Âşurâ
ziyareti İmam Muhammed Bâkır (a.s) ve
İmam Cafer-i Sâdık (a.s) gibi
Ehl-i
Beyt
imamları kanalıyla nakledilmiştir.
Bu
ziyaretin önemi ve büyük sonuçlarını,
hem ziyareti nakleden hadislerden
anlamak mümkündür, hem de ziyareti
okuyup da sonuçlarını amelen tecrübe
eden kimselerden muteber kanallarla
nakledilen öykülerden. Biz ziyaretin
metnini vermeden önce bu konuda
nakledilen iki hadisi özetleyerek
verdikten sonra, söz konusu öykülerden
bazısını örnek olarak zikredeceğiz.
Salih
b. Akabe babası kanalıyla İmam
Muhammed Bakır'dan (a.s) naklettiği
bir hadiste İmam (a.s),
Âşûrâ
gününde mübarek türbesi yanında
Hz. İmam
Hüseyin'i ziyaret etmenin, ona
ağlamanın büyük sevaplarını
açıkladıktan sonra,
râvi İmama
şöyle sordu: "Kurban olayım sana,
Kerbela'dan
uzak bir yerde bulunup da böyle bir
günde imamın türbesine gitme imkanı
bulunmayan kimseye hangi sevap
vardır?"
Şöyle
cevap verdi: "O halde evden çıkıp bir
çöle gitsin veya evinin damına çıkıp
İmam'a işaret ederek selam ver ve
katillerini lanetle." Hadisin
devamında bu selamlama ve lanetleme
için İmam (a.s) ona "Âşura"
ziyaretini öğretiyor ve ziyâretin
ardından da iki
rek'at namaz kılmasını
emrediyor. Bu hadisten anlaşılan şu ki
evvela Âşura
ziyareti Âşura
günü okunduğu gibi, diğer günlerde de
okunabilir.
Yine
Hz.
Hüseyin'in (a.s) mübarek türbesinin
yanı başında okunduğu gibi, uzaktan da
okunabileceğidir.
Hatta
hadiste İmamı yakından gidip ziyaret
etme imkanı olmayan kimsenin
anlatıldığı şekilde uzaktan bu
ziyaretle İmamı ziyaret ettiği
takdirde yakından ziyaret edenin
sevabının aynısını alacağı
vurgulanmaktadır. Hatta bunu her gün
kendi evinden gerçekleştirdiği
takdirde her defasında o muazzam
sevap ve mükafatları hak edeceğini
İmam (a.s) hadisin
râvisi
Alkame'ye
açıklamıştır.
Bir
diğer hadiste ise "Safvan"
isimli râvi
bu ziyareti çok büyük sevaplarla İmam
Cafer-i Sadık'tan (a.s) nakletmiş ve
bu ziyareti okuyan
mü'minlerin
hacetlerini Hak
Tealâ'nın lütfedeceğini
buyurmuştur.
Merhum
Şeyh Abbas
Kummî ve
Muhaddiss-i
Nuri'nin nakline göre
Hz. İmam-ı
Zaman (a.s) da Hacı
Seyid
Ahmet Reşti'ye
teheccüd
namazı, Câmiet-ül
Kebir'e ziyareti ve
Âşurâ
ziyaretini okumasını ısrarla tavsiye
buyurmuştur.
Şimdi
de bu ziyaretin etki ve sonuçları
hakkında güvenilir kimselerden
nakledilen bazı öyküleri nakletmek
istiyoruz:
1-
Ehl-i
Beyt
mektebinin en büyük
müctehidlerinden
birisi olan merhum
Ayetullah
Şeyh Abdulkerim
Hâirî
şöyle rivayet etmektedir:
"Ben
Irak'ın Samerra
kentinde İslamî
ilimlerin tahsiliyle meşgul iken, bir
ara şehirde veba ve kolera hastalığı
baş gösterdi; öyle ki bu bulaşıcı
hastalığın etkisiyle her gün şehirde
bir grup insan hayatını kaybediyordu.
Bir gün
ben, üstadım Merhum
Ayetullah
Seyyid
Muhammed
Fişâreki'nin evinde diğer bir
grup ülema
ile birlikte bulunuyordum. Bu sırada
büyük müctehid
Merhum Ayetullah
Mirzâ Muhammed
Takî
Şirâzî (r.a) oraya geldiler .
Söz konusu hastalıktan ve doğurduğu
ciddi tehlikeden söz edilince, Merhum
Ayetullah
Mirzâ Muhammed
Takî
Şirâzî, orada bulunanlara
sordu: "Siz beni şartlara haiz bir
müctehid
olarak görüyor musunuz? Eğer bir hüküm
verirsem yerine getirilir mi?"
Orada
bulunanların hepsi tek ağızdan 'Evet'
dediler. Bunun üzerine Merhum
Şirâzî o
halde ben hükmediyorum (emrediyorum)
ki Sâmerrâ'daki
Şiiler bu günden itibaren on gün her
gün olmak üzere
Âşurâ ziyareti okusunlar ve
bunun sevabını Hz.
İmam-ı Zaman'ın muhtereme Validesi "
Nergis " hatunun mübârek ruhuna hediye
etsinler ki oğlu
Hz. Mehdi'yi şefi kılsın, o da
ümmete Allah indinde şefaatçi olsun.
Ben bu ameli yerine getiren kimsenin
"veba" hastalığına
mübtela
olmayacağına kefilim.
Evet bu
hüküm verilir verilmez bütün
Samerrâ
Şiirleri söylendiği şekilde okumaya
başladılar. Başlar başlamaz da telef
olmalar artık durdu. Fakat
Ehl-i
Sünnet'ten yine her gün bir grup
ölüyorlardı. Bu olay o kadar acı ve
meşhur olmuştu ki onlar
mahcubiyetlerinden ölülerini geceleyin
defnediyorlardı. Bunun sırrını
Ehl-i
Sünnet'ten bazısı Şiilere sorunca
onlarda "Âşurâ
ziyareti"nin bereketiyle böyle
olduğunu söylediler. Bu sefer onlar da
okumaya başlayınca bela onlardan da
bertaraf oldu.
2-
Merhum
Ayetullah
Şehid
Destgayb
"ilginç öyküler" isimli kitabında
direkt olarak "Ferid"
isimli bir alimden şöyle
nakletmektedir:
"Bir
ara benim başıma büyük bir sıkıntı ve
bela geldi. Bir anda Merhum
Ayetullah
Şeyh Muhammet
Takî
Şirâzî'nin
hukmü aklıma geldi. Muharrem
ayının ilk gününden itibaren
Âşurâ
ziyaretini okumaya başladım. Tam
Muharrem'in sekizinci gününde
harikulade bir şekilde o sıkıntı ve
beladan kurtulmuş oldum.
3-
Büyük âlim ve
zahid
Merhum Şeyh
Abdülcevad
Hâirî şöyle nakletmektedir:
"Bir gün adamın birisi, Merhum Şeyh
Zeyne-ül
Abidin
Mâzenderani'nin
yanına gelip malî sıkıntısından
şikâyet etti. Merhum Şeyh ona "Hz.
İmam Hüseyin'in haremine git ve
Âşurâ
ziyareti oku; rızkın sana ulaşacaktır.
Aksi takdirde yanıma gel ben senin
ihtiyacını karşılarım." Adam çıkıp
gitti. Bir süre sonra gördüğümüzde
şöyle anlattı olayı: "Ben Harem-i
Şerif'te Aşurâ
ziyaretini okumaya meşgul iken birisi
gelip bana bir miktar nakit verdi ve
işte onunla rızkım çoğaldı ve
rahatladım."
4-
Değerli âlim Şeyh
Abdülhâdî
Hâirî
Mazenderanî,
muhterem babası Merhum Hacı Şeyh
Ebulhasan'dan
şöyle nakletmektedir:
"Ben,
Hacı Seyyid
Ali Tabatâbâî'yi
öldükten sonra rüyamda gördüm ve ona
"Bir arzun var mı?" diye sordum.
Cevabımda şöyle dedi: "Bir tek arzum
var; o da şudur ki neden dünyada her
gün Âşurâ
ziyaretini okumadım!"
Merhum
Seyyid'in
âdeti Muharrem ayı günlerinde
Âşura
ziyaretini okumaktı; her zaman değil.
Bu yüzden de neden yıl boyu
okumadığına üzülüyordu."
5-
Muttakî âlim Merhum
Ayetullah
Muhammed Hasan
Necefî (Ölümle başlayan
yolculuk kitabının yazarı) talebelik
hayatı hatıralarını yazdığı kitabında
şöyle diyor: "İsfahan'da bulunduğum
sıralar bir gece rüyamda ölümü bir
yaşındaki bir dana şeklinde gördüm ki
arkasında da kendisinden küçük üç-dört
yavrusu havada hareket ediyorlardı
.Havada hareket halinde iken bizim
memleketteki evimizin üzerinden
geçtiklerinde
onlardan bir tanesi bizim evin
duvarının üzerine oturdu. Ben babama
mektup yazarak onlardan taraf endişeli
olduğumu ve bir yaramazlık olup
olmadığını sordum. Benim mektubum ona
ulaşmadan babamdan bana mektup geldi.
Mektupta hanımının vefat ettiğini
yazmıştı. Yine "On yıl önce yaptığım
on iki tümen borcu ödeyemeyeceğinden
faizi ile birlikte seksen tümene
ulaştığını ve bütün varlığını da verse
bunu ödeyemeyeceğini" yazmıştı. Ben bu
haberi alınca kırk gün İsfahan'ın Şah
Mescidi'nin damında
Âşurâ
ziyaretini okumaya karar verdim.
Niyetimde üç hacetim vardı: Birisi
babamın borcunun ödenmesi, diğeri
bağışlanma, üçüncüsü ise çok ilim elde
edip müctehid
olma.
Her gün
öğleden önce başlıyor ve öğle olmadan
önce de bitiriyordum. Hepsi toplam iki
saat sürüyordu. Bilahare kırk gün
bitti ve bir ay sonra babam borcunun
ödendiğini bana yazdı. Ben bu
bereketli sonucu görünce daha
mütmain
bir kalple Muharrem ve
Safer
ayında, aklımda bulunan ve bana göre
en önemli hacet sayılan bir şey için
yine söz konusu mescidin damında
Âşurâ
ziyaretini büyük bir özen ve dikkatle
okumaya başladım. Öyle ki kıbleye
doğru güneş altında durarak tam iki
saatte okuyordum. Bu kırk gün
bittikten sonra bir rüya gördüm ve
hacetimin yerine geldiğini anladım."
6-
Değerli ve büyük âlim
Merhum Seyyid
Zeyn-ül
Abidin
Eberkuî'nin
yakın akrabalarından birisi
(kayınbiraderi) bir ara şiddetli bir
mide ağrısına müptela oluyor; öyle ki
artık boğazından kan gelmeye başlıyor.
Doktorlar ümitlerini kesip hastanın
acilen Tahran'a kaldırılıp ameliyata
alınmasını söylüyorlar. Hasta
sahipleri haberi merhum
seyyide
ulaştırıp dua ve
tevessul ricasında
bulunuyorlar.
O
Merhum da çocuklarına
abdest
alıp güneşin altında
Âşurâ
ziyaretini okumaya başlamalarını
emredip kendisi de okumaya meşgul
oluyor. Aradan bir saat
geçmeden
odasından çıkıp "Annenize müjde verin,
Allah kardeşine şifa verdi" dedi.
İsfahan
âlimlerinden birisi şöyle diyordu:
"Merhum Seyyid,
manevî kemallere ve
yakin
mertebesine ulaşmak için
Âşurâ
ziyareti okumaya niyetlenmiş ve o
makama ulaşmıştı.
بسم الله الرحمن الرحيم
ÂŞÛRÂ ZİYÂRETİ VE
TERCÜMESİ
اَلسَّلامُ عَلَيْكَ يا اَبا
عَبْدِاللهِ، اَلسَّلامُ عَلَيْكَ يَا
بْنَ رَسُولِ اللهِ(السَّلامُ عَلَيكَ
يا خِيَرَةِ اللهِ وابْنَ خَيرَتِهِ)
اَلسَّلامُ عَلَيْكَ يَا بْنَ اَميرِ
الْمُؤْمِنينَ وَابْنَ سَيِّدِ
الْوَصِيّينَ، اَلسَّلامُ عَلَيْكَ يَا
بْنَ فاطِمَةَ سَيِّدَةِ نِساءِ
الْعالَمينَ، اَلسَّلامُ عَلَيْكَ يا
ثارَ اللهِ وَابْنَ ثارِهِ وَالْوِتْرَ
الْمَوْتُورَ.
اَلسَّلامُ عَلَيْكَ وَعَلَى
الاَْرْواحِ الَّتي حَلَّتْ بِفِنائِكَ
عَلَيْكُمْ مِنّي جَميعاً سَلامُ اللهِ
اَبَداً ما بَقيتُ وَبَقِىَ اللَّيْلُ
وَالنَّهارُ.
يا
اَبا عَبْدِاللهِ لَقَدْ عَظُمَتِ
الرَّزِيَّةُ وَجَلَّتْ وَعَظُمَتِ
الْمُصيبَةُ بِكَ عَلَيْنا وَعَلى
جَميعِ اَهْلِ الاِْسْلامِ وَجَلَّتْ
وَعَظُمَتْ مُصيبَتُكَ فِي السَّماواتِ
عَلى جَميعِ اَهْلِ السَّماواتِ،
فَلَعَنَ اللهُ اُمَّةً اَسَّسَتْ
اَساسَ الظُّلْمِ وَالْجَوْرِ
عَلَيْكُمْ اَهْلَ الْبَيْتِ، وَلَعَنَ
اللهُ اُمَّةً دَفَعَتْكُمْ عَنْ
مَقامِكُمْ وَاَزالَتْكُمْ عَنْ
مَراتِبِكُمُ الَّتي رَتَّبَكُمُ اللهُ
فيها، وَلَعَنَ اللهُ اُمَّةً
قَتَلَتْكُمْ وَلَعَنَ اللهُ
الْمُمَهِّدينَ لَهُمْ بِالَّتمْكينِ
مِنْ قِتالِكُمْ.
"Selam olsun sana ey
Eba
Abdillah!
Selam olsun sana ey
Resulullah'ın
oğlu! Selam olsun sana ey
Mu'minlerin
Emiri ve vâsilerin efendisinin oğlu!
Selam olsun sana ey dünya kadınlarının
efendisi
Fâtıma'nın oğlu! Selam olsun
sana ey Allah'ın kanına (intikamına)
tâlip olduğu ve kanına talip olduğunun
oğlu! Ey, (mukaddes) kanının intikamı
henüz alınmayan!
Selam olsun sana ve
senin eşiğine yerleşen (sana feda
olup, senin haremine yerleşen)
ruhlara. Hepinizin üzerine benden
Allah'ın edebi selamı olsun; ben
yaşadığım ve gece ve gündüz devam
ettiği müddetçe.
Ey
Eba
Abdillah senin yasın ve
musibetin bize ve İslam ehline çok
ağır ve büyük oldu. Senin musibetin
göklerde bütün gök ehline de çok büyük
ve ağır oldu. Allah lanet etsin, siz
Ehl-i
Beyt'e
yapılan zulüm ve haksızlığın temelini
atan topluluğa. Allah lanet etsin,
sizi, (İlahi) makamınızdan
uzaklaştıran ve Allah'ın size tayin
ettiği mertebeleri elinizden alan
topluluğa. Allah lanet etsin, sizi
şehit eden topluluğa. Allah lanet
etsin, sizinle savaşabilmek için
(zalimlere) zemin hazırlayan
topluluğa.
بَرِئْتُ اِلَى اللهِ وَاِلَيْكُمْ
مِنْهُمْ وَمِنْ اَشْياعِهِمْ
وَاَتْباعِهِمْ وَاَوْلِيائِهِم.
يا
اَبا
عَبْدِاللهِ
اِنّي سِلْمٌ
لِمَنْ سالَمَكُمْ وَحَرْبٌ لِمَنْ
حارَبَكُمْ اِلى يَوْمِ الْقِيامَةِ.
وَلَعَنَ اللهُ آلَ زِياد وَآلَ
مَرْوانَ، وَلَعَنَ اللهُ بَني
اُمَيَّةَ قاطِبَةً، وَلَعَنَ اللهُ
ابْنَ مَرْجانَةَ، وَلَعَنَ اللهُ
عُمَرَ بْنَ سَعْد، وَلَعَنَ اللهُ
شِمْراً، وَلَعَنَ اللهُ اُمَّةً
اَسْرَجَتْ وَاَلْجَمَتْ وَتَنَقَّبَتْ
لِقِتالِكَ.
بِاَبي اَنْتَ وَاُمّي لَقَدْ عَظُمَ
مُصابي بِكَ فَاَسْأَلُ اللهَ الَّذي
َكْرَمَ مَقامَكَ وَاَكْرَمَني اَنْ
يَرْزُقَني طَلَبَ ثارِكَ مَعَ اِمام
مَنْصُور مِنْ اَهْلِ بَيْتِ مُحَمَّد
صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ.
اَللّـهُمَّ اجْعَلْني عِنْدَكَ
وَجيهاً بِالْحُسَيْنِ عَلَيْهِ
السَّلامُ فِي الدُّنْيا وَالاْخِرَةِ.
يا
اَبا عَبْدِاللهِ اِنّي اَتَقَرَّبُ
اِلى اللهِ وَ اِلى رَسُولِهِ وَاِلى
اَميرِ الْمُؤْمِنينَ وَاِلى فاطِمَةَ
وَاِلَى الْحَسَنِ وَاِلَيْكَ
بِمُوالاتِكَ وَبِالْبَراءَةِ (مِمَّنْ
قاتَلَكَ وَنَصَبَ لَكَ الْحَرْبَ
Ben Allah'a ve siz (Ehl-i
Beyt'e)
doğru, o (zalimlerden) ve onların
izleyicilerinden, takipçilerinden ve
dostlarından beriyim.
Ey
Eba
Abdillah, hiç şüphesiz ben
kıyamet gününe kadar sizin ile barışık
olanlarla barışığım, sizinle
savaşanlarla savaş halindeyim.
Allah lanet etsin
Ziyad
soyuna ve Mervân
soyuna. Allah lanet etsin
Ümeyye
oğullarının hepsine. Allah lanet etsin
Mercâne
oğluna (İbn-i
Ziyâd'a).
Allah lanet etsin Ömer b.
Sa'd'a.
Allah lanet etsin
Şimr'e. Allah lanet etsin senin
ile savaşmak için at
eğerleyen,
dizgin çeken ve
nikap bağlayan topluluğa.
Anam, babam sana feda
olsun; senin için musibetim çok
büyüktür. Şu halde senin makamını
yücelten ve beni seninle değerli kılan
Allah'tan istiyorum ki, Muhammed'in
(s.a.a) Ehl-i
Beyt'inden
olan muzaffer imam (Hz.Mehdi)
ile birlikte senin intikamını almayı
bana nasip buyursun!
Allah'ım, beni dünya ve
ahirette
Hüseyin (Aleyhisselam)
ile şerefli kıl.
Ey
Eba
Abdillah, hiç şüphesiz ben,
Allah'a, Resulü'ne, Emir-ül
Mu'minin'e,
Fâtıma'ya,
Hasan'a ve sana, senin sevginle ve
sizin (Ehl-i
Beyt'in)
düşman-larından
beri olmakla yakınlaşıyorum.
وَبِالْبَراءَةِ مِمَّنْ اَسَسَّ اَساسَ
الظُّلْمِ وَالْجَوْرِ عَلَيْكُمْ
وَاَبْرَأُ اِلَى اللهِ وَاِلى
رَسُولِهِ) مِمَّنْ اَسَسَّ اَساسَ
ذلِكَ وَبَنى عَلَيْهِ بُنْيانَهُ
وَجَرى فِي ظُلْمِهِ وَجَوْرِهِ
عَلَيْكُمْ وَعلى اَشْياعِكُم،
بَرِئْتُ اِلَى اللهِ
وَاِلَيْكُمْ مِنْهُمْ وَاَتَقَرَّبُ
اِلَى اللهِ ثُمَّ اِلَيْكُمْ
بِمُوالاتِكُمْ وَمُوالاةِ وَلِيِّكُمْ
وَبِالْبَراءَةِ مِنْ اَعْدائِكُمْ
وَالنّاصِبينَ لَكُمُ الْحَرْبَ
وَبِالْبَراءَةِ مِنْ اَشْياعِهِمْ
وَاَتْباعِهِمْ
اِنّي سِلْمٌ لِمَنْ سالَمَكُمْ
وَحَرْبٌ لِمَنْ حارَبَكُمْ وَوَلِىٌّ
لِمَنْ والاكُمْ وَعَدُوٌّ لِمَنْ
عاداكُمْ فَاَسْأَلُ اللهَ الَّذي
أكْرَمَني بِمَعْرِفَتِكُمْ
وَمَعْرِفَةِ اَوْلِيائِكُمْ
وَرَزَقَنِى الْبَراءَةَ مِنْ
اَعْدائِكُمْ اَنْ يَجْعَلَني مَعَكُمْ
فِي الدُّنْيا وَالاْخِرَةِ وَاَنْ
يُثَبِّتَ لي عِنْدَكُمْ قَدَمَ صِدْق
فِي الدُّنْيا وَالاْخِرَةِ
وَاَسْأَلُهُ اَنْ
يُبَلِّغَنِى الْمَقامَ الَْمحْمُودَ
لَكُمْ عِنْدَ اللهِ وَاَنْ يَرْزُقَني
طَلَبَ ثاري مَعَ اِمام هُدىً ظاهِر
ناطِق بِالْحَقِّ مِنْكُمْ.
وَاَسْألُ اللهَ بِحَقِّكُمْ
وَبِالشَّأنِ الَّذي لَكُمْ عِنْدَهُ
اَنْ يُعْطِيَني بِمُصابي بِكُمْ
اَفْضَلَ ما يُعْطي مُصاباً
بِمُصيبَتِهِ مُصيبَةً ما اَعْظَمَها
وَاَعْظَمَ رَزِيَّتَها فِي الاِْسْلامِ
وَفِي جَميعِ السَّماواتِ وَالاْرْضِ.
Onlar ki bu haksızlığın
temelini atıp binasını kurdular ve
size ve takipçileri-nize
karşı zulüm ve haksızlıklarını de-vam
ettirdiler. Ben, Allah'a ve size doğ-ru
onlardan beriyim ve önce Allah'a sonra
da size, sizi dostlarınızı sevmekle ve
düşmanlarımızdan, size savaş
açanlardan ve onların izleyicilerinden
beri olmakla yakınlaşıyorum.
Ben, sizinle barışık
olanla barışığım, sizinle savaşta
olana karşı savaştayım. Size dost
olana dostum; size düşman olanla
düşmanım. Şu halde sizi ve
dostlarınızı tanımakla beni
şereflendiren ve düşmanlarınızdan beri
olmayı bana nasip eden Allah'tan
istiyorum ki beni dünya ve
âhirette
sizinle birlikte kılsın ve dünya ve
âhirette
sizin yanınızda bana sebât versin.
Beni, sizin Allah
katında sahip olduğunuz beğenilmiş
makama ulaştırsın. Bana, hidayet imamı
olan zuhur etmiş halde hakkı söyleyen
(Hz.
Mehdi) ile birlikte intikamınızı
almayı nasip buyursun.
Allah'tan, sizin
hakkınızı ve onun katında sahip
olduğunuz ilahî mertebenizi vesile
ederek istiyorum ki sizin musibetinizi
çektiğim için, bana, musibet çeken bir
kimseye verilen mükâfatın en iyisini
nasip etsin. Ne de büyüktür bu musibet
ve bu musibetin İslam'da ve bütün
göklerde ve yerde meydana getirdiği
sıkıntı ve acı!
اَللّـهُمَّ اجْعَلْني فِي مَقامي هذا
مِمَّنْ تَنالُهُ مِنْكَ صَلَواتٌ
وَرَحْمَةٌ وَمَغْفِرَةٌ.
اَللّـهُمَّ اجْعَلْ مَحْياىَ مَحْيا
مُحَمَّد وَآلِ مُحَمَّد وَمَماتي
مَماتَ مُحَمَّد وَآلِ مُحَمَّد.
اَللّـهُمَّ اِنَّ هذا يَوْمٌ
تَبَرَّكَتْ بِهِ بَنُو اُمَيَّةَ
وَابْنُ آكِلَةِ الاَْكبادِ اللَّعينُ
ابْنُ اللَّعينِ عَلى لِسانِكَ وَلِسانِ
نَبِيِّكَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ
وَآلِهِ فِي كُلِّ مَوْطِن وَمَوْقِف
وَقَفَ فيهِ نَبِيُّكَ صَلَّى اللهُ
عَلَيْهِ وَآلِه.
اَللّـهُمَّ الْعَنْ اَبا سُفْيانَ
وَمُعاوِيَةَ وَيَزيدَ ابْنَ مُعاوِيَةَ
عَلَيْهِمْ مِنْكَ اللَّعْنَةُ اَبَدَ
الاْبِدينَ.
وَهذا يَوْمٌ فَرِحَتْ بِهِ آلُ زِياد
وَآلُ مَرْوانَ بِقَتْلِهِمُ
الْحُسَيْنَ صَلَواتُ اللهِ عَلَيْهِ،
اَللّـهُمَّ فَضاعِفْ عَلَيْهِمُ
اللَّعْنَ مِنْكَ وَالْعَذابَ
(الاَْليمَ).
اَللّـهُمَّ اِنّي اَتَقَرَّبُ
اِلَيْكَ فِي هذَا الْيَوْمِ وَفِي
مَوْقِفي هذا وَاَيّامِ حَياتي
بِالْبَراءَةِ مِنْهُمْ وَاللَّعْنَةِ
عَلَيْهِمْ وَبِالْمُوالاةِ لِنَبِيِّكَ
وَآلِ نَبِيِّكَ عَلَيْهِ وَعَلَيْهِمُ
اَلسَّلامُ.
Allah'ım, şu bulunduğum
halde-yerde beni, senin salavat,
rahmet ve mağfiretine
mazhar
olanlardan eyle.
Allah'ım, benim
hayatımı Muham-med
ve Âl-i Muhammed'in hayatı, ölümümü de
Muhammed ve Âl-i Muhammed'in ölümü
gibi kıl.
Allah'ım, bu öyle bir
gündür ki onu,
Ümeyyeoğulları ve ciğer yiyen (Hind'in)
oğlu mübarek saymışlardır. O öyle bir
kimseydi ki kendisi de babası da,
Senin ve Resulü'nün dilinde
lanetlenmiştir. Peygamber'in (Allah'ın
salat ve
selamı Onun ve
Ehl-i
Beyt'inin üzerine olsun)
bulunduğu her yerde ve durduğu her
durakta onlara lanet okumuştur.
Allah'ım,
Ebu
Süfyan'a,
Muaviye'ye
ve Yezid
b. Muâviye'ye
lanet et. Senin lanetin
ebediyyen
onların üzerine olsun.
Bu, öyle bir gündür ki
onda Ziyâd
ve Mervan
soyu, Hüseyn'i
(Allah'ın salavatı onun üzerine olsun)
öldür-dükleri için sevindiler. Şu
halde, lanet ve acı azabını onların
üzerine kat kat
artır.
Allah'ım, ben, bu gün
ve durduğum bu yerde ve bütün hayat
günlerimde o (zalimlerden) beri
olmakla ve onları lanetlemekle ve
Peygamber'ini ve
Ehl-i
Beyt'ini (hepsinin üzerine
selam olsun) sevmekle sana
yakınlaşıyorum."
Sonra yüz defa şöyle
söylersin:
اَللّـهُمَّ الْعَنْ اَوَّلَ ظالِم
ظَلَمَ حَقَّ مُحَمَّد وَآلِ مُحَمَّد
وَآخِرَ تابِع لَهُ عَلى ذلِكَ.
اَللّـهُمَّ الْعَنِ الْعِصابَةَ الَّتي
جاهَدَتِ الْحُسَيْنَ (عليه السلام)
وَشايَعَتْ وَبايَعَتْ وَتابَعَتْ عَلى
قَتْلِهِ، اَللّـهُمَّ الْعَنْهُمْ
جَميعا
Sonra da yüz defa şöyle
söylersin:
اَلسَّلامُ عَلَيْكَ يا اَبا
عَبْدِاللهِ وَعَلَى الاَْرْواحِ الَّتي
حَلَّتْ بِفِنائِكَ
عَلَيْكَ مِنّي سَلامُ اللهِ اَبَداً ما
بَقيتُ وَبَقِيَ اللَّيْلُ وَالنَّهارُ
وَلا جَعَلَهُ اللهُ
آخِرَ الْعَهْدِ مِنّي لِزِيارَتِكُم
.اَلسَّلامُ
عَلَى الْحُسَيْنِ وَعَلى عَلِيِّ بْنِ
الْحُسَيْنِ وَعَلى اَوْلادِ
الْحُسَيْنِ وَعَلى اَصْحابِ الْحُسَيْن.
Sonra şöyle devam edersin:
اَللّـهُمَّ خُصَّ اَنْتَ اَوَّلَ ظالِم
بِاللَّعْنِ مِنّي وَابْدَأْ بِهِ
اَوَّلاً ثُمَّ (الْعَنِ) الثّانيَ
وَالثّالِثَ وَالرّابِعَ اَللّـهُمَّ
الْعَنْ يَزيدَ خامِساً وَالْعَنْ
عُبَيْدَ اللهِ بْنَ زِياد وَابْنَ
مَرْجانَةَ وَعُمَرَ بْنَ سَعْد
وَشِمْراً وَآلَ اَبي سُفْيانَ وَآلَ
زِياد وَآلَ مَرْوانَ اِلى يَوْمِ
الْقِيامَةِ.
Sonra yüz defa şöyle
söylersin:
"Allah'ım, Muhammed ve
Âl-i Muhammed'in hakkına ilk zulmeden
kimseden, ona bu konuda en son tâbi
olan kimseye kadar hepsine lanet et.
Allah'ım, Hüseyin'le savaşan ve onu
öldürmek için birbirleriyle işbirliği
yapan ve sözleşen topluluğa lanet et.
Allah'ım, onların hepsini
topyekün
kendi lanetine
mazhar eyle."
Sonra da yüz defa şöyle
söylersin:
"Selam olsun sana ey
Eba
Abdillah
ve O (pak) ruhlara ki senin eşiğinde
(hareminde) yer aldılar. (Sana
canlarını kurban etme ve aynı mekanda
defnedilme şerefine nail oldular.)
Allah'ın selamı benden,
senin üzeri-ne olsun
ebediyyen;
yaşadığım ve gece ve gündüz devam
ettiği müddetçe.
Allah,
bunu, benim sizi son ziyaretim
kılmasın.
Selam
olsun Hüseyn'e
ve Ali b.
Hüseyn'e,
Hüseyn'in evlatlarına ve
ashabına."
Sonra şöyle devam
edersin:
"Allah'ım, sen, (Resul
ve Ehl-i
Beyt'ine)
ilk zulmedeni benim özel lanetime
mazhar
eyle. Bunun için de, önce birinci,
sonra ikinci, sonra üçüncü ve sonra da
dördüncüden başla. Sonra da...
Yezid'e
lanet eyle.
Ziyad'ın ve
Mercâne'nin
oğlu Ubeydullah'a,
Sa'd oğlu
Ömer'e, Şimr'e,
Ebu
Süfyan'ın,
Ziyâd'ın
ve Mervân'ın
soyuna kıyamet gününe kadar lanet et."
Sonra secdeye kapanıp
şöyle dersin:
اَللّـهُمَّ
لَكَ الْحَمْدُ حَمْدَ الشّاكِرينَ لَكَ
عَلى مُصابِهِمْ اَلْحَمْدُ للهِ عَلى
عَظيمِ رَزِيَّتي اَللّـهُمَّ ارْزُقْني
شَفاعَةَ الْحُسَيْنِ يَوْمَ الْوُرُودِ
وَثَبِّتْ لي قَدَمَ صِدْق عِنْدَكَ
مَعَ الْحُسَيْنِ وَاَصْحابِ
الْحُسَيْنِ اَلَّذينَ بَذَلُوا
مُهَجَهُمْ دُونَ الْحُسَيْنِ عَلَيْهِ
السَّلامُ.
Sonra secdeye kapanıp
şöyle dersin:
"Allah'ım onların
musibetine karşı bana, şükredenlerin
hamdı gibi hamd
etmeği nasip eyle. Bu büyük acı ve
musibetimden dolayı Allah'a
hamd
olsun. Allah'ım, (huzuruna) varacağım
gün Hüseyn'in
şefâatini bana nasip eyle ve indinde
Hüseyin ve canlarını
Hüseyn'e (Aleyhisselam)
feda eden ashabıyla birlikte, benim
doğruluk ayağıma sebât ver."