, s.
158, Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s. 176,
16- Nezm-ud Dürer, s.215
17- Müsned-i Ahmed ibn-i Hanbel, c.6, s.294,
Savaik-ul Muhrika, s.115, Hasais-ul Kubra, c.2,
s.125, Mecmau-z Zevaid, c.9, s.187
18- Mecmau-z Zevaid, c.9, s.189
19- Mu'cem-ul Kebir-i Taberanî, Hz. İmam
Hüseyin'in Hayatı Faslı, A'lam-un Nübüvve, s.83
20- Kenz-ül Ümmal, c.6, s.223, Füsul-ül Mühimme,
s.154, Müstedrek-üs Sahihayn, c.4, s.398,
Müsned-i Ahmed ibn-i Hanbel, c.3, s.242,
Delail-ün Nübüvve Ebi Nuaym, c.3, s.202,
Zehair-ul Ukba, s.246 ve 247
21- Mu'cem-ul Kebir, İmam Hüseyin'in Hayatı
Faslı, Müstedrek-üs Sahihayn, c.4, s.398,
Tarih-uş Şam, Hz. Hüseyin'in Hayatı Faslı
22- El Kifayet-u li Hafiz-il Kenci, s.279,
Zehair-ul Ukba, s.147, Hasais-ul Kubra, c.2,
s.125, Sirat-us Seviyy, s.94, Mecmau-z Zevaid,
c.9, s.118-119
23- Kenz-ul Ümmal, c.6, s.223, El Fusul-ül
Mühimme, s.154, Savik-ul Murika, s.115,
Maktel-ül İmam-is Sibt-iş Şehid, s.163
24- Hasais-ul Kubra, c.2, s.125, Savaik-ul
Muhrika, s.115, Kenz-ül Ümmal, c.6, s.223, El
Fusul-ül Mühimme, s.154
25- El İsabe, c.1, s.68, Yenabiu'l Mevedde, c.3,
s.8 ve 52, El Bidayet-u ne'n Nihaye, c.8, s.217
26- Kenz-ul Ümmal, c.6, s.224, El Mu'cem-ül
Kebir, Hz. Hüseyin'in Hayatı Bölümü
27- Sirat-us Seviyy, s.95, Maktel-ül İmam-is
Sibt-iş Şehid, c.2, s.162
28- Müsned-i Ahmed ibn-i Hanbel, c.2, s. 60-61,
Camiu's Sağir, c.1, s.13, Savaik-ul Muhrika,
s.115, Zehair-ul Ukba, s.148
29- Delail-ün Nübüvve, c.3, s.211, Hasais-ul
Kubra, c.2, s.126, Kitab-u Sıffin li Nasr ibn-i
Mezahim, s.158, Şerh-u Nehc-il Belaga li ibn-i
Ebi'l Hadid-i Mü'tezili, c.1, s.178
30- Yenabiu'l Mevedde, c.3, s.101
31- Yenabiu'l Mevedde, c.3, s.54
32- Sahih-i Tirmizî, c.13, s.193
33- Tarih-uş Şam, Hz. İmam Hüseyin'in (a.s)
Hayatı Bölümü, Sirat-us Seviyy, s.96
34- Yenabiu'l Mevedde, c.3, s.102
35- Savaik-ul Muhrika, s.199, Yenabiu'l Mevedde,
c.3, s.90
36- Yenabiu'l Mevedde, c.3, s.31 ve 32,
Savaik-ul Muhrika, s.199, El Bidayet-u ve'n
Nihaye, c.8, s.209
37
Yenabiu'l Mevedde, c.3, s.47 ve 93, Cevahir-ul
Akdeyn, c.2, s.333
38- Meveddet-ül Kurba, s.32, Yenabiu'l Mevedde,
c.2, s.323, Menakıb-i İbn-i Meğazilî
39- Yenabiu'l Mevedde, c.3, s.48-49 ve 100,
Mi'rac-ul Vusul-i Cemaleddin Zerendî, s.215, El
Bidayet-u ve'n Nihaye, c.8, s.216
40- Tefsir-i El Keşşaf, Şura suresi, 23. ayetin
tefsiri
|